Site icon Finans ve Bankacılık

BRICS; ÜYE ÜLKELER VE TÜRKİYE AÇISINDAN

Üye Ülkeler ve Türkiye Açısından BRICS

Son günlerin gündem maddelerinden biri Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusu oldu. Öncelikle Hükümet tarafından piyasaya böyle bir haber lanse edilmediyse de Rus haber ajansına konuşan Kremlin Danışmanı Yuri Uşakov, Türkiye’nin BRICS’e tam üyelik başvurusunda bulunduğunu ve bu teklifi değerlendireceklerini açıkladı. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “BRICS’e üye olmak istediğimiz talebi açıktır. Somut gelişme olursa paylaşırız. Türkiye’nin BRICS dahil önemli platformlarda yer almak istediğini Cumhurbaşkanımız ifade etmiştir” ifadesini kullanmıştı. Akabinde Cumhurbaşkanlığı kaynakları da Erdoğan’ın 22-24 Ekim’de Kazan’da düzenlenecek BRICS Zirvesi’ne katılacağını doğruladı. Türkiye’nin bu konuda açık beyanlarının bulunmayışı itiraz eden ülkeler var mı, Sam amca tarafından nasıl bir tepki gelecek vs. gibi tepkileri görmek istediğini akıllara getirmektedir. Gelecek olan tepkilere göre yol haritası belirlenecektir.

BRICS ne bir gümrük birliği ne bir ekonomik birlik ne de siyasi bir birlik hüviyetine sahip. NATO gibi oluşturulan ortak bir savunma mekanizması da değil. BRICS’i, Batı’nın ekonomik ve siyasi hegemonyasından rahatsızlık duyan bazı devletlerin ortak çıkarları doğrultusunda oluşturmaya çalıştıkları gayri resmî bir istişare mekanizması şeklinde nitelendirmek daha uygun olacaktır.

BRIC kısaltması ilk kez 2001 yılında yatırım bankacı Jim O’Neill tarafından ortaya atılmıştır. O’Neill, Building Better Global Economic BRICs başlıklı yazısında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in 2050 yılına gelindiğinde dünya ekonomisini domine edeceğini öne sürmüştür. BRIC kısaltması da bu dört ülkenin adlarının baş harflerinden oluşturulmuş bir kısaltmadır. Bu dört ülkenin dışişleri bakanları Eylül 2006’da New York’ta Birleşmiş Milletler toplantıları sırasında buluşmuşlar ve O’neill’in sözünü ettiği bu grubu oluşturmaya karar vermişlerdir. 16 Haziran 2009’da Rusya’nın Yekaterinburg kentinde bir araya gelen dört ülke liderleri BRIC grubunun ilk toplantısını yapmışlardır. 2011 yılında coğrafi dağılımı daha geniş tutmak amacıyla Güney Afrika’yı gruba aldıklarında grubun adı BRICS olarak değiştirilmiştir.

15 Temmuz 2014’de Brezilya’nın Fortaleza kentinde toplanan 6’ncı BRICS zirvesinde bu ülkeler BRICS kalkınma bankasının kuruluş antlaşmasını imzalamışlardır. Bankanın adı BRICS Bank olarak belirlenmiştir. Merkezi Şanghay’da olan Banka’nın başkanlığı BRICS ülkeleri arasında dönüşümlü olarak el değiştirmektedir.

Bu yılın başında BRICS grubuna İran, Mısır, Etiyopya ve Birleşik Arap Emirlikleri de katılınca grubun üye sayısı dokuza yükselmiştir.

BRICS’in uluslararası düzenin ve mali sistemin demokratikleştirilmesi olarak iki temel hedefi vardır. Belli başlı ülkelerin kararlar aldığı ve uyguladığı bir düzen değil daha çok ülkenin eşit ilişkilerle kararlar aldığı ve uyguladığı bir düzen öngörülmektedir.

Siyasi olarak BRICS, gelişmekte olan ülkelerin artan etkisini temsil etmekte ve bu ülkelerin mevcut küresel sistemden memnuniyetsizliklerini dile getirmeleri için bir platform sunmaktadır. Grup, kendisini Batı’nın egemen olduğu uluslararası düzene karşı bir denge unsuru olarak konumlandırmaktadır.

BRICS Üyelerinin Türkiye’nin Üyeliğine Yaklaşımları Ne Olacak

Kurucu üyelerden Rusya, hemen her fırsatta Türkiye’nin BRICS’e katılması konusunda olumlu görüş bildirmektedir. Ancak bu görüşün altında NATO’ya karşı bir hamle düşüncesinin varlığı yadsınamaz bir gerçektir. Bunun ciddi bir yaklaşım olup olmadığı ancak resmi üyelik yapıldığında anlamak mümkün olabilecek gibi görünmektedir.

Kurucu üyelerden Çin’in ekonomik çıkarları için öncelikli gördüğü Afrika’da son dönemlerde karşısında sürekli Türkiye’yi görmesi ve Türk halkının büyük hassasiyetle izlediği Uygur meselesi Pekin açısından sorunlu başlıklardır.

Hindistan’da ise, Müslüman nüfusa karşı sürekli yeni ayrımcı yasalar uygulamaya koyan Hindu Milliyetçisi Başbakan Modi ile Türkiye’deki AK Parti Hükümeti’nin arasının pek de iyi olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Diğer iki üye, Brezilya ve Güney Afrika’nın ise büyük bir sorun çıkarması pek olası görünmemektedir.

Mısır’da da durumun karışık olabileceği öngörülebilir. Diplomatik ilişkilerin askıya alındığı bir dönemin ardından Sisi’nin Ankara’da ağırlanmasının ilişkileri düzeltebileceği net bir husus değildir. Türkiye ile Mısır arasında Libya’dan, Müslüman Kardeşler meselesine, Doğu Akdeniz’in paylaşılmasına kadar çözülmemiş sorun ve görüş ayrılıkları mevcuttur.

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de konu Türkiye olunca ne yapacakları pek belli olmayan ülkelerdir.

Türkiye son günlerde Afrika’da Etiyopya’nın sıcak çatışmanın eşiğinde dolaştığı Somali’yle ilişkilerini her geçen gün derinleştirmektedir. AK Parti Hükümeti’nin Somali ve Etiyopya’yı barıştırmak için yaptığı girişimler de boşa çıkmış görünmektedir. Eylül’de yeni tur barışma görüşmeleri planlayan Ankara, bizzat Somali Cumhurbaşkanı’nın Etiyopya ile masaya oturmama düşüncesini değiştirmeye çabalamaktadır.

İran’ın ise, Ortadoğu’da sessiz bir “etkinlik rekabeti” içinde olduğu Türkiye’nin lehine yanında yer alıp almayacağı belli değildir. Türk kökenli yeni Cumhurbaşkanının Türkiye ile ilişkilerde nasıl bir yol izleyeceği henüz netlik kazanmamıştır.

Güçlü Yanları

Türkiye’nin BRICS üyeliğiyle ilgili zamanlamasının, tüm ekonomik göstergelerin Avrupa-Atlantik alanının inişte, Asya-Pasifik alanının da yükselişte olduğu bir dönemde olması ve küresel ekonomik sistemin değişim sancıları çekmesi nedeniyle doğru olduğu düşünülebilir. Türkiye, yeni ekonomik düzenin pasif değil aktif oyuncusu olma niyetindedir.

BRICS’e katılmak, Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında bir köprü olma rolünü güçlendirebilir ve her iki taraf için de stratejik önemini artırabilir.

BRICS Asya-Pasifik alanın uluslararası düzende söz sahibi olmasını amaçlamaktadır ve bu doğrultuda BM Güvenlik Konseyi’nin genişletilmesini savunmaktadır.

BRICS, doları egemen kılan mali sisteme karşı iş birliği yapmakta, dolar yerine ulusal paralarla ticareti desteklemekte, IMF ve Dünya Bankası’nın karşısına Yeni Kalkınma Bankası’nı koymaktadır.

BRICS ülkelerinin toplam yüzölçümleri dünya yüzölçümünün dörtte birinden fazla iken, toplam nüfusları dünya nüfusunun yüzde 40’ını aşmaktadır. Bu özelliklerin üzerine zengin doğal kaynaklarının bulunması ve tüketici sayısının fazlalığı eklendiğinde, BRICS emeğin görece ucuz, üretim maliyetinin düşük, tüketim oranı ve ihracat düzeyinin yüksek ve bunların sonucu olarak da milli gelir düzeyinin görece yüksek olduğu ülkeler konuma gelmektedir.

Hindistan ve Çin gibi ülkelerde yüksek nüfus nedeniyle üretim miktarının çok büyük olması, Güney Afrika ve Brezilya’da kaynakların bolluğu, Rusya ve Brezilya’da mühendislik ve bilimde güçlü beşerî sermayenin varlığının yanı sıra kaynak bağımlılığının dengelenmesi ve coğrafi eğilimleri bu ülkelerin dünya ekonomisine başarılı bir şekilde entegre olmasını kolaylaştırmaktadır.

Bu ülkelerin siyasi yapılarında, gelişmişlik düzeylerinde farklılıklara rağmen küreselleşme sürecine dâhil olup ticaretlerinde dışa açık politikalar izlemeleri, yatırımlarını, ihracatlarını, döviz rezervlerini artırarak yüksek büyüme oranları gerçekleştirmeleri BRICS ülkelerinin güçlü yönleridir.

BRICS üyeleriyle ilişkilerin geliştirilmesi yeni yatırımları çekebilir, iş fırsatları yaratabilir ve üye ülkelerin Türkiye ekonomisinin çeşitli sektörlerindeki varlığını genişletebilecektir. Bu, dünyanın Batı merkezli bir ekonomik düzenden Doğu merkezli bir düzene geçtiği bir dönemde özellikle önemlidir. BRICS üyeleriyle uzun vadeli ve istikrarlı ilişkiler kurmak, Türkiye’nin küresel ekonominin oynaklığını, bozulan tedarik zincirlerini ve büyük güçler arasındaki jeopolitik gerilimleri yönetmesine yardımcı olabilecektir.

Zayıf Yanları

AB ile üyelik süreci tıkanmış olsa da Gümrük Birliği üyeliği büyük ölçüde işlemektedir. BRICS üyeliği, Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği’nden vazgeçmesi durumunda oluşacak kaybı karşılayıp karşılayamayacağı sorusu en önemli sorun olarak önümüze gelmektedir. Bu sorunun yanıtını verirken, BRICS’in en büyük iki ekonomisi Rusya ve Çin’le Türkiye’nin ekonomik ilişkisine de bakmak gerekecektir. Kaldı ki Türkiye’nin Çin’le ticareti 1/10, Rusya ile ticareti ise 1/8 açık vermektedir. Gümrük Birliği’nden vazgeçip, bu açıkları Türkiye lehine kapatmak sadece kısa değil, orta ve uzun vadede önemli bir sorun olarak görünmektedir.

Türkiye, 2022 yılında BRICS ülkelerine yaklaşık 17 milyar $ tutarında ihracat yapmıştır. 2024 yılında BRICS’in genişlemesi sonucunda Türkiye’nin ihracatı 31,6 milyar $ seviyesine çıkarak, toplam ihracat içinde 2022 yılında % 6,7’lik pay, BRICS’e katılan yeni ülkeler ile birlikte 2024 yılı itibariyle %12,4 düzeyine yükselmiştir.

BRICS ülkelerinden gerçekleştirilen ithalat ise 2022 yılında 117,3 milyar $ olup, BRICS’in genişlemesi ile birlikte Türkiye’nin BRICS’ den toplam ithalatı 132,8 milyar $ seviyesine çıkarak, Türkiye’nin toplam ithalatının %36,5’lik payını oluşturmuştur. Görüldüğü üzere önemli bir dış ticaret açığı verilmektedir.

Ekonomik çekincelere ek olarak Türkiye’nin NATO üyeliği ve AB üyelik süreci gibi hususlar Pekin’in çekinceleri arasında öne çıkmaktadır.

Fırsatlar

Yeni üyelerin katılımıyla genişleyen ve kurumsallaşmaya doğru adım atması muhtemel bu yapıya bu dönemde dahli, Türkiye’yi 2025’ten itibaren bu yapının güçlü üyelerinden biri hâline getirecektir.

Ticaretin ve ekonominin merkezinin artık Atlantik’ten Asya Pasifik’e kaydığı gibi siyasetin merkezi de kaymaktadır. Çok kutuplu yeni bir dünya düzeninin sancılarının çekildiği su götürmez bir gerçekliktir. Türkiye’nin çok uzun yıllardır izlediği Batı siyasetini çeşitlendirmesi, köprü ülke olarak avantajlar sağlama ihtimali yüksektir.

BRICS kurumsal bir yapıya dönüşmeden içinde yer alınırsa, kurumsallaşmaya yön verecek aktörlerden biri olmak mümkündür. Mimarisi ve işleyiş kuralları belirlenmiş bir teşkilata sonradan üye olarak şekil vermek daha zor olacaktır.

BRICS, enerji ve altyapı projeleri konusunda önemli iş birliği fırsatları sunmaktadır. Türkiye, bu projelerden faydalanarak enerji güvenliğini artırabilir ve altyapı yatırımlarını çeşitlendirebilir.

Goldman Sachs’ın 2003 yılında yayınladığı rapora göre dünyanın geleceği de BRICS ülkelerinin elindedir. Rapora göre, 2050 yılına gelindiğinde Çin dünyanın en büyük ekonomisi haline gelirken, Hindistan üçüncü, Brezilya dördüncü ve Rusya dünyanın en büyük altıncı ekonomisi konuma yükselmiş olacaktır. Diğer bir deyişle 2050 yılına gelindiğinde, BRICS ülkeleri dünyanın ekonomik sisteminde söz sahibi olan çok güçlü ülkeler haline gelecektir.

Tehditler

Mısır, karşı karşıya kalınabilecek tehditleri yatay ve dikey olarak kategorize ederek, yeni üye kabulü, BRICS üyeleri arasındaki asimetrik denge ve üyeler tarafından önerilen farklı ulaşım projeleri olarak sıralamaktadır. Genişleme yerine konsolidasyonunun gerekliliğini öne çıkarmaktadır. Mısır, Kuşak ve Yol Girişimi, Kuzey-Güney Koridoru, Kuzey Denizi Rotası gibi BRICS üyeleri tarafından önerilen farklı projelerin uyumlaştırılması gerektiğini, çünkü bu projelerin bazen birbiriyle çatıştığını belirtmektedir. Bu bağlamda Mısır için en büyük tehdit, bu projelerin uygulanması durumunda Süveyş Kanalı’nın öneminin ve ticaret hacminin azalmasıdır. Zira bu durum Kahire’nin jeopolitik önemini azaltabilecektir.

Hindistan ve Mısır, Çin, Rusya ve ABD arasındaki mücadelenin BRICS için bir risk olduğunu ileri sürmekte ve bundan kaçınılması gerektiğini vurgulamaktadır. Hindistan’ın yeni oluşan çok kutuplu düzende kendisini nerede konumlandıracağı sorusu da netlik kazanmış değildir. Hindistan, bir taraftan Küresel Güney’in önde gelen seslerinden biri ve BRICS üyesiyken, diğer yandan ABD’nin Hint Pasifik’te Çin’i çevreleme stratejisinin başat aktörlerinden biri durumundadır. Dörtlü Güvenlik Diyaloğu olarak da bilinen “Özgür ve Açık bir Hint-Pasifik için Ortak bir Vizyon” temasıyla kurulan QUAD’ın bir parçası olan Hindistan’ın kendini nerede konumlandıracağı sorusuna henüz net bir yanıt bulunmamaktadır.

BRICS’in yeni üyelerinden Etiyopya ve Mısır, yaklaşık 10 yıldır Hedasi Barajı konusunda karşı karşıya gelmektedir. Etiyopya, Nil Nehri’ni besleyen Mavi Nil’in yatağını değiştirerek Hedasi Barajı projesini devam ettirmektedir. Bu durum, havza ülkeleri olan Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında uzun süredir çözülemeyen bir diplomatik kriz haline gelmiş durumdadır. Mısır-Etiyopya gerginliği, örgüt içinde anlaşmazlıklara ve karar alma mekanizmasına sıçrar mı, yoksa Çin veya Rusya gibi BRICS üyelerinden birinin arabuluculuğuyla çözüme kavuşturulur mu şimdilik belirsizliğini korumaktadır.

Rusya gibi üyeler için BRICS, Batı merkezli tek kutuplu sisteme karşı bir başkaldırının kurumsal mekanizması olarak ön plana çıkarken, Çin ise daha çok ekonomik fayda sağlama amacıyla bu yapıya yaklaşmaktadır. Bu durum ortak hareket alanları yaratmakta bir tehdit olarak görülmektedir.

BRICS’in gelecekteki genişleme politikalarının, örgütün temel hedefleri ve mevcut üyeler arasındaki denge göz önünde bulundurularak şekillendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Her şeyden önce mevcut sorunları çözmeden, üyeler arası konsolidasyonu ve eşgüdümü sağlamadan gerçekleştirilecek kontrolsüz ve hızlı genişleme, 2004 sonrası Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi, fayda yerine zarar getirebilecektir.

Asya-Pasifik alan, Atlantik dünyanın egemenliği için oluşturduğu düzeni adım adım zorlamaktadır. Atlantik kuvvetleri ise bu süreci engelleyebilmek için her türlü savaşı meşru saymaktadır. Bu bağlamda yaptırımlar uygulamakta, darbeler ve suikastler düzenlemekte, rezervlere el koymaktadır. Çöreklendiği alanlarda petrol çalmakta ve savaşları kışkırtmaktadır.

Bu bağlamda, Türkiye’de siyasi güçlerin Sam Amca’nın gerek ekonomik gerekse diplomatik hışmına uğraması muhtemeldir. Kaldı ki son günlerde ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile yaptığı “Savunma İşbirliğine İlişkin Yol Haritası” anlaşması, her fırsatta Ada’da adil ve kalıcı barıştan söz eden ABD’nin iki yüzlü siyasetinin bir tezahürüdür. ABD’nin dış politikasında genel olarak denge yaklaşımından 2020 yılından itibaren gözle görülür biçimde GKRY ve dolayısı ile Yunanistan lehine keskin bir dönüş yaptığı hepimizin malumudur.

Exit mobile version