DE-DOLARİZASYON VE ASYA PASİFİK'TE GELİŞMELER -3-

DE-DOLARİZASYON VE ASYA PASİFİK’TE GELİŞMELER -3-

ABD ile AB arasında sürmekte olan ticari rekabette, Dolar sahalarının, giderek Euro lehine yerini bırakacak şekilde, ikinci bir rezerv para alanının oluşturması ihtimali yanında, Asya Pasifik bölgesindeki Çin ve Hindistan’ın da başını çektiği, bir diğer ticaret bölgesi, bu rekabet alanlarına ayrı bir derinlik kazandırmaktadır. De-dolarizasyon süreci, dünya çapında büyük bir ilgiyle izlenmekte ve geniş bir kabul görmektedir.

ABD, 2003 yılında Irak’ı işgal etmesini müteakip Irak’ta yaşanan şiddet, istikrarsızlık ve insan hakları ihlalleri, ABD’nin uluslararası toplumda eleştirilmesine ve güvenilirliğinin azalmasına yol açmıştır. Ayrıca, ABD’nin Irak’ta harcadığı kaynaklar, ülkenin ekonomik sorunlarını ve sosyal eşitsizliklerini derinleştirmiştir. 2007-2008 yıllarında yaşanan küresel finansal kriz, ABD’nin ekonomik gücünde sıkıntılar yaratmış, bu arada Çin’in yükselişi, ABD’nin küresel rekabet gücünü açıkça tehdit eder hale gelmiştir.

ABD ile Çin arasındaki rekabetin bir diğer önemli aktörü Avrupa Birliği (AB) dir. AB, hem ABD hem de Çin ile stratejik ortaklık ilişkileri içindedir. ABD ile demokratik değerler, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi alanlarda ortaklığını sürdürürken, Çin ile de ticaret, yatırım, iklim değişikliği, nükleer anlaşma gibi alanlarda iş birliği yapmaktadır. AB, ABD ile Çin arasındaki rekabetten etkilenmemek için, kendi çıkarlarını korumak ve küresel sorunlara çözüm bulmak için, her iki ülkeyle de diyalog kanallarını açık tutmaya çalışmaktadır.

Petrol, dünya ekonomisinin ve dolayısıyla finans dünyasının en önemli emtiası durumundadır. Petrol fiyatları, küresel arz ve talep, siyasi ve jeopolitik faktörler, spekülatif hareketler ve döviz kurları gibi birçok etkene bağlı olarak dalgalanmaktadır. Petrol fiyatlarının belirlenmesinde en önemli rolü oynayan kuruluş ise Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) dir. OPEC, 1960 yılında kurulan ve dünya petrol rezervlerinin üçte ikisini ve üretiminin yarısını elinde bulunduran 13 ülkenin oluşturduğu bir konfederasyondur. OPEC üyesi ülkeler, petrol ihracatını ABD doları cinsinden gerçekleştirmektedirler.

Bu, petrol piyasasında doların egemenliğini sağlamakta ve doların uluslararası rezerv para birimi olarak konumunu güçlendirmektedir. Fakat son otuz yıldır, başka bir değişle, EURO’nun uluslararası piyasalarda güçlü bir para birimi olarak çıkmasının ardından bazı OPEC üyeleri, petrol satışlarında dolar yerine Euro kullanmaya başlamış ya da bunu planladıklarını açıklamışlardır. Bu hem OPEC içinde hem de küresel petrol piyasasında önemli bir değişim anlamına gelmiştir.

Euro’ya geçişin öncüsü Irak olmuştur. Irak, OPEC üyesi olup 2000 yılında, Saddam Hüseyin’in liderliğindeki Baas rejiminin bir kararıyla, 6 Kasım 2000 yılından itibaren petrol ihracatını Euro cinsinden yapmaya başlamıştır. Euro’nun, dolar karşısında değer kaybettiği ve petrol gelirlerinde büyük bir kayıp yaşayan Irak için cesur ve hatta hazin bir karar olmuştur. Irak’ın bu hamlesi, Euro’nun petrol piyasasında alternatif bir para birimi olarak kabul edilmesine yol açmıştır. Irak, 2003 yılında ABD’nin işgaliyle devrilen Saddam Hüseyin rejiminden sonra yeniden dolar kullanmaya başlamışsa da Euro’ya geçiş fikri OPEC içinde yayılmaya devam etmiştir.

Euro’ya geçişin diğer savunucuları İran ve Suriye olmuştur. İran, 2003 yılında, ABD’nin Irak’a yönelik işgalini protesto etmek ve doların değer kaybından korunmak için, petrol ihracatının bir bölümünü Euro cinsinden yapmaya başlamıştır. İran, ayrıca, 2008 yılında, petrol fiyatlarının Euro cinsinden belirlendiği bir petrol borsası kurmuştur. Suriye ise, 2006 yılında, ABD’nin Irak ve Lübnan politikalarına karşı çıkmak ve İran ile iş birliğini güçlendirmek için, petrol ihracatını tamamen Euro cinsinden yapmaya karar vermiştir. Bu ülkeler, Euro’yu tercih etmelerinin nedeni olarak, doların değer kaybı, ABD’nin baskıcı politikaları ve Euro’nun daha istikrarlı bir para birimi olması gibi faktörleri göstermişlerdir.

Bunlara ilaveten Venezuela, para rezervlerini Euro-Dolar karışımı şeklinde değiştirmeye başlamıştır. Suudi Arabistan ve Libya’nın da benzer çalışmalara yönelmiş, günlük 73 milyon varil olan petrol tüketiminin, dolar yerine Euro ile yapılması halinde, doların geçerli para vasfını önemli ölçüde yitirebileceği belirtilmiştir. Ayrıca, doların Euro ile değiştirilmesinin ABD piyasalarında doların giderek bollaşmasına ve bunun da ciddi bir enflasyona neden olacağı düşünülmüştür. 2004 yılında IMF’ye göre, doların değer kaybının global bir felaket getirebileceği ifade edilmiş, zayıf dolar, güçlü Euro’nun birçok ülke ekonomisi için felaket oluşturabileceğine yer verilmiştir. ABD Doları’nın Euro ve Japon Yeni karşısındaki değer kaybına dikkat çekildiği görülmüştür.

Euro’ya geçişin, OPEC üyelerinin petrol gelirlerini artırabileceği, üyelerin dolar cinsinden olan borçlarını ödemelerini kolaylaştırabileceği ve döviz kuru riskini azaltabileceği düşünülmüştür. Bunun yanında Euro’ya geçişin, doların küresel rezerv para birimi olarak konumunu zayıflatabileceği, dolar talebini azaltabileceği ve Euro’nun uluslararası ticaret ve finansman alanında daha fazla kullanılmasını sağlayabileceği ve Euro’nun küresel rezerv para birimi olarak kabul edilmesine katkıda bulunabileceği tasarlanmıştır. Bu durum gerçekleşmiş görünmemektedir. Bugün gelinen noktada OPEC ülkelerinin büyük kısmı dolar ile petrol satışı yapmaktadır. Bunun yanında Euro’nun 1,30’lara kadar çıkan dolar değeri, şu günlerde dolar lehine yükselmiş ve 1,08’ler seviyesindedir.

Asya Pasifik’te de-dolarizasyon

Asya Pasifik bölgesinde ortaya çıkmakta olan oluşum, doların etki alanlarında olumsuz sonuçlar verme ihtimalini de güçlendirmektedir. Ancak, bu süreçte, ABD’nin politik yaklaşımlarına dikkat edildiğinde, dünya enerji kaynaklarının çoğunun bu ülkenin kontrolüne girmiş olduğu da görülmektedir. Enerji kaynaklarının bulunduğu coğrafi bölgeler hatırlandığında (Alaska Bölgesi Petrolleri, Meksika Petrolleri, Venezuela Petrolleri, Kuzey Denizi Petrol Bölgeleri, Batı Afrika Petrol Bölgeleri, Kuzey Afrika Petrol Bölgeleri, Ortadoğu Petrol Alanları, Azer Bölgesi Petrolleri, Batı Sibirya Petrol Bölgeleri, Güney Çin Denizi Petrol Alanlarının) oldukları dikkate çarpmaktadır.

Genel yapıya bakıldığında, ABD Rusya’daki petrol alanlarında, YUKOS olayı ile istediği kontrolü sağlayamadığı oluşumlar hariç tutulursa, diğer bölgelerdeki kontrol etkinliğinin giderek artmakta olduğu da izlenmektedir. Küreselleşme süreci içinde, ortaya çıkmaya başlayan farklı parametrelerde, küresel çatışmanın Dolar/Euro denkleminden, zamanla, Dolar/Yuan alanlarına doğru kayabileceği ihtimali de giderek artmaktadır.

Son yıllarda Çin, Rusya, Türkiye, İran, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ve diğer gelişmekte olan ülkeler, dolar yerine kendi para birimlerini veya diğer ülkelerin para birimlerini kullanarak ticaret yapmaya başlamıştır. Çin ve Rusya, ticaretinde Yuan ve ruble cinsinden ödemeleri %80’lere kadar ulaştırmayı başarmıştır. Türkiye ve İran, ticaretinde ulusal paralarını kullanmaya başlamıştır. Hindistan ve Brezilya, ticaretinde yerel para birimlerini tercih etmektedirler. Söz konusu ülkeler, uluslararası rezervlerinde doların payını düşürerek, altın, Euro, Yuan, Ruble ve diğer para birimlerinin payını artırmaktadır. Çin, uluslararası rezervlerinde doların payını %58’den %21’e; Rusya, uluslararası rezervlerinde doların payını %46’dan %22’ye; Türkiye, uluslararası rezervlerinde doların payını %66’dan %48’e düşürmüştür.

Yine bu ülkelerin ABD merkezli finansal sisteme alternatif finansal mekanizmalar geliştirmeye çabaladıkları bilinmektedir. Çin, uluslararası finansal kuruluşlar olan Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) ve Yeni Kalkınma Bankası (NDB) gibi girişimlerde öncü olmuştur. Rusya, uluslararası ödemelerde SWIFT sisteminin yerine kendi ulusal ödeme sistemi olan SPFS’yi kullanmaya başlamıştır. Türkiye, uluslararası finansal iş birliğini artırmak için D-8 Ülkeleri Ödeme Sistemi’ni kurmuştur.

Dünya merkez bankalarında tutulan rezervlerin büyük çoğunluğunu ABD doları oluşturmaktadır. 2022’nin dördüncü çeyreğinde dünya merkez bankalarında tutulan toplam rezervler 11,96 trilyon dolar seviyesinde bulunmaktadır. Toplam rezervler içerisinde 6,47 trilyon dolarlık kısmı ABD doları, 2,27 trilyon doları avro, 610 milyar doları yen, 548 milyar doları sterlin ve 298 milyar dolar Yuan cinsinden tutulmaktadır. Toplam rezervler içerisinde küçük bir kısmı oluşturan Yuan geçmiş yıllara kıyasla hızla miktar olarak artış göstermiştir. IMF’nin Yuan’ı rezerv para birimi olarak kabul etmesinin ardından küresel ticaret ve merkez bankası rezervlerinde tutulmaya başlayan Yuan kullanım alanını farklı ülkelere doğru genişletmiştir. Çin’in en büyük dış ticaret ülkesi olması ve artan siyasi nüfusu da Yuan’ın küresel bir para birimi olarak kabul edilmesinde önemli bir rol üstlenmektedir.

Uzak Doğu’da, OPEC ülkelerinde ve Rusya’da çok ciddi miktarlarda biriken dolarlar artan petrol fiyatlarının ve müthiş tüketici ABD ekonomisinin pompaladığı dolarlar olup hiçbir karşılığı bulunmamaktadır. Bu dolarlar, Bretton-Woods anlaşmasından beri, küresel ekonominin standardı olarak, ABD ekonomisini çevirmekte ancak eninde sonunda, küresel ekonomi üzerinde enflasyonist bir baskı da yaratmaktadır. FED, aylardır faizleri adım adım yükseltmekte bu da ister istemez gelişmekte olan ülkelerdeki sıcak para akışlarının yönünü ABD’ye çevirmektedir.

Bu durum ise Türkiye, Pakistan, Hindistan gibi bu paraya yaşamsal ihtiyaç duyan ülkelerde kriz olasılıklarını güçlendirmektedir. Dolayısıyla bir yandan çevre ülkelerden yayılacak bir küresel kriz ihtimali ile baş başa kalınmakta, diğer yandan da ABD’de artan faizlerin dolar üzerinde yaratacağı fiktif valüasyon sonrasında petrol fiyatlarının ve üretim maliyetlerinin daha da artmasının yaratacağı durgunluk ile karşı karşıya kalınmaktadır.

Hâlihazırda Yuan, Çin’de sınır ötesi işlemlerinde en çok kullanılan para biriminde doları geride bırakmış durumdadır. Pekin’in Yuan kullanımını küresel seviyede artırma çabalarını yansıtan resmi verilere göre, Yuan 2023 Mart ayında Çin’de sınır ötesi işlemlerde en yaygın kullanılan para birimi olmuş ve ilk kez doları geride bırakmıştır. Devlet Döviz İdaresi’nden alınan verilere dayanan Reuters hesaplamasına göre, Yuan cinsinden sınır ötesi ödemeler ve havaleler mart ayında bir önceki aydaki 434,5 milyar dolardan 549,9 milyar dolara yükselmiştir. Reuters’in hesaplarına göre, Yuan tüm sınır ötesi işlemlerin yüzde 48,4’ünde kullanılırken, doların payı bir ay önceki yüzde 48,6’dan yüzde 46,7’ye geriledi.

Yuan üzerinden yapılan dış ticaret ödemeleri 2022’de toplam küresel ticaretin %3,5’ini oluştururken dolar %44, avro %15,5 ve yen %8,5 oranında kullanılmıştır. Uluslararası rezervlerde ise doların tutulma oranı %59,8, avronun %19,7, yen %5,3 ve Yuan %2,8 olarak gerçekleşmiştir. Görülebileceği üzere Yuan’ın kullanım alanı diğer para birimlerine kıyasla Çin’in ticaret ve üretim gücüne kıyasla düşük bir seviyede bulunmaktadır.

Yakın tarihte, Çin ile Suudi Arabistan arasında, ikili ticarette yerel para birimlerinin kullanımı için döviz takas anlaşması imzalanmıştır. İki ülke merkez bankalarından yapılan ortak açıklamaya göre, üç yıllık anlaşma kapsamında 50 milyar Yuan (yaklaşık 6,97 milyar dolar) riyal karşılığı takas edilebilecektir. Karşılıklı uzlaşmayla uzatma opsiyonu bulunan anlaşma, iki ülkenin özellikle doların hâkim olduğu petrol ticaretinde yerel para birimlerini kullanmasına olanak sağlayacaktır. Dünyanın en büyük enerji ithalatçısı konumundaki Çin, 2022’de Suudi Arabistan’dan 65 milyar dolar değerinde ham petrol satın almıştı. Anlaşma, Çin Merkez Bankası’nın (PBoC) son 10 yılda imzaladığı 30’ncu döviz takas sözleşmesi olmuştur. Çin, daha önce Orta Doğu’dan Birleşik Arap Emirlikleri ile 2012’de, Katar ile 2014’te ve Mısır ile 2016’da benzer anlaşmalar imzalamıştır.

Çin’in, Yuan’ı güçlü kılma sürecinde sadece ekonomik sorunlarla değil, hatta daha fazlasıyla askeri ve siyasi engellerle uğraşmak zorunda kalmaktadır. Tayvan meselesi bunlardan biridir. Çin için bir problem alanına dönüşen Tayvan Meselesi ABD öncülüğünde alınabilecek tedbirleri Yuan’a karşı çevirebilme potansiyeli taşımaktadır. Öte yandan dünyanın diğer büyük ekonomisi Hindistan ile ilişkilerinden bahsetmek faydalı olacaktır. Bu iki ülke her geçen gün büyüyen ekonomileri, sahip oldukları dev nüfusları, gelişen altyapıları ve her geçen gün modernleşen askeri güçleriyle sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel etkiye sahip ülke durumundadırlar.

Bu iki ülke arasındaki ilişkileri analiz etmek için kullanılan teori “tehdit dengesi” yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, birbirlerini tehdit olarak algılayan bu ülkelerin birbirlerine karşı avantajlı duruma geçmek için ittifak arayışlarına gireceklerini öngörmektedir. Çin ve Hindistan’ın bölgelerinde kurdukları ittifakların çoğu bu yaklaşımla açıklanabilmektedir. Bu bağlamda Hindistan’ın ABD, Japonya ve Avustralya ile yakınlaşması, buna karşın Çin’in Pakistan ve Bangladeş ile dostane ilişkileri tehdit algısının bir göstergesi ve dışa vurumu olarak kabul edilmektedir. İlaveten bu iki dev ülke önemli sınır anlaşmazlıkları yaşamaktadır.

Bu iki ülke arasında Çin lehine gelişen ticaret rakamları ise 1991 yılında 3 milyon dolar civarında iken 2000’lerin başında 2,9 milyar dolara, 2002’de 4,9 milyar dolara, 2003’te 7,6 milyar dolara ve 2004’te ise 13,6 milyar dolara yükselmiştir. 2017 yılına gelindiğinde Hindistan, Çin’den ithalatını azaltmak için Çin mallarına karşı bir boykot başlatmıştır.

Japonya ve Filipinler gibi ABD ile müttefik ilişkileri olan ve Çin’in ekonomik yükselişinden rahatsızlık duyan ülkeleri de daha fazla iş birliğine gittiği görülmektedir. Yuan’ın geleceği Çin’in siyasi ve ekonomik geleceğiyle yakından ilgili bir potansiyel taşımakta olup, ekonomik ilişkilerinin yapısı işbirlikçi olmakta öte rekabetçidir.

Özellikle pandemi ve sonrasında Rusya-Ukrayna Savaşı ile hızlanan bir süreçten de bahsetmek gerekmektedir. Dünyanın en büyük ekonomisi olan Çin’in istikrarlı para birimi Yuan, Rusya’da en fazla işlem gören para birimi olurken dolar gerilemektedir. Çin ve Rusya, ticaretinde Yuan ve ruble cinsinden ödemeleri %80’lere kadar ulaştırmayı başarmıştır. ABD’nin vazgeçilmez müttefiki İsrail’de rezervlerine Çin Yuan’ını dâhil ederken Amerikan dolarını ve Avrupa Birliği Euro’sunu azaltmıştır. Fransa’da Çin ile ticaretinde Yuan kullanan ilk Avrupa ülkesi oldu. Yine Çin ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki ticarette Yuan kullanımına geçildi. Dahası Rusya-Pakistan arasındaki enerji alışverişinde ödemelerin büyük ihtimalle Yuan şeklinde ödeneceği öngörülmektedir. Bunun yanında Brezilya ve Çin, kendi ulusal paraları ile ticaret yapmaya başladı.

Küresel bir kırılma olarak ise Suudi Arabistan’da bugün petro-dolara karşılık Petro Yuan alternatifinin her an devreye girmesi durumudur. Hatta petro-ruble ve petro-rupi tartışmaları da gündemdedir. Bu gündem ile birlikte Suudi Arabistan’ın ilk icraatı yerel paralarla petrol satmaya karar vermesidir. Böylece Suudi Arabistan, Kenya’ya petrolü dolar yerine Kenya şilini ile satmak için bir anlaşma imzalamıştır.

Rus para birimi ruble ise günümüzde Avrasya Ekonomik Birliği’nin egemen para birimi durumundadır. Birçok ülkenin yanında Türkiye’de ticaretinde ruble kullanmaya başlamıştır. Moskova borsasında Türk lirasına olan yönelim de artış içindedir. İlaveten Türkiye ticaretinde ruble yanında Yuan kullanımını da başlatmıştır. Hindistan para birimi rupi ise sessiz bir şekilde yükselmektedir. Hindistan başta İngiltere, Almanya, İsrail, Rusya, Singapur olmak üzere 20 ülke ile ticaretinde rupi kullanmak için anlaşma imzalamıştır. Bangladeş’te Hindistan ile dolar yerine ulusal para kullanma kararı almıştır. Son olarak Hindistan, ticaretinde rupi kullanımı için Birleşik Arap Emirlikleri ile anlaştığını duyurmuştur. Brezilya ise Latin Amerika’da dolar yerine ulusal ve ortak para birimine geçiş çağrısında bulunmuştur. Brezilya ve Arjantin arasında ortak para kullanımı için çalışmalar başlatılmıştır.

Bununla beraber Brezilya Bankası, Batılı ödeme sistemine alternatiflerden biri olan Çin ödeme sistemi CIPS’e katılan ilk Latin Amerika Bankası olmuştur. Aynı zamanda Brezilya Merkez Bankası, Yuan’ın Euro’yu geçerek ülkenin ikinci en büyük uluslararası rezerv para birimi haline geldiğini açıklamıştır. İran ve Endonezya, ticarette ulusal paralarını kullanma konusunda anlaşmışlardır. İran’a, Hindistan ve Çin tarafından yapılan petrol ödemeleri Rupi ve Yuan ile gerçekleştirilmektedir.

Batı dışı küresel ve bölgesel örgütlenmelerde bu konuda kritik hamlelerde bulunmaktadır. Güneydoğu Asya Ülkeler Birliği (ASEAN) finansal işlemlerde dolar, euro, sterlin yerine ulusal para birimlerine geçmek için hazırlıklara başlamıştır. Bu konuda Malezya’dan Asya Para Fonu önerisi de gelmiştir. BRICS oluşumu da ortak bir para birimi için çalışmalara hız vermiştir. Şangay İş Birliği Örgütü son zirvesinde ulusal para kullanımını gündeme taşımıştır. Nitekim Asya, Latin Amerika ve Afrika kıtalarının toplam ekonomik büyüklüğü Kuzey Amerika ve Avrupa’yı geride bırakmıştır. Bu da doğal olarak bu ülkelerin yükselen ekonomilerinin ulusal paralarına olan ilgiyi arttırmaktadır.

Küresel gelişmelere bakıldığında, ABD’nin önümüzdeki yıllarda en çok meşgul olacağı konu, muhtemelen Asya Pasifik bölgesindeki gelişmeler olacak gibidir. Bu bölgedeki dinamikler içinde şekillenmesi sürdürülen ve doları dışlayan bir ticaret bölgesinin ortaya çıkarabileceği sorunlar dikkate değer sonuçlar oluşturabilecektir. Sonuç olarak küresel ticarette dolar hala büyük paya sahiptir. Buna rağmen, dünya ticaretinin %68’nin yapıldığı bu bölgede, doları dışlamaya yönelik bir yaklaşım içinde, Yen, Yuan ve Euro ağırlıklı bir ticaret hacminin oluşturulması, karşılığı bulunmayan doların, uluslararası rezerv para birimi konumuna önemli bir ölçüde darbe vurabileceğini ortaya koymaktadır. Finans kapital ağırlıklı mücadelenin muhtemel sonuçları dikkate alındığında, küresel çatışmanın hangi noktalarda ortaya çıkabileceği daha da açıklık kazanmaktadır. De-dolarizasyon süreci dünya genelinde ilgi ile takip edilirken yüksek bir kabul görmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir