Giriş: Osmanlı Hanedan Meşruiyetine Yönelik Kritik Tehditler
Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş ve yükseliş dönemlerinde merkezi otoritenin tesis edilmesi süreci, hanedan içi taht mücadeleleri ve dış güçlerin müdahaleleriyle şekillenmiştir. Bu çalkantılı dönemlerin en önemli tekrarlayan kriz motiflerinden biri, farklı zamanlarda ortaya çıkan ve kendilerini hanedanın meşru üyesi olarak tanıtan “Düzmece Mustafa” vakalarıdır. Bu olgu, devleti sosyo-politik, ekonomik ve askeri açılardan sıkıntıya sokmuş, ancak aynı zamanda Osmanlı devletinin meşruiyet anlayışının ve merkezileşme düzeyinin evrimini yansıtan bir barometre işlevi görmüştür.
Temelde farklı karakterde olan ancak aynı adı taşıyan ve Osmanlı tahtını hedef alan üç tarihsel olay öne çıkmaktadır:
- I. Bayezid’in Oğlu Mustafa Çelebi (ö. 1422): Genellikle “Büyük Mustafa” olarak bilinen bu şahıs, Fetret Devri’nin (1402–1413) son izlerini silme mücadelesi sırasında, Sultan II. Murad’ın (1421–1451) iktidarını tehdit eden en büyük iç bunalımlardan birine neden olmuştur.
 - I. Mehmed’in Oğlu Mustafa Çelebi (ö. 1423): “Küçük Mustafa” olarak anılan ve II. Murad’ın kardeşi olup Anadolu Beyliklerinin desteğiyle ortaya çıkmıştır.
 - Sahte Mustafa (ö. 1555): Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’nın 1553’teki idamı sonrası ortaya çıkan ve halkın tepkisini arkasına alan bir sahtekârdır.
 
I. Birinci Düzmece Mustafa İsyanı: Fetret Devri’nin Son Perdesi (1420-1422)
- 
Ankara Savaşı ve “Kayboluş” (1402)
 
Olayların temeli 1402’deki Ankara Savaşı’na dayanır. Yıldırım Bayezid’in ordusu Timur’a yenildiğinde, oğullarının akıbeti farklı olmuştur. Mustafa Çelebi, o sırada 13-14 yaşlarındaydı ve babasıyla birlikte savaştaydı. Savaş kaosunda, Mustafa Çelebi’nin akıbeti belirsizleşmiştir. Bazı kaynaklar onun da babası gibi esir düşüp Timur’la Semerkant’a götürüldüğünü, bazıları ise savaş meydanında kaybolduğunu yazar. Bu “kayboluş”, onun 20 yıl sonra ortaya çıktığında meşruiyetinin sorgulanmasına zemin hazırlamıştır.
- 
İlk Ortaya Çıkış ve Bizans Esareti (1415-1421)
 
Fetret Devri (1402-1413) boyunca kardeşler (Süleyman, İsa, Musa, Mehmed) birbirleriyle savaşırken Mustafa Çelebi ortada yoktu. Devleti yeniden birleştiren Çelebi Mehmed döneminde, 1415-1416 civarında aniden ortaya çıkmıştır. İlk İsyan Girişimini Eflak (Romanya) ve Venedik desteğiyle Rumeli’de bir ordu toplayarak yapmıştır. Ancak Çelebi Mehmed’in üzerine yürümesi üzerine tutunamamış ve yenilince Bizans’ın Selanik valisine sığınmıştır. Çelebi Mehmed, Bizans İmparatoru II. Manuel ile bir anlaşma yapmış ve bu anlaşmaya göre Bizans, Mustafa Çelebi’yi Limni (Lemnos) adasında göz hapsinde tutacak, Çelebi Mehmed de bunun karşılığında Bizans’a her yıl önemli bir miktarda (yaklaşık 300.000 akçe) fidye ödeyecekti. Bizans için Mustafa Çelebi, Osmanlı’ya karşı kullanılabilecek değerli bir “koz” haline gelmişti.
- 
Büyük İsyan ve Saltanat İddiası (1421-1422)
 
Osmanlı siyasetini altüst eden olay, 1421’de Çelebi Mehmed’in vefat etmesiyle başlamıştır. Çelebi Mehmed ölünce, Bizans (Osmanlı’dan daha fazla taviz koparmak amacıyla) 17 yaşındaki genç ve tecrübesiz II. Murad’ın yerine Mustafa Çelebi’yi desteklemeye karar vermiştir. Limni’deki esaretine son verip onu serbest bıraktılar. Mustafa Çelebi, Bizans gemileri ve askerlerinin desteğiyle Rumeli’ye çıkmıştır. Rumeli halkı ve askeri (özellikle gazi akıncı beyleri), onu Yıldırım Bayezid’in “gerçek oğlu” ve tahtın “meşru yaşlı varisi” olarak görerek hızla etrafında toplanmıştır.
II. Murad, bu isyanı bastırması için babasının en tecrübeli komutanı ve Sadrazamı olan Bayezid Paşa‘yı (daha önce Çelebi Mehmed dönemi vezirlerinde bahsettiğimiz) göndermiştir. Sazlıdere’de iki ordu karşılaştığında, Bayezid Paşa’nın ordusundaki askerler, “Biz Yıldırım’ın oğluna kılıç çekmeyiz!” diyerek topluca Mustafa Çelebi’nin tarafına geçmişlerdir (iltihak ettiler). Yalnız kalan Sadrazam Bayezid Paşa esir alındı ve Mustafa Çelebi’nin emriyle idam edilmiştir. Bu zaferle Mustafa Çelebi, Edirne’ye girdi ve sultanlığını ilan etmiş ve kendi adına para (sikke) bastırmıştır. Artık Rumeli’nin tamamına hâkim olmuştu.
- 
Anadolu’ya Geçiş ve Çözülme (1422)
 
Mustafa Çelebi, II. Murad’ı tamamen yok etmek için Anadolu’ya geçmeye karar verdiğinde en büyük hatasını yapmıştır. II. Murad, Anadolu’da onun “düzmece” (sahte) olduğunu, Yıldırım’ın oğlu değil, Bizans’ın bir oyunu olduğunu yoğun bir şekilde yaymaya başladı. II. Murad, amcasının Çanakkale Boğazı’nı tutması üzerine, Foça’daki Cenevizlilerden para karşılığı yardım istedi. Ceneviz gemileri, II. Murad’ın ordusunu gizlice Anadolu kıyısına (Lâpseki’ye) taşıdı. İki ordu Ulubat Köprüsü civarında karşılaştığında, işler tersine döndü. II. Murad’ın “düzmece” propagandası işe yaramıştı. Mustafa Çelebi’nin ordusundaki Rumeli askerleri, Anadolu’da savaşmak istemeyerek ve II. Murad’ın meşruiyetine inanarak bu kez II. Murad’ın tarafına geçmeye başladılar. Mustafa Çelebi, ordusunun dağıldığını görünce kaçmak zorunda kalmıştır.
- 
Yakalanış ve İdam (1422)
 
II. Murad hızla Rumeli’ye geçti ve amcasını takip ettirdi. Mustafa Çelebi, Tunca Nehri yakınlarındaki Kızılağaç Yenicesi’nde yakalandı. II. Murad, onu bir zamanlar sultanlığını ilan ettiği Edirne‘ye getirdi.
Tarihi açıdan en kritik nokta burasıdır: Eğer II. Murad onu “amcası” olarak kabul etseydi, hanedan kanı dökülmesin diye (kanun gereği) boğdurarak idam etmesi gerekirdi.
Ancak II. Murad, “düzmece” propagandasını sonuna kadar sürdürdü. Onu hanedan üyesi değil, adi bir suçlu ve sahtekâr olarak gördüğünü göstermek için, Edirne Kalesi’nin burçlarından birine asılarak (sallandırılarak) idam ettirdi.
Bu idam şekli, II. Murad’ın siyasi zaferinin nihai mührüydü ve Mustafa Çelebi’nin “Düzmece” lakabıyla tarihe geçmesine neden oldu.
II. İkinci Düzmece Mustafa ve Venedik Stratejisi (1425-1429)
- 
Siyasi Arka Plan: Selanik Krizi (1423-1430)
 
Olayı anlamak için 1423-1430 Osmanlı-Venedik Savaşı’nın nedenini bilmek gerekir. Selanik, Fetret Devri’nde Bizans’a verilmişti. II. Murad, 1422’de (Büyük Düzmece Mustafa’ya yardım ettikleri için) İstanbul’u kuşattığında, Selanik’i de ablukaya aldı. Abluka altındaki Bizans valisi, şehri savunmayacağını anlayınca 1423’te şehri Venedik’e sattı (veya devretti). II. Murad, bu devri tanımadı. Zira Selanik, hukuken Osmanlı toprağıydı. Venedik’in şehre yerleşmesi, 1423’te bu yedi yıl sürecek savaşın fitilini ateşledi.
- 
Venedik’in Stratejisi: “Düzmece Mustafa” Kozu (1425)
 
Venedik, denizlerde güçlü olsa da karada Osmanlı ordusuyla başa çıkamıyordu. II. Murad’ın Selanik üzerindeki ablukası şehri boğuyordu. Venedik’in savaşı kazanmak için II. Murad’ın ordusunu Selanik’ten uzaklaştıracak büyük bir sarsıntıya ihtiyacı vardı.
Bu sarsıntı, bir iç savaş tehdidiydi. Osmanlı Devleti, daha üç yıl önce (1422’de) “Büyük Düzmece Mustafa” yüzünden neredeyse ikiye bölünmüştü. Bir yıl sonra (1423’te) bu kez II. Murad’ın küçük kardeşi “Küçük Mustafa” isyan etmiş ve bu isyan da zorlukla bastırılmıştı. Venedik senatosu, bu “Mustafa” isyanlarının Osmanlı içindeki kırılganlığı gösterdiğini fark etti. II. Murad’ın dikkatini dağıtmak için yeni bir “Mustafa” figürünü sahneye sürmeye karar verdiler.
- 
Olayın Gelişimi
 
1425 yılı civarında, Venedik kontrolündeki Selanik’te veya Venedik’e ait Ege adalarında, kimliği belirsiz bir kişi, kendisinin Yıldırım Bayezid’in oğlu Şehzade Mustafa olduğunu iddia etti. Bu kişinin kim olduğu, gerçekten bir Osmanlı soylusu olup olmadığı veya Venedikliler tarafından eğitilmiş bir sahtekâr olup olmadığı bilinmemektedir. Tarihçiler, bu kişinin ilk Düzmece Mustafa (1422’de asılan) ile hiçbir ilgisi olmadığında birleşir. Venedik, bu yeni “Düzmece Mustafa”yı resmen tanıdı. Ona para, itibar ve siyasi destek sağladı. Venedik’in amacı, bu sahte şehzadeyi Rumeli’deki veya Anadolu’daki (özellikle II. Murad’a muhalif olabilecek Aydınoğulları veya Germiyanoğulları gibi eski beylik topraklarındaki) memnuniyetsiz gruplara bir lider olarak sunmaktı. Plan, onun Selanik’ten çıkarak bir isyan başlatması ve II. Murad’ı Selanik kuşatmasını kaldırıp bu yeni iç isyanla uğraşmak zorunda bırakmaktı.
- 
Neden Başarısız Oldu?
 
Venedik’in bu siyasi hamlesi, askeri bir harekete dönüşemeden tamamen başarısız oldu. Venedik, Osmanlı siyasetini yanlış okumuştu. II. Murad, 1425’e gelindiğinde hem “Büyük Mustafa”yı (1422) hem de “Küçük Mustafa”yı (1423) yenmişti. Artık tahtta rakipsiz ve otoritesi pekişmiş bir padişahtı. Osmanlı halkı ve askeri (sipahiler, beyler), üç yıl içinde ortaya çıkan üçüncü bir “Mustafa” iddiasına itibar etmedi. Bu yeni figür, “Büyük Mustafa”nın sahip olduğu (Yıldırım’ın oğlu olma ihtimali) meşruiyet zeminine sahip değildi. “Venedik destekli” olması, onun bir “kâfir oyunu” olarak görülmesine neden oldu. Hiçbir önemli Osmanlı paşası veya sancakbeyi bu isyana destek vermedi.
III. Üçüncü Düzmece Mustafa: Halkın Adalet Talebi (c. 1555)
Bu isyan, I. Bayezid’in oğlu olan ilk Düzmece Mustafa’dan (1422) tamamen farklı bir temele dayanır. İlk isyan bir taht mücadelesiydi (kardeşler/amca kavgası); bu üçüncü isyan ise bir meşruiyet krizine ve sosyo-ekonomik bir patlamaya dayanıyordu.
İşte bu olayın detayları:
- 
Siyasi Arka Plan: “Büyük Tasa” (1553)
 
Bu isyanın zeminini anlamak için iki yıl geriye, 1553’e gitmek şarttır.
1553’te Kanuni’nin en sevilen ve tahtın en güçlü varisi olarak görülen oğlu Şehzade Mustafa, Nahçıvan Seferi sırasında “isyana teşebbüs” suçlamasıyla babasının emriyle boğdurularak idam edildi. Bu idam, hem orduda (özellikle Yeniçeriler ve Sipahiler arasında) hem de halk arasında muazzam bir şok, öfke ve yas yarattı. Halk ve ordu, bu idamın bir komplo olduğuna inanıyordu. Suçlu olarak net bir şekilde Sadrazam Rüstem Paşa ve Padişahın eşi Hürrem Sultan görülüyordu. Şehzade’nin ölümü o kadar sarsıcıydı ki, halk arasında onun ölmediğine, kurtulduğuna veya onun yerine bir benzerinin öldürüldüğüne dair güçlü bir “halk inancı” (mesih beklentisi) oluştu.
- 
İsyanın Ortaya Çıkışı ve Lider (1555 Civarı)
 
İşte bu travmatik zemin, bir sahtekârın (Düzmece Mustafa) ortaya çıkması için mükemmel bir ortam hazırladı. İsyan, Rumeli’de, bugünkü Bulgaristan (Dobruca ve Silistre) civarında patlak verdi. Gerçek kimliği tam olarak bilinmemekle birlikte, bu kişi Şehzade Mustafa’ya fiziksel olarak çok benziyordu. Bu sahtekârın halka sunduğu iddia şuydu: “Ben gerçek Şehzade Mustafa’yım. Babam (Kanuni) beni öldürtmek istedi, ancak cellatlar bana kıyamadı (veya bir benzerimi öldürdüler). Kurtuldum ve şimdi hakkım olanı almak, zalim Rüstem Paşa’yı cezalandırmak ve adaleti geri getirmek için döndüm.”
- 
Sizin Vurguladığınız Nokta: Sipahi Desteği
 
Bu isyanın Rumeli’de binlerce kişiyi, özellikle de Sipahileri etrafında toplaması, olayı basit bir sahtekârlık girişiminden çıkarıp tam teşekküllü bir “taht isyanı” tehlikesine dönüştürdü.
Sipahilerin desteğinin nedenleri:
- Duygusal Bağlılık: Sipahiler, Şehzade Mustafa’yı “asker şehzade” olarak görüyor ve seviyorlardı. Onun idamını bir haksızlık olarak görüyorlardı.
 - Ekonomik Nedenler (En Önemlisi): Bu dönem, Sadrazam Rüstem Paşa’nın hazineyi doldurmak için Tımar (Dirlik) sisteminde sert düzenlemeler yaptığı bir dönemdi. Birçok Sipahi tımarlarını kaybetmiş, gelirleri azalmış veya haksızlığa uğradığını düşünüyordu.
 - Siyasi Hedef: İsyancıların sloganı “Mustafa’nın hakkını almak” ve “Zalim Rüstem Paşa’nın başını almaktı”.
 
Bu sahtekârın etrafında, bazı kaynaklara göre 8.000 ila 10.000 kişilik, çoğu atlı Sipahilerden oluşan büyük bir ordu toplandı. Bu, Rumeli’deki Osmanlı otoritesinin fiilen çökmesi demekti.
- 
İsyanın Bastırılması ve Sonuç
 
Kanuni Sultan Süleyman, bu isyanı “tahta doğrudan başkaldırı” olarak gördü ve derhal bastırılması için emir verdi. Kanuni, bu tehlikeli isyanı bastırmak için en güvendiği komutanlarından biri olan ve o sırada Rumeli Beylerbeyi olan Semiz Ali Paşa‘yı (daha sonra Sokullu’dan önce sadrazam olacaktır) görevlendirdi. Semiz Ali Paşa komutasındaki profesyonel Kapıkulu ordusu ile “Düzmece Mustafa”nın isyancı ordusu karşılaştı. İsyancıların ordusu, düzenli ordu karşısında yenilgiye uğradı. Sahte Mustafa yakalandı, kimliği (sahtekâr olduğu) sorgularda tespit edildi. Gerçek kimliği ortaya çıkarılan ve sahtekâr olduğu anlaşılan bu Düzmece Mustafa, İstanbul’a getirildi ve saltanata isyan suçundan asılarak (hanedan üyesi olmadığı için boğularak değil) idam edildi.
Sonuç: Meşruiyet Kavramının Evrimi ve Merkezi Otoritenin Zaferi
Osmanlı siyasi tarihinde “Düzmece Mustafa” olarak adlandırılan bu üç vaka, hanedan meşruiyetinin ne kadar dinamik ve kırılgan bir kavram olduğunu gösteren üç kritik dönemi yansıtmaktadır.
Fetret’in Sonu ve İstihbaratın Gücü: II. Murad döneminde yaşanan ilk Düzmece Mustafa İsyanı (1421–1422), Osmanlı Devleti’nin Ankara Savaşı sonrası yaşadığı siyasi parçalanmışlığın son büyük tezahürüdür. Bu isyan, uluslararası dinamiklerin (Bizans) Osmanlı iç siyasetine müdahalesini göstermesi açısından kritik öneme sahiptir. Ancak II. Murad, sadece askeri güce değil, aynı zamanda yoğun istihbarat, siyasi propaganda ve psikolojik harp taktiklerine dayanarak bu varoluşsal tehdidi bertaraf etmiştir. İzmiroğlu Cüneyd Bey gibi kilit adamların vaatlerle ayartılması ve Mustafa’nın kanının akıtılmayarak kale burcundan asılması (gayrimeşru olduğunu kanıtlama çabası), II. Murad’ın hanedan içindeki meşruiyetini tartışmasız bir şekilde sağlamlaştırmış ve böylece Osmanlı’nın yeniden merkeziyetçi bir imparatorluk yapısına dönüşünün önündeki son engeli de ortadan kaldırmıştır.
“Düzmece” Etiketinin İronik Evrimi: Bu olgunun tarih yazımındaki en çarpıcı yönü, “Düzmece” etiketinin ironik evrimidir:
- Vaka I (1422): Tarihçiler ve Bizans kaynakları, bu Mustafa’nın büyük olasılıkla gerçek bir şehzade olduğunu kaydetmesine rağmen, devletin bekası için rakipleri tarafından siyasi propaganda yoluyla sahte (“düzmece”) olarak etiketlenmiştir.
 - Vaka III (1555): Bu figür şüphesiz bir sahtekârdı, ancak halkın Kanuni’nin oğlunun idamına duyduğu öfke ve travma nedeniyle, bu sahte figür gerçek şehzade olarak kabul edilmek istenmiştir.
 
Toplumsal Yankı ve Adalet Krizi: Kanuni dönemindeki Düzmece Mustafa hareketleri ise (1553-1566), hanedan meşruiyetine değil, bizzat padişahın adaletine yönelik popülist bir tepkiydi. Şehzade Mustafa’nın idamı sonucu ortaya çıkan toplumsal infial, şairlerin (Taşlıcalı Yahya Bey, Nisâyî) açık eleştirilerine (mersiyeler) yansımış, bu durum Kanuni’yi dahi Rüstem Paşa’yı azletmek zorunda bırakmıştır.
Sonuç olarak, Düzmece Mustafa isyanları, 15. yüzyılda devletin kuruluş sancılarının (Fetret Devri) bir yansımasıyken, 16. yüzyılda devlet-toplum ilişkisinin (Padişah adaleti) bir semptomu hâline gelmiştir. Bu vakalar, Osmanlı veraset sistemindeki kırılganlığı gözler önüne sermiş ve merkezi otoritenin, sadece askeri güçle değil, siyasi manipülasyon ve halk rızasının yönetimi gibi karmaşık faktörlerle ayakta kaldığını kanıtlamıştır. Bu başarılar, II. Murad’ın güçlü saltanatının temelini atmış ve devleti Fetret Devri’nden kesin olarak kurtarmıştır.

