Giriş: Bağdat Yolunda Son Savunma Hattı
Selman-ı Pak Muharebesi, 22-25 Kasım 1915 tarihleri arasında gerçekleşmiş olup, İngilizlerin Bağdat’a ilerleyişini durduran, savaşın seyrini değiştiren ve tarihe Kut’ül-Amare Kuşatması olarak geçecek olan büyük zaferin kapısını aralayan kritik bir dönüm noktasıdır. Bu muharebe, Türk askerinin savunmadaki eşsiz kabiliyetini, komuta kademesinin stratejik dehasını ve Çanakkale ruhunun Mezopotamya çöllerinde yeniden canlandığını gösteren destansı bir mücadele olarak tarihe geçmiştir.
Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti’ni birçok cephede zorlu mücadelelere sürüklerken, bu cephelerden biri de stratejik önemi yüksek olan Irak Cephesi‘ydi. 19. yüzyıldan itibaren sanayileşmiş devletlerin ham madde ve pazar arayışları, gözlerini Osmanlı topraklarına, özellikle de zengin petrol rezervlerine sahip Mezopotamya’ya çevirmişti. İngiltere için Irak, sadece Ortadoğu’nun kaynaklarına sahip olmak değil, aynı zamanda en değerli sömürgesi olan Hindistan’ın güvenliğini sağlamak açısından da hayati bir konumdaydı. Almanya’nın Bağdat demiryolu projesiyle bölgedeki etkinliğini artırma çabası, İngiltere’nin endişelerini daha da artırıyordu.
Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında savaşa girmesiyle İngiltere, hem Hindistan bağlantısının kesilme tehlikesiyle karşılaştı hem de bölgedeki petrol kaynaklarını güvence altına almak için harekete geçti. Bu amaçla, 1914 yılının sonlarına doğru Basra Körfezi’ne asker çıkararak Irak seferini başlattı. Savaşın başlarında Osmanlı birliklerinin yetersizliği ve hazırlıksızlığı nedeniyle İngiliz kuvvetleri, Fav ve Basra’yı işgal ederek Bağdat’a doğru hızla ilerledi. Ancak bu ilerleyiş, Bağdat’a yaklaşık 18 mil (yaklaşık 30 km) kala, Dicle Nehri kıyısındaki tarihi Selman-ı Pak (Ctesiphon) mevkiinde son bulacaktı.
Muharebeye Giden Süreç: İngiliz İlerlemesi ve Osmanlı’nın Yeniden Yapılanması
İngilizlerin Hızlı İlerleyişi ve Hedef: Bağdat
İngiltere, 28 Ekim 1914’te Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ettikten sonra, General Barrett komutasındaki İngiliz ve Hint birliklerinden oluşan kuvvetlerini Basra Körfezi’ne gönderdi ve 22 Kasım 1914’te Basra’yı işgal etti. Bu dönemde Osmanlı’nın Irak’taki askeri varlığı oldukça zayıftı; sadece 8.000 kişilik bir tümen bulunuyordu ki bu durum bölgenin adeta boş bırakıldığı anlamına geliyordu. İngilizler, bu zayıflıktan faydalanarak Kurna (9 Aralık 1914), Amare (3 Haziran 1915) ve Nasıriye (25 Temmuz 1915) gibi stratejik noktaları birbiri ardına ele geçirdi.
General Charles Townshend komutasındaki 6. Poona Tümeni, başarılı ilerleyişini sürdürerek 29 Eylül 1915’te Kut’ül-Amare’yi işgal etti ve 3 Ekim’de Bağdat’a sadece 80 km mesafedeki Aziziye’ye ulaştı. İngilizler, Çanakkale’de aldıkları yenilginin yarattığı itibar kaybını Bağdat’ı ele geçirerek telafi etmeyi umuyorlardı. Hatta İngiliz siyasi subayı Sir Percy Cox, Townshend’e Bağdat’a girmenin İstanbul’a girmek kadar büyük bir yankı uyandıracağını belirtmişti.
Osmanlı Ordusunun Durumu ve Nurettin Bey’in Stratejik Geri Çekilişi
Savaşın başlarında Irak Cephesi Komutanlığı’na atanan Süleyman Askeri Bey, yerel aşiretlerden topladığı gönüllü kuvvetlerle İngilizleri durdurmaya çalıştıysa da Şuayyibe Muharebesi’ndeki yenilginin ardından 14 Nisan 1915’te intihar etti. Bu olayın ardından cephe komutanlığına Albay Nurettin Bey (daha sonra Paşa) atandı.
Nurettin Bey, ordunun dağınık ve disiplinsiz halini düzeltmeye çalışırken bir yandan da yerel isyanlarla uğraştı. Mevcut kuvvetlerle İngilizlere karşı kesin bir sonuç alamayacağını anlayan Nurettin Bey, cesur ve stratejik bir karar alarak orduyu İngilizlerden 120 km geride bulunan Selman-ı Pak’a çekme kararı aldı. Bu kararın amacı, iyi tahkim edilmiş bir savunma hattında gerekli hazırlıkları yapmak ve İngilizlere kesin bir darbe vurmaktı. Bu geri çekilme, dağınık bir kaçış değil, son derece düzenli bir şekilde gerçekleştirildi. General Townshend’in Türk birliklerini takip edip imha etme planı, bu düzenli çekilme sayesinde başarısız oldu.
Selman-ı Pak Meydan Muharebesi (22-25 Kasım 1915)
Tarafların Kuvvetleri ve Savunma Hattı
Nurettin Bey, 3 Ekim- 22 Kasım tarihleri arasında Selman-ı Pak’ta, Bağdat’ın son savunma hattını titizlikle hazırladı. Dicle Nehri’nin sol kıyısında yaklaşık 10 km uzunluğunda, 15 tabya ile güçlendirilmiş iki kademeli bir savunma hattı oluşturuldu. Bu hatta 38. ve 45. Piyade Tümenleri yerleştirilirken, 51. Piyade Tümeni ihtiyat olarak geride bekletiliyordu. Bu dönemde Enver Paşa’nın amcası Halil Bey (daha sonra Kut Paşa) komutasındaki takviye birliklerinin de cepheye ulaşması, Osmanlı tarafına önemli bir güç kattı. Osmanlı ordusunun mevcudu yaklaşık 18.000 askere ulaşmıştı.
İngiliz tarafında ise General Townshend, yaklaşık 14.000 kişilik bir kuvvetle taarruza hazırlanıyordu. Townshend, Türklerin siper ve savunma savaşlarındaki üstün kabiliyetinin farkındaydı. Ayrıca, muharebe alanı Müslümanlar için kutsal sayılan Selman-ı Farisi’nin türbesini barındırıyordu. Bu durumun ordusundaki Hintli Müslüman askerlerin savaşma isteğini olumsuz etkilemesinden endişe eden Townshend, bölgenin adını Helenistik dönemdeki ismi olan “Ctesiphon” olarak değiştirdi.
Savaşın Gidişatı ve Beklenmedik Karşı Taarruz
22 Kasım 1915 sabahı İngiliz kuvvetleri iki koldan taarruza geçti. Gün boyu devam eden şiddetli çarpışmalar sonucunda İngilizler, Osmanlıların ilk savunma hattını ele geçirmeyi başardı ve 800 esir aldı. Muharebenin ilk günü İngilizler lehine gelişiyor gibiydi ve Osmanlı birlikleri ikinci hatta çekilmek zorunda kalmıştı.
Ancak savaşın kaderini değiştiren hamle, Nurettin Bey’in ihtiyat olarak beklettiği Cevat Bey komutasındaki 51. Tümen’i karşı taarruza geçirmesiyle geldi. Bir gece önce muharebe alanına yetişen bu taze kuvvetlerin, İngilizlerin sol kanadına aniden saldırması, General Townshend için tam bir sürpriz oldu ve cephedeki durumu bir anda tersine çevirdi. Townshend, anılarında bu anı “her şey birdenbire kötü bir hal aldı” şeklinde ifade etmiştir. İngilizler, Türkleri kuşatmaya çalışırken kendileri kuşatılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar.
23 ve 24 Kasım’da devam eden Türk karşı taarruzları ve şiddetli çarpışmalar sonucunda İngilizler ağır kayıplar verdi. Toplamda yaklaşık 4.500 asker kaybeden İngilizler için durum sürdürülemez hale gelmişti. Bu kayıp, taarruz kuvvetlerinin yaklaşık üçte birine denk geliyordu. Townshend, 25 Kasım’da geri çekilme emrini vermek zorunda kaldı.
Sonuç: Kut’ül-Amare’ye Giden Yolun Açılması ve Muharebenin Önemi
Selman-ı Pak Muharebesi, sadece bir askeri zafer olmanın ötesinde, Irak Cephesi’nin kaderini belirleyen stratejik sonuçlar doğurmuştur.
- Bağdat’ın Kurtarılması: Muharebe, İngilizlerin Bağdat’ı ele geçirme hedefini en azından bir süreliğine sona erdirmiştir. Osmanlı ordusu, Bağdat’tan önceki son savunma hattında düşmanı durdurarak başkentin işgalini önlemiştir.
 - Kut’ül-Amare Kuşatması’nın Başlangıcı: Geri çekilen General Townshend ve birlikleri, takip eden Türk kuvvetlerinden kurtulmak için savunmaya elverişli konumu nedeniyle Kut’ül-Amare kasabasına sığınmak zorunda kalmıştır. Bu durum, yaklaşık beş ay sürecek ve İngiliz ordusunun teslim olmasıyla sonuçlanacak olan meşhur Kut’ül-Amare Kuşatması’nın başlangıcı olmuştur.
 - Savaşın Seyrinin Değişmesi: Muharebenin başlangıcında hızla ilerleyen ve moral üstünlüğüne sahip olan İngilizler, Selman-ı Pak’ta aldıkları ağır yenilgiyle hem askeri güçlerinin önemli bir kısmını hem de psikolojik üstünlüklerini kaybetmişlerdir. Zafer, Osmanlı ordusunun moralini yükseltmiş ve cephedeki inisiyatifin Türk tarafına geçmesini sağlamıştır.
 - İngiliz Prestijine Vurulan Darbe: Selman-ı Pak zaferi, Çanakkale’den sonra İngiltere’nin Osmanlı Devleti karşısında aldığı ikinci büyük yenilgidir. Bu mağlubiyet, İngilizlerin “yenilmez” imajına büyük bir darbe vurmuş ve müttefikleri nezdinde itibar kaybetmelerine neden olmuştur. İngiliz tarihçi Jan Morris, Kut’un kaybını “Britanya askeri tarihindeki en aşağılık şartlı teslim” olarak nitelemiştir.
 - Kut’ül-Amare Zaferi’nin Temeli: Selman-ı Pak’ta elde edilen başarı olmasaydı, İngilizlerin Kut’ül-Amare’de kuşatılması ve teslim alınması mümkün olmayacaktı. Bu nedenle Selman-ı Pak, Kut’ül-Amare gibi dünya savaş tarihinde önemli bir yere sahip olan büyük zaferin en önemli hazırlayıcısı ve temel taşıdır. İngiliz General Townshend’in “Türklerin siper ve savunma savaşlarında eşsiz bir kabiliyete sahip oldukları” yönündeki tespiti, bu muharebede bir kez daha kanıtlanmıştır.
 
Sonuç olarak, Selman-ı Pak Meydan Muharebesi, Birinci Dünya Savaşı’nın unutulmuş ancak en kritik çarpışmalarından biridir. Nurettin Bey ve Halil Paşa gibi komutanların stratejik dehası ve Türk askerinin vatan savunmasındaki azim ve kararlılığı sayesinde kazanılan bu zafer, İngiliz emperyalizminin Bağdat hayallerini bir süreliğine suya düşürmüş ve tarihe altın harflerle geçen Kut’ül-Amare Zaferi’nin yolunu açmıştır. Bu muharebe, zor şartlar altında dahi inanç, strateji ve kararlılıkla nelerin başarılabileceğinin en somut örneklerinden biri olarak askeri tarihteki yerini almıştır.
Elbette, önceki yanıtımda kullandığım kaynaklara dayanarak hazırladığım kısa kaynakça aşağıdadır:
Kaynakça
Emin, Mehmed. Selmân-ı Pâk Meydan Muhârebesi (Ktesifon) ve Zeyli. Dersaâdet Matbaa-i Askerîye, 1337 (1921).
Herzog, Christoph. “Mesopotamian Front.” 1914-1918-online. International Encyclopedia of the First World War. Freie Universität Berlin, 18 Mayıs 2018.
Karslı, Ülkü Fitnet. “Selman-ı Pak Zaferinin Irak’taki Askerî, Hukukî ve Siyasî Boyutları.” Sosyal ve Beşerî Bilimler Dergisi, Cilt 6, Sayı 1, 2022.
Kaştan, Yüksel. “Alman Kaynaklarına Göre I. Dünya Savaşı’nda Irak Cephesi Selman-ı Pak Muharebeleri.” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 13, Sayı 74, 2020, ss. 163-173.
Küçükvatan, Mahir. “İngiliz Basınında Osmanlı’nın Kut’ül-Amare Zaferi.” Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt 13, Sayı 26, 2013, ss. 55-85.
Taş, N. Fahri. “Selmân-ı Pâk Meydan Muhârebesi.” Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 11, Sayı 2, 2018, ss. 101-125.
“Kût’ül-Amâre Kuşatması.” Vikipedi, özgür ansiklopedi. Erişim tarihi: 29 Nisan 1916.

