Tarih boyunca, farklı dönemlerde ve coğrafyalarda ortaya çıkan dini hareketler, mevcut dini yapıları sorgulamış ve kendi inanç sistemlerini oluşturmuşlardır. Bu tür hareketler, genellikle dönemin sosyal, politik ve dini dinamiklerinden etkilenmiş ve bu dinamikleri etkilemişlerdir.
Tarihte, yıkılan hayalleri yüzünden dağılacaklarına, inançları daha da güçlenen, halkın alaylarını göz önüne alarak sokaklara dökülen, dogmalarını vurgulayarak açıklayan ve açıkça yalanlanmış olan çekirdek inançlarına rağmen zayıflamayıp aksine yoğunlaşmış bir coşkuyla yeni müritler arayan tarikat örnekleri bulunmaktadır.
Dr. Armstrong ve Marian Keech tarafından ABD’nin Chicago kentinde kurulan yapı, Festinger’in “Bilişsel Çelişki Teorisi” (Cognitive Dissonance Theory) bağlamında ele alınan önemli bir vakadır. Bu yapı, yukarıda bahsedilen dini hareketler gibi güçlü bir inanç sistemi geliştirerek takipçilerini ikna etmiş, ancak öngörülen kehanetlerin gerçekleşmemesi sonrasında dağılmak yerine inançlarını rasyonelleştirmeye devam etmiştir.
Bu yazımızda önce tarihte yar alan örneklere yer verip sonrasında 1950’lerin başında, Marian Keech’in (gerçek adı Dorothy Martin), uzaylı varlıklarla temas kurduğunu iddia ettiği ve “Guardians” (Koruyucular) adını verdiği üstün varlıkların kendisine mesajlar gönderdiğini öne sürdüğü ve sonrasında Dr. Armstrong (gerçek kimliği bilinmemektedir) gibi kişiler tarafından da desteklenmiş, mistik öğretilerle bilimsel açıklamalar iç içe geçirilerek daha fazla kişinin katılımının sağlandığı yapıyı inceleyeceğiz.
1. 2. Yüzyılda Anadolu’da Montanistler
Montanizm, 2. yüzyılın ortalarında Frigya bölgesinde ortaya çıkan apokaliptik bir reform hareketidir. Kurucusu Montanus, kendisini Paraklit (Tesellici) olarak tanıtmış ve Maximilla ile Priscilla adında iki kadın peygamberle birlikte hareket etmiştir. Montanistler, dünyanın sonunun yakın olduğunu ve Göksel Kudüs’ün Pepuza’ya ineceğini savunmuşlardır. Bu nedenle, müritlerini Pepuza’da toplanmaya çağırmışlardır. Hareket, peygamberlik geleneğini canlandırması, milenyum inancına sahip olması ve kadınlara kilise hiyerarşisinde yer vermesiyle dikkat çekmiştir. Kısa sürede Roma, Kartaca ve Galya gibi şehirlere yayılan Montanizm, 4. yüzyıla kadar etkisini sürdürmüş, ancak sinod kararları ve imparatorların baskılarıyla zayıflamış ve 8. yüzyılda tarih sahnesinden silinmiştir.
2. 16. Yüzyıl Hollanda’sında Anabaptistler
Anabaptistler, 16. yüzyıl Avrupa’sında, özellikle Hollanda ve Almanya’da ortaya çıkan radikal bir Reform hareketidir. “Yeniden vaftiz edenler” anlamına gelen Anabaptistler, bebek vaftizini reddetmiş ve sadece yetişkinlerin bilinçli bir şekilde vaftiz olabileceğini savunmuşlardır. Bu inançları nedeniyle hem Katolik Kilisesi hem de diğer Reform hareketleri tarafından sapkın ilan edilmişlerdir. Anabaptistler, ayrıca mülkiyetin ortak olması gerektiğini ve şiddetsizliği benimsemişlerdir. Bu radikal görüşleri, dönemin siyasi otoriteleri tarafından tehdit olarak algılanmış ve ağır baskılara maruz kalmışlardır. Özellikle Münster Ayaklanması (1534-1535) sırasında, Anabaptistler kısa süreliğine de olsa kendi teokratik yönetimlerini kurmuş, ancak bu ayaklanma kanlı bir şekilde bastırılmıştır.
3. 17. Yüzyılda İzmir’deki Sabataycılar
Sabatay Sevi, 17. yüzyılda İzmir’de doğmuş bir Yahudi kabalisttir. 1665 yılında kendisini Mesih ilan etmiş ve geniş bir takipçi kitlesi edinmiştir. Sabataycılar, Sevi’nin Mesihliğine inanmış ve onun öğretilerini benimsemişlerdir. Ancak Osmanlı otoriteleri tarafından tutuklanan Sevi, ölüm tehdidi altında İslam’a geçmiştir. Bu durum, müritleri arasında büyük bir hayal kırıklığına yol açmış, ancak bazıları onun Mesih olduğuna inanmaya devam etmiş ve gizli bir şekilde kendi inançlarını sürdürmüşlerdir. Sabataycılar, dışarıya karşı Müslüman gibi görünmüş, ancak kendi içlerinde farklı bir inanç sistemi geliştirmişlerdir. Bu durum, Osmanlı toplumunda karmaşık dini ve sosyal dinamiklere yol açmıştır.
4. 19. Yüzyılda Amerika’da Millerci Hareket
William Miller, 19. yüzyılın başlarında Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan bir Baptist vaizdi. Miller, İncil’deki kehanetleri yorumlayarak, İsa Mesih’in 1843 veya 1844 yılında dünyaya döneceğini öngörmüştür. Bu kehanet, geniş bir kitle tarafından benimsenmiş ve Millerci Hareket olarak adlandırılan bir dini akım ortaya çıkmıştır. Ancak beklenen tarih geldiğinde Mesih’in dönüşü gerçekleşmemiş ve bu olay “Büyük Hayal Kırıklığı” olarak anılmıştır. Bu hayal kırıklığına rağmen, hareketin bazı üyeleri inançlarını sürdürmüş ve Yedinci Gün Adventistleri gibi yeni dini mezheplerin oluşumuna zemin hazırlamıştır.
Bu dört hareket, kendi dönemlerinin dini, sosyal ve politik dinamiklerinden etkilenmiş ve mevcut dini yapıları sorgulamışlardır. Her biri, takipçilerine farklı bir manevi yol sunmuş ve bulundukları toplumlarda derin izler bırakmıştır.
5. Guardians (Koruyucular) Dini Hareketleri
5.1. Yapının Temelleri ve Kökenleri
1950’lerin başında, Marian Keech (gerçek adı Dorothy Martin), uzaylı varlıklarla temas kurduğunu iddia etmeye başladı. Keech, “Guardians” (Koruyucular) adını verdiği üstün varlıkların kendisine mesajlar gönderdiğini öne sürdü. Bu varlıklar, dünya dışı bir uygarlık olan Clarionlulardan geliyordu ve Keech’e büyük bir felaketin yaklaşmakta olduğunu bildirmişlerdi. Ona göre, büyük bir tufan dünyayı yok edecek ve sadece seçilmiş birkaç kişi kurtulacaktı.
Bu mesajlar, bir grup takipçiyi çevresine toplamasına neden oldu. Grup, Dr. Armstrong (gerçek kimliği bilinmemektedir) gibi kişiler tarafından da desteklenmiş, mistik öğretilerle bilimsel açıklamalar iç içe geçirilerek daha fazla kişinin katılımı sağlanmıştır.
5.2. Kehanet ve Takipçilerin Beklentisi
Keech, belirli bir tarihte dünya çapında büyük bir felaketin yaşanacağını ve yalnızca kendisine inananların uzaylılar tarafından kurtarılacağını iddia etti. Takipçileri, bu kehanete inanarak işlerinden ayrıldılar, mülklerini sattılar ve hayatlarını bu gruba adadılar.
Ancak, belirlenen gün geldiğinde hiçbir felaket gerçekleşmedi. Bu noktada, grubun vereceği tepki psikoloji açısından büyük önem taşıyordu.
5.3. Festinger ve Bilişsel Çelişki Deneyi
Bu olay, ünlü sosyal psikolog Leon Festinger, Henry Riecken ve Stanley Schachter tarafından doğrudan gözlemlendi. Bilişsel Çelişki (Cognitive Dissonance) Teorisini geliştiren Festinger, bu tür grupların yanlışlanan bir inanç karşısında nasıl tepki verdiğini görmek için gizlice bu gruba katıldı.
Beklenen felaket gerçekleşmediğinde, grubun dağılması beklenebilirdi. Ancak tam tersine, grup inançlarını daha da pekiştirdi. Bunun nedeni bilişsel çelişki idi:
- İnsanlar bir inanç sistemine derinden bağlandıklarında, yanlışlandığında mantıklı bir tepki vermek yerine inançlarını rasyonelleştirme eğilimindedirler.
- Bu grupta da benzer bir süreç yaşandı: “Duaları sayesinde felaketin önlendiğine” inanmaya başladılar ve uzaylıların onları ödüllendirdiğini düşündüler.
Bu olay, psikoloji tarihinde bilişsel çelişkinin nasıl çalıştığını gösteren en önemli vakalardan biri olarak kabul edilir.
5.4. Reform Hareketleriyle Karşılaştırma
Keech ve Armstrong’un hareketi, Millerci Hareket, Montanizm, Anabaptistler ve Sabataycılar gibi reform hareketleriyle benzerlikler taşır:
- Kehanet ve Beklenti: Millerci Hareket gibi, belirli bir tarih verilerek büyük bir dönüşüm veya felaket beklentisi oluşturulmuştur.
- Bağlılık ve Tutarlılık: Anabaptistler ve Sabataycılar gibi, bireyler inançlarına tamamen adanmış ve tüm hayatlarını bu öğretiye göre şekillendirmişlerdir.
- Bilişsel Çelişki Karşısında Rasyonelleştirme: Sabataycılar gibi, liderin başarısız olduğu veya inançlarının gerçekleşmediği durumlarda yeni açıklamalar üreterek inançlarını korumuşlardır.
- Dış Baskılar ve Sosyal Tepki: Montanistler gibi, dış çevreden gelen tepkilere rağmen inançlarını sürdürmeye devam etmişlerdir.
Genel Değerlendirme
Marian Keech’in hareketi, bir “kıyamet kültü” olarak tarihe geçmiştir. Leon Festinger’in gözlemleri, bilişsel çelişki teorisinin gelişmesine katkıda bulunmuş ve bu teori, modern psikoloji ve sosyal bilimlerde temel kavramlardan biri haline gelmiştir. Grubun inançları, modern UFO tarikatlarının ve spiritüalist akımların gelişimine de ilham vermiştir.
Dr. Armstrong ve Marian Keech’in hareketi, sadece dini değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyolojik dinamikleri de içeren bir vaka olarak dikkat çeker. İnanç sistemlerinin nasıl şekillendiğini ve insan psikolojisinin derinliklerini anlamak açısından önemli bir örnektir.
Bu hareket, tarihi reform hareketleriyle paralellikler taşısa da özellikle bilişsel çelişki psikolojisini gözler önüne sermesi açısından farklılık gösterir.