Site icon Finans ve Bankacılık

TCMB’NİN ZORUNLU KARŞILIK FAİZİNDE YÖNTEM DEĞİŞİKLİĞİ: BANKACILIK SEKTÖRÜ VE TL ÜZERİNDEKİ ETKİLER

Zorunlu Karşılıklar

Giriş

Merkez bankaları, para politikası araçları aracılığıyla fiyat istikrarını sağlama temel amacını güderler. Bu araçlardan biri olan zorunlu karşılıklar, bankacılık sistemindeki likiditeyi kontrol etmek ve para arzını etkilemek için kullanılan kritik bir mekanizmadır. Mevduat kabul eden bankaların, topladıkları mevduatların belirli bir oranını Merkez Bankası’nda tutmaları zorunlu kılınır. Zorunlu karşılık oranlarındaki değişimler, bankaların kredi verme kapasitesini ve dolayısıyla ekonomideki para miktarını doğrudan etkileyebilir.

Zorunlu Karşılıklar ve TCMB’nin Rolü

Zorunlu karşılık (munzam karşılık olarak da bilinir), mevduat kabul eden bankaların topladıkları mevduatlara karşılık olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nda (TCMB) tutmakla yükümlü oldukları mevduatların oranını ifade eder ve bu oran Merkez Bankası tarafından belirlenir. Başlangıçta bankaların iflas riskine karşı bir koruma sağlamak amacıyla getirilmiş bu kural, günümüzde ağırlıklı olarak bir piyasa likiditesi kontrol aracı olarak kullanılmaktadır. Zorunlu karşılıklar, mevduatın vadesine göre yerli ve yabancı para cinsinden farklı oranlarda toplanabilir. Türkiye’de zorunlu karşılıklara ilişkin esaslar, 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’na dayanmaktadır ve Türkiye’de faaliyet gösteren bankalar (serbest bölgelerdeki şubeler dahil) bu sisteme tabidir. Zorunlu karşılıklar, bankanın yerli veya yabancı olmasına bakılmaksızın aynı oranda uygulanır.

Zorunlu karşılıklar, para politikasının uygulanmasında önemli bir araçtır. Zorunlu karşılık oranı artırıldığında (eğer bankaların âtıl rezervleri yoksa), bankaların kredi verme kapasitesi azalır ve bu durum para arzında bir daralmaya yol açar. Tersine, oran düşürüldüğünde, zorunlu karşılıkların bir kısmı serbest rezerv haline gelir ve bankaların kredi tabanını genişleterek para arzının artmasına neden olabilir. Zorunlu karşılık oranının yükseltilmesi daraltıcı, düşürülmesi ise genişletici para politikası sinyali verir. Türkiye’de 2001 yılında zorunlu karşılıklara faiz ödenmeye başlanmış, ancak TCMB bu uygulamadan sonraları vazgeçmiştir. Son yapılan düzenleme ise yeniden bu karşılıklara ödenen faizin hesaplama yöntemini değiştirmektedir.

Faiz Hesaplama Yöntemindeki Değişiklik ve İşleyişi

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), bankalara gönderdiği bir uygulama talimatı ile tesis edilen zorunlu karşılıklara ödenen faizin hesaplama yöntemini değiştirmiştir. Daha önceki uygulamada zorunlu karşılıklar için ödenen faiz politika faizi üzerinden hesaplanmaktaydı. Yeni düzenleme ile birlikte bu hesaplamada ağırlıklı ortalama fonlama faizi (AOFM) esas alınacaktır.

Ağırlıklı Ortalama Fonlama Maliyeti (AOFM), Merkez Bankası’nın piyasada oluşan faizlere yön vermek ve bu yolla enflasyonu denetlemek için kullandığı temel araçlardan biridir. AOFM, TCMB’nin gecelik borç verme faizi ile haftalık repo faizinin ağırlıklı ortalaması alınarak hesaplanır. Gecelik işlemlerde uygulanan faiz, TCMB’nin bankalara gecelik olarak borç alıp vermede uyguladığı faizdir; borç alma faizi ‘taban’, borç verme faizi ise ‘tavan’ olarak adlandırılır ve bu ikisi arasındaki aralık ‘faiz koridoru’dur.

Bir hafta vadeli repo işlemlerine uygulanan faiz ise, bankaların TCMB ile yaptıkları geri alma anlaşmasıyla tahvil/bono satıp karşılığında para alıp vade sonunda parayı iade etmesiyle oluşur. Haftalık repo ihaleleri, gecelik faizin faiz koridoru içinde ve Para Politikası Kurulu tarafından belirlenen düzeylerde gerçekleşmesini sağlamaya yardımcı olur. TCMB, gecelik ve haftalık faiz oranları aracılığıyla ikincil piyasadaki kısa vadeli faiz oranlarını, döviz kurlarını ve kredilerin büyüme hızını etkileyebilir. AOFM’nin artması bankaların maliyetini artırarak faizleri yükseltir; düşmesi ise tersi etkiyi yaratır.

Mevcut durumda, TCMB’nin politika faizi %46 seviyesindedir. Ancak, son Para Politikası Kurulu (PPK) kararlarının ardından ağırlıklı ortalama fonlama faizi, faiz koridorunun üst bandına yakın, yaklaşık %49 seviyelerinde seyretmektedir. PPK’nın Nisan ayı toplantısında politika faizi %46’ya, faiz koridorunun üst bandı ise %49’a yükseltilmiştir. Bu durum, politika faizi ile AOFM arasında bir fark yaratmaktadır. Yapılan değişiklikle, zorunlu karşılıklara ödenecek faizin AOFM üzerinden hesaplanacak olması, bankaların bu karşılıklar üzerinden daha yüksek faiz getirisi elde etmelerini sağlayacaktır. Kaynaklar, bu alandaki banka kazancının yaklaşık üç puan artış göstereceğini belirtmektedir.

Değişikliğin Türk Lirası ve Bankacılık Sektörü Üzerindeki Olası Etkileri

TCMB’nin zorunlu karşılık faiz hesaplama yöntemindeki bu değişikliğin Türk Lirası ve bankacılık sektörü üzerinde çeşitli etkileri olması beklenmektedir. Analistler ve uzmanlar, bu adımın öncelikle Türk Lirası’nı destekleyici bir rol oynayabileceğini ve Türk lirası üzerindeki baskıyı azaltıcı bir etki yapabileceğini ifade etmektedir.

Bankacılık sektörü açısından ise bu düzenlemenin olumlu sonuçlar doğurabileceği belirtilmektedir. Zorunlu karşılıklara ödenecek faizin artması, bankaların bu pasif kalem üzerinden elde ettikleri geliri artıracaktır. Bu ek gelir, bankaların kar marjlarını destekleyebilir. Ayrıca, kaynaklarda mevduat faizlerindeki maliyet baskısının bir miktar hafiflemesinin beklentiler arasında olduğu vurgulanmaktadır. Daha yüksek zorunlu karşılık faizi, bankaların fonlama maliyetlerinin bir kısmını dengeleyerek, mevduat toplama rekabetindeki faiz artırma ihtiyacını bir miktar azaltabilir. Bu durum, bankaların mevduat yarışını biraz yavaşlatma potansiyeli taşımaktadır.

Değişikliğin bir diğer hedefi, bankacılık sektörünün bilançolarının güçlenmesine yardımcı olmaktır. Zorunlu karşılıklar üzerinden elde edilen daha yüksek gelir, bankaların finansal sağlığını olumlu etkileyebilir. Genel olarak, zorunlu karşılık oranlarındaki değişimlerin banka karlılığı üzerinde önemli bir rol oynadığı, özellikle uzun dönemde mevduat bankalarının karlılık oranlarını artırıcı bir etkiye sahip olduğu akademik çalışmalarda da belirtilmiştir. Ancak, aynı çalışmaların kısa dönemde net faiz marjını azaltıcı bir etki gözlemlediği de dikkate alınmalıdır. Buna rağmen, zorunlu karşılık oranlarının aktif olarak kullanılmasının, bankacılık sektörünü uzun vadede daha sağlıklı bir yapıya kavuşturma potansiyeli taşıdığı öne sürülmüştür.

Bu değişikliğin, mevduat ve kredi faiz oranlarına fiili yansımasının önümüzdeki dönemde yakından izleneceği belirtilmiştir. TCMB’nin AOFM aracılığıyla kısa vadeli faiz oranları ve kredi büyümesi üzerindeki etkilerini yönetme amacı bu değişikliğin sonuçlarının değerlendirilmesinde kritik olacaktır.

Sonuç

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın zorunlu karşılıklara uygulanan faiz hesaplama yöntemini politika faizinden ağırlıklı ortalama fonlama faizine dönüştürmesi, bankacılık sektörü ve Türk Lirası üzerinde potansiyel etkilere sahip önemli bir para politikası hamlesidir. Bu değişiklik, bankaların Merkez Bankası’nda tuttukları zorunlu karşılıklar üzerinden elde edecekleri faiz getirisini artırarak, bankaların finansal pozisyonlarını güçlendirme ve mevduat maliyetleri üzerindeki baskıyı hafifletme potansiyeli taşımaktadır.

Bu adımın, Türk Lirası’nı destekleyici ve üzerindeki baskıyı azaltıcı bir etki yapması beklenmektedir. Zorunlu karşılıkların para politikası aracı olarak etkin kullanımı, TCMB’nin fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda, piyasadaki likiditeyi ve kredi hacmini yönetme çabalarının bir parçasıdır. Yapılan değişikliğin mevduat ve kredi faiz oranları ile daha geniş makroekonomik göstergeler üzerindeki uzun vadeli etkilerinin takip edilmesi, bu politikanın başarısını ve etkinliğini değerlendirmek açısından önem arz edecektir.

Exit mobile version