akılcılık

İSLAM DÜŞÜNCESİNDE AKILCILIK: MU’TEZİLE OKULU VE KADI ABDULCEBBAR’IN PERSPEKTİFİ

Giriş

İnsanlık tarihi boyunca akıl, akılcılık, bilgi edinme, yargıda bulunma ve eylemlerini şekillendirme noktasında merkezi bir rol oynamıştır. Farklı medeniyetler, kültürler ve düşünce gelenekleri, aklın mahiyetini, sınırlarını ve işlevlerini farklı şekillerde yorumlamışlardır. İslam düşüncesi de bu bağlamda aklın konumuna dair zengin ve çeşitli tartışmalara ev sahipliği yapmıştır. Özellikle kelam ilmi içerisinde akıl, dini metinlerin yorumlanması, inanç esaslarının temellendirilmesi ve ahlaki değerlerin belirlenmesi gibi konularda önemli bir araç olarak ele alınmıştır. Bu düşünsel çabaların en belirgin ve “akılcı” olarak nitelendirilen ekollerinden biri şüphesiz Mu’tezile olmuştur. Mu’tezile, aklı vahiy ile birlikte, hatta bazı konularda vahiy gelmeden önce bile hakikati idrak etme ve ahlaki yükümlülükleri bilme konusunda yetkin bir kaynak olarak görmüştür.

Bu yazıda, Mu’tezile Okulu’nun akılcılık anlayışı ve bu anlayışın önde gelen temsilcilerinden Kadı Abdulcebbar‘ın (ö. 415/1025) ahlak felsefesi ve bilgi teorisi bağlamında aklın yeri ve rolü incelenecektir. Mu’tezile’nin aklı nasıl tanımladığı, ahlaki değerlerin akıl ile bilinip bilinemeyeceği (husun ve kubuh meselesi), ilahi yükümlülük (teklif) ve insan özgür iradesi konularında aklı nasıl konumlandırdığı ele alınacak ve bu yaklaşımın İslam düşüncesindeki entelektüel çabaya katkıları ortaya konmaya çalışılacaktır.

Mu’tezile ve Aklın Konumu

Mu’tezile, Hicri 2. yüzyıldan itibaren şekillenmeye başlamış ve dönemin siyasi, sosyal ve fikri ortamıyla etkileşim içinde gelişmiştir. Özellikle farklı din ve kültürlerle temas, Mu’tezili düşünürleri kendi inanç esaslarını rasyonel delillerle savunmaya ve temellendirmeye yöneltmiştir. Bu süreçte akıl, dini anlamlandırmada ve felsefi meseleleri irdelemede temel bir metot olarak benimsenmiştir.

Mu’tezile’ye göre akıl, dini metinlerin yorumlanmasında ve onlardan bağımsız hükümler çıkarılmasında esas alınan bir yöntemdir. Bilginin kaynakları arasında duyular, haber ve sezgi bulunsa da, akla öncelik tanınır. Mu’tezile bilginleri, “Din, akıl, rey ve burhanla anlaşılır” diyerek aklı ne denli önemsediklerini göstermişlerdir. Onlara göre din ve akıl tarafından keşfedilen ilkeler birbiriyle uyumludur ve hatta birbirini tamamlar.

Akılcılığın mahiyeti açısından, mutlak akılcılık (aklın dini bilgi için hem zorunlu hem yeterli olması) ve izafî akılcılık (aklın zorunlu ancak yeterli olmaması, tecrübe gibi başka kaynakları da gerektirmesi) ayrımı yapılır. İslam düşüncesinde mutlak akılcılık nadirdir; Mu’tezile’nin akılcılığı ise genellikle izafî olarak değerlendirilebilir. Ancak onların akla sarılma ve onu iyi kullanma konusunda büyük gayret sarf ettikleri ve ahlaki hükümleri nesnel olarak akılla bilme temeline dayandırdıkları açıktır.

Kadı Abdulcebbar’da Aklın Tanımı ve İşlevi

Mu’tezile’nin son dönem önemli temsilcilerinden Kadı Abdulcebbar, akıl kavramına özel bir önem atfeder. O, aklı, insanın yansıtma (nazar) ve akıl yürütme (istidlal) yapmasını ve fiillerinden sorumlu tutulmasını mümkün kılan “belli bilgilerin toplamı” olarak tanımlar. Kadı’ya göre aklın ontolojik bir varlığı yoktur; o bir güç, potansiyel veya yeti değil, zamanla kazanılan bir bilgi birikimidir. Bu bilgi birikimi sayesinde insan, yükümlü olduğu şeyleri düşünüp akıl yürütebilir.

Kadı Abdulcebbar, aklın insan doğasına verilmiş evrensel bir hediye olduğunu ve ilahi teklifin temelini oluşturduğunu belirtir. Ona göre akıl, Allah’ın mükellefte yarattığı zorunlu bilgilerin toplamıdır. Bu zorunlu bilgiler, aklın bilgiye ulaşmada güç yetirdiği esaslardır. Akıl sahibi olan kişi, teklife muhatap olma kudretini kazanmış demektir.

Akıl-Ahlak İlişkisi: Husun ve Kubuh Meselesi

Mu’tezile düşüncesinin en çok tartışılan konularından biri, ahlaki değerlerin kaynağı olan husun ve kubuh (iyilik ve kötülük) meselesidir. Mu’tezile’ye göre, bir eylemin iyi veya kötü oluşu, o eylemin kendi özünde veya mahiyetinde bulunan bir niteliktir (ontik). Bu değerler, ilahi emir veya yasaklardan bağımsız olarak akıl yoluyla bilinebilir. “Tanrı bir şey iyi olduğu için emretmektedir” tezini savunarak, ahlaki doğruların Tanrı’nın iradesinden bağımsız olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Kadı Abdulcebbar, ahlaki hükümlerin estetik hükümlerden farklı olduğunu, estetik değerlerin öznel olmasına karşın ahlaki değerlerin akli temele dayandığını ve dolayısıyla nesnel (objektif) olduğunu savunur. Zulüm ve yalan gibi eylemlerin kategorik olarak çirkin olduğunu, Allah’ı bilmenin, nimete şükretmenin, emaneti iade etmenin ve borcu ödemenin ise iyi olduğunu aklın doğrudan bilebileceğini belirtir.

Kadı’ya göre akıl ve vahiy, ahlaki değerleri koyucu değil, kâşiftir (ortaya çıkarıcıdır). Değerler zaten mevcuttur ve akıl veya vahiy bunları insanların idrakine sunar. Eylemin iyi ya da kötü oluşu, eylemin kendi içinde bulunduğu durumdan (hâl) ve onu değerli kılan çeşitli “yönlerden” (vücüh) kaynaklanır.

Teklif, İrade ve Sorumluluk

Mu’tezile’nin akılcılık anlayışı, ilahi yükümlülük (teklif) ve insan sorumluluğu konularıyla da sıkı sıkıya ilişkilidir. Mu’tezile’ye göre, bir varlığın teklife muhatap olması ve ahlaki bir değerlendirmeye tabi tutulması, ancak akıl, irade ve kudret gibi gerekli donanımlara sahip olmasıyla mümkündür. Aklı ve iradesi olmayan varlıklar ahlak ilmi sınırları içinde değerlendirilmez.

Kadı Abdulcebbar, insanın ahlaki eylemlerinden dolayı övgü veya yergi kazanmasının, eylemlerini özgür iradesiyle belirlediğinin kanıtı olduğunu ifade eder. Ona göre ilahi iradenin insanı gücü yetmediği şeylerle mükellef kılması çirkindir. Teklifin ahlaki ve geçerli (sahih) olması, insanın teklifi yerine getirebilecek nitelikte bir doğaya ve gerekli donanımlara (bilgi, irade, güç) sahip olmasına bağlıdır. Bu donanımlar, eylemi özneye has kılar ve onu ahlaki değerlendirmeye tabi tutulabilir hale getirir.

İrade hürriyeti, Mu’tezile için adaletin bir gereğidir. Allah’ın adil olması, kullarını kendi eylemlerinden sorumlu tutmasını gerektirir ki bu da ancak özgür irade ile mümkündür. İrade, eylemin temel koşullarından biridir ve ancak irade sahibi bir varlık gerçek anlamda fail ve ahlaki özne olabilir. Kadı Abdulcebbar, insanın dışsal veya doğal isteklerin mutlak belirlemesi altında olmadığını, seçme (ihtiyar) imkanının her zaman bulunduğunu belirtir, ancak bilgi ve iradenin eylemin tercih edilmesinde yönlendirici bir rolü olduğunu da kabul eder.

Sonuç

Mu’tezile Okulu, İslam düşünce tarihinde aklı merkezi bir konuma taşıyan, dini ve ahlaki meseleleri rasyonel metotlarla temellendirmeye çalışan önemli bir ekoldür. Özellikle Kadı Abdulcebbar gibi müteahhir dönem temsilcileri, aklın tanımını, bilgi edinmedeki rolünü ve ahlaki değerlerin objektif olarak akıl ile bilinebilir olduğu tezini sistematik bir şekilde ortaya koymuşlardır. Onların aklın özgür irade ve bilgi ile birlikte ilahi yükümlülüğün ve insan sorumluluğunun temelini oluşturduğu yönündeki görüşleri, kelam ilminin gelişimine ve ahlak felsefesi tartışmalarına önemli katkılar sağlamıştır.

Mu’tezile’nin akılcılık anlayışı, vahyi dışlayan mutlak bir rasyonalizmden ziyade, akıl ve vahyi birbirini tamamlayan ve hakikati birlikte açığa çıkaran iki kaynak olarak gören izafî bir yaklaşımdır. Akıl, onların düşüncesinde sadece teorik bir araç değil, aynı zamanda ahlaki değerleri idrak etme, sorumluluğu anlama ve özgürce seçim yapma yeteneğinin de temelidir. Kadı Abdulcebbar’ın aklın bilgi birikimi olduğu yönündeki tanımı ve ahlaki değerlerin nesnelliği vurgusu, İslam düşüncesinde aklın işlevsel ve pratik rolünü ön plana çıkarmıştır. Her ne kadar Mu’tezile siyasi ve kurumsal olarak zayıflasa da onların akıl ve ahlak ilişkisi üzerine inşa ettikleri tartışmalar, İslam düşüncesindeki aklileşme sürecinin sembolü olmuş ve sonraki dönem kelamcılarını da etkilemiştir. Günümüzde dahi, aklın dini ve ahlaki konulardaki rolüne dair süregelen tartışmalarda Mu’tezile’nin bu mirasından istifade etmek mümkündür.

KİTAP: İslam İnanç Sisteminde Akılcılık ve Kadı Abdulcebbar, Prof. Dr. İlyas Çelebi, Rağbet Yayınları, 2002

2 thoughts on “İSLAM DÜŞÜNCESİNDE AKILCILIK: MU’TEZİLE OKULU VE KADI ABDULCEBBAR’IN PERSPEKTİFİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir