İslami Finansın Temel Prensipleri

İSLAMİ FİNANSIN TEMEL PRENSİPLERİ

İslâmi finans alanındaki araştırmacılar, İslam’da finansal uygulamayı yöneten ve ikisi pozitif üçü negatif (yasaklar) olmak üzere beş temel ilke ileri sürerler. Bunlar;

  • Faiz yasağı prensibi,
  • Haram mal ve sektörlerden kaçınma prensibi,
  • Spekülasyon ve garar (belirsizlik) yasağı prensibi,
  • Kâr zarar paylaşımı prensibi ve
  • Bir varlığa dayama/bağlama prensibi şeklindedir.

Yukarıdaki prensiplerden hareketle İslâmi finans ve daha genel çerçevede İslâm ekonomisi, öncelikle faiz (ribâ) olmak üzere, belirsizlik, tek taraflı risk ve spekülasyonlardan kaçınmayı öngörmektedir. Kur’an ve sünnetten kaynaklanan ve bütün dünya tarafından kabul edilen AAOIFI’nin öngördüğü yasak olan faaliyetler dışında gelir elde etmeyi şart koşar. Bütün ticari ve finansal işlemler, sözleşmelere dayalı olarak alım satıma konu edilmeli, mal ve emtia takasında faize kesinlikle yer verilmemelidir. İslâm, paranın zaman değerini sermaye olarak aktif bir şekilde kullanıldığı zaman benimsemektedir. Buradaki amaç paranın bir amaç değil, araç olmasından dolayı ticaretin teşvik edilmesidir.

İslâmi finans sistemi stokçuluğu uygun görmemekte, aşırı belirsizlik, tek taraflı risk ve kumar niteliğine sahip işlemleri yasaklamaktadır. Ayrıca İslâmiyet sözleşmeler konusunda şeffaflığı ve yükümlülüklere bağlılığı önemsemektedir. Piyasa işlemleri, bireysel, tüzel veya ortaklık/şirket olarak İslâmi kurallara göre taraflar arasında düzenlenmiş kontratlar yapılarak gerçekleştirilir. İslâmi prensiplere göre işletilen bir ekonomide tüm bu ilkeler hassasiyetle takip edilmelidir.

İslami Finans’ta Faiz (Ribâ) Yasağı Prensibi

İslâmi finansın en temel ilkesi hiç şüphesiz ki faiz yasağıdır ve bu nedenledir ki “faizsiz finansman” olarak adlandırılır. Bu ilke, İslâmi finans endüstrisinin ana nedeni olarak kabul edilir. İslâmi finansın temel prensibi faiz yasağı fıkıh literatüründe Ribâ olarak ifade edilir ve artışın büyük ya da küçük olmasına bakılmaksızın, borçlu tarafından borç verene ödenecek kredide artış veya büyüme anlamına gelir. İslâmi finansta tüm sözleşme ve işlemler ribâ’dan arındırılmıştır. Ribâ kavramı, faiz kavramından daha geniş bir anlam ifade etmekte olup, artma, çoğalma anlamına gelmekte; ödünç verilen paranın katlanması ve “muadili olmayan artı değer” anlamları taşımaktadır.

Pagan inanışlardan, çok tanrılı putperest dinlerden, tek tanrılı semavi dinlere ve birçok beşeri inanç biçimlerine kadar farklı inanç ve düşünce modellerinde faiz dışlanmış, borç-alacak ilişkisinden kaynaklanan basit bir fazlalık olmaktan ziyade derin sosyo-ekonomik etkileri bulunan bir işlem olması nedeniyle erdemli insan ile ahlâklı toplum paradigması faizi uzak durulması gereken bir uygulama olarak tanımlamıştır.

İslâm hem faiz hem de tefecilik anlamına gelen Ribâ’yı resmen yasaklar ve uygulanan orana bakılmaksızın kınar. İslâmi finans, ödünç verilen sermayenin ücretlendirilmesi ilkesine karşı çıkmaz, sadece zaman bağlantılı olduğu gerçeğini yasaklar. Bu nedenle, bankacının yalnızca ödeme gücü kriterine ve müşterinin geri ödeme kapasitesine dayanarak borç vermesini önlemek için, diğer kriterleri, yani projenin ekonomik, sosyal, etik ve ahlâki planda uygulanabilirliğini dikkate alır.

Ribâ, alacaklının anapara üzerinden elde ettiği bir fazlalıktır ve alacaklının zenginleşmesine ve ihtiyaç sahibinin giderek fakirleşmesine neden olmaktadır. Bu bir yandan zenginlerin kolay kazancı tercih ederek katma değer yaratan projelere yatırım yapmasını engellemekte diğer yandan insanların borç vererek yapacağı iyiliği ortadan kaldırarak sona erdirmektedir.

İslâmi finansta faiz ile alışveriş arasındaki fark oldukça önemlidir. Alışverişe izin verilirken faiz yasaklanmıştır. Faizli işlemlerde riskin borçluya transferi sosyal olarak adil değildir. Doğal belirsizlik altındaki ticaret adil olduğu gibi ekonomik olarak etkindir. Bu genellikle alışveriş işleminden faiz esaslı işlemi ayırmada kullanılan tek kriterdir. İslâmi finansta ribâ söz konusu olmadığına göre ticaret sadece iki yolla yapılabilir; Bunlar üretim faaliyetlerine katılım ve malların kiralanması veya satışıdır. Bu iki yöntemle ekonomik faaliyetler değer üretmeli ve gerçek varlıklara dayalı olmalıdır.

Spekülasyon ve Garar (Belirsizlik) Yasağı Prensibi

Garar, İslam hukuku ve İslâmi finansta anlaşılması pek kolay olmayan bir konudur. “Aşırı belirsizlik” veya “belirsizlik” olarak tercüme edilen garar (risk, tehlike) miktar, kalite, teslim tarihi gibi işlemle ilgili olabilecek tüm bilgilerin belirtilmesine ilişkin ahlâki yükümlülüğe vurgu yapar. İşlemlerle ilgili riskleri en aza indirgemek amacıyla her türlü spekülasyon ve aşırı belirsizlik yasaktır. Garar, cinsteki belirsizlik, özelliklerdeki belirsizlik, nicelikteki belirsizlik, fiyattaki belirsizlik, vadeli satışlarda vadedeki belirsizlik, malın teslimine muktedir olamama gibi durumlarda ortaya çıkabilmektedir.

Fıkıh âlimi İbn Abidin (1784) ‘e göre garar, işleme dayanak olan nesnenin varlığına ilişkin belirsizliğe atıfta bulunur, işlemin özellikleri hakkındaki belirsizliği ifade eder. Genelde kabul edilen tanımı ile garar, taraflardan biri için işlemin temel unsurlarının bilgisizliği veya bilgi eksikliği nedeniyle varlığı veya özellikleri kesin olmayan olası herhangi bir işlemi veya bir sözleşme tarafının sözleşmeye uyma konusundaki belirsizliği ifade eder. Sözleşmeler aşırı belirsizlikten arındırılmış olmalı ve riskler paylaşılmalıdır. Belirsizliğin olmadığı durumlarda asimetrik bilgi sorunu ortadan kalkmakta ve böylece sistematik olmayan riskler önlenebilmektedir.

Tüm finansal sözleşmelerde bilgi asimetrisinin varlığı geleneksel sistemlerde temel sorundur. Asimetrik bilgi, finansal sistemin işleyişi üzerinde büyük bir olumsuz etkiye sebep olan ters seçim, eksik sözleşmeler ve ahlâki tehlike problemlerini ortaya çıkarmaktadır. Belirsizliğin ortadan kaldırılması, piyasalardaki şeffaflığı artırır ve yatırım karar verme kalitesini artırarak adil takas süreçlerinin işlemesini sağlar. Belirsizlik durumunda ise alım satıma konu ürün veya hizmetler bir tarafı riske maruz bırakacağından spekülatif olarak değerlendirilmiş ve yasaklanmıştır.

Kâr ve Zarar Paylaşımı Prensibi

Belirli sayıda İslâmi finansal araçta, sermaye, emek veya teminat olarak pay almayı içeren böylece risk alma ve paylaşmaya katılım sağlayan İslâmi finansın diğer bir ilkesidir.

Bir sözleşmede taraflar arasında adil bir paylaşım olmasını ve her birinin katkısıyla orantılı olması (sermaye, emek veya teminat katkısı) ilkesidir. Bu, “el-ghunm bil-ghurm” (kazanç isteyen risk alır) kuralına dayanmaktadır. Bu kural, “herhangi bir kâr hakkına ve olası zararda eşit katılımın eşlik etmesi gerektiği” anlamına gelir. Kâr elde etmenin meşrulaştırılmasını risk paylaşımı ve ekonomik çaba veya girişimde bulunma koşuluna dayandıran bir Şeriat ilkesidir.

Bu ilke, iki veya daha fazla taraf arasında, iş yapmak ve kâr elde etmek amacıyla varlık veya fonların kanalize edilmesi veya emeğinin, hizmetlerin, yükümlülüklerin birleştirildiği bir anlaşma sözleşmesinde risk ve getiri ile kâr ve zarar paylaşımının mantığını ve ilkesini ifade eder. Al-ghunm bil ghurm, geleneksel finanstaki risk-getiri değiş tokuşu kavramına benzer. Risk paylaşımı olmadan kâr paylaşımı yapılmamasının, kâr elde etmenin ekonomik bir faaliyette bulunarak ve böylelikle ekonomiye katkıda bulunarak meşrulaştırılmasıdır.

Emek ve ticaretle kâr ve zarar ortaklığına gidilerek kazanç sağlanmasını prensip haline getirmiş olan İslâmi finansın temelinde paylaşım ve ortaklık olgusu yer almaktadır. İslâm hukuku paranın kazanç sağlamasına karşı değildir. Sermayedar ve emektar bir araya gelerek ortak olmakta ve elde edilecek kâr veya zarardan payını alabilmektedir. Her zaman yatırımcının zarar etme olasılığı vardır. Finans ve risk sermayesinin değerlerini birleştiren bu ilke gereğince sermayenin getirisi, projenin ürettiği zararlara ve kârlara bağlıdır.

Prensipte, özellikle riskli hale getiren belirsizliklerden sıklıkla etkilenen iş dünyasının geleceği tahmin edilemez, daha da önemlisi, gelecekteki bir projenin geliştirilmesi sırasında destekçiyi ve yatırımcıyı riskleri paylaşmaya iter. Kâr/zarar ve risk/getirinin paylaşılması, kâr durumunda ortaklarına zarar vermekten veya kayıp durumunda zarar görmekten kaçınmasını sağlar. Bu durumda yatırımcı sağladığı finansmanın nasıl kullanıldığını bilme hakkına sahiptir. Çoğu zaman, finans kurumu yalnızca basit bir borç veren veya borç alan rolü oynamakla kalmaz, aynı zamanda iş dünyasında bir ortak olarak çalışır. Bu sistem ise Müslüman nüfusun büyük bir bölümünü spekülasyonu tercih etmek yerine üretken ekonomik devreleri sisteme entegre etmeye teşvik etmiştir.

Haram Mal ve Faaliyetlerden Kaçınma Prensibi

Bazı faaliyetler İslam’da zarar (yasak) veya mekruh (istenmeyen) olarak kabul edilir. Bu nedenle Fıkıh, bu faaliyet alanlarını ayıklayarak İslâmi Finansın uygulama alanlarından çıkarmıştır.

Etik ve sosyal açıdan sorumlu bir bakış açısıyla Şeriat hukuku, ürünleri insan sağlığı için risk teşkil eden, gerçek faydası olmayan veya ahlâka aykırı faaliyet gösteren silahlanma, alkol, tütün, uyuşturucu ve domuz eti ile ilgili faaliyetlerin finansmanını veya finansmanına katılımını yasaklamaktadır. Aynı şekilde pornografi gibi insanın ahlâksızlığına veya kaybedilmesine neden olan veya bunu öneren film endüstrisi, şans oyunları ve geleneksel finans kurumlarına (bankalar, sigorta vb.) yatırım yapmak da yasaktır. Ayrıca spekülatif işlemlere, riskten korunma ve devrine yönelik işlemlere, opsiyon ve vadeli işlem sözleşmelerine, karaborsacılık yapmaya da izin verilmemektedir.

Temel ölçü olan helal olma durumu farklı şekillerde ortaya çıkabilmektedir. Bazı durumlarda haram olma durumu malın veya varlığın elde ediliş şekline göre, bazı durumlarda elde ediliş şekline bakılmaksızın malın veya varlığın kendisine, bazı durumlarda ise malın veya varlığın elde ediliş şekli nedeni ile helal olan varlığa göre değişebilmektedir. İslâm dinine göre bizzat haram kılınan varlıkların elde edilme şekilleri helal olsa dahi yenilmesi, içilmesi veya ticarete konu edilmesi haramdır. Kumar ve faiz gibi eylemlerden elde edilen mallar elde edilme şekli nedeniyle haram kılınmıştır. Bu mal veya hizmetlerin finanse edilmesi yasaktır.

İslâmi fıkıhta maysir olarak ifade edilen şans oyunları ve kumar, parasal kazançların sadece şans, spekülasyon veya varsayımdan elde edildiği her türlü ticari faaliyet olarak tanımlanır. Maysir sözleşme, tarafların hukukunun rastgele bir olaya bağlı olduğu herhangi bir sözleşme biçimi olarak ifade edilebilir. Başka bir ifade ile servetin şans eseri kolay elde edilmesini ifade eder. İslâm tüm kumar türlerini kategorik olarak yasaklamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de üç âyette zikredilen maysir önce kınanmış daha sonra kesin olarak yasaklanmıştır. Allah kumar oynamayı açıkça yasaklamaktadır.

Bir Varlığa Bağlama/Dayama Prensibi

Bu ilkeye göre, finansal işlemlerin, maddi ve tanımlanabilir bir varlık ile desteklenmesi gerekir. Bu nedenle, sözleşmenin geçerli olabilmesi, bu varlıktan kaynaklanan kâr ve zararların paylaşımına imkân veren, özellikleri kesin olarak tanımlanmış bir gerçek varlık ile ilişkilendirilmesi gerekir. İslâmi finansta çok önemli ilkelerden biridir, çünkü ekonomik aktörler kendilerine ait olmayanlar üzerinde işlem yapamazlar (mal sahibi tarafından üçüncü bir şahıs lehine verilen vekâletname hariç) ve kâr ve zararların paylaşımı bir mülkiyet sözleşmesi temelinde yapılır.

Fıkıh âlimleri konuyla ilgili görüşlerini Hz. Peygamber’den nakledilen şu iki hadislere dayandırırlar: “yanında olmayan şeyi satma” ve “borçla birlikte alım satım ve bir alım satımda iki şart helal değildir. Sorumluluğu üstlenilmemiş bir malın (satılmasından elde edilen) kâr helal değildir, yanında bulunmayan malın satımı helal değildir.” Hadislerde geçen “yanında bulunmayan şeyi satma” ifadesinden mülkiyette olmayan şeyin satımının yasaklandığı sonucu çıkarılmıştır. Ayrıca “sorumluluğu üstlenilmeyen şeyden elde edilen kâr helal olmaz” ifadesi de bu hükmü destekleyici mahiyette görülmüştür. Çünkü mülkiyette olmayan şeyin sorumluluğu da üstlenilmemiş demektir.

“Varlık Desteği” veya maddi bir varlığa dayama (asset backing), İslâmi finansmanın istikrar ve risk kontrolü açısından önemli bir hususu olarak görülmektedir. Gerçekte, herhangi bir finansal işlemin Şeriata göre geçerli olabilmesi için mutlaka maddi, gerçek ve her şeyden önce sahip olunan bir varlık tarafından desteklenmesi gerekir. İstikrar ve risk kontrolünü güçlendirmenin yanı sıra, bu prensip, aynı zamanda İslâmi finansın ekonomik faaliyetler yaratarak reel ekonominin gelişimine katılmasının bir yoludur.

Konvansiyonel finans sisteminin günümüzde artarak devam eden en büyük sorunu borçluluğu yaygınlaşmasıdır. İslâmi finans ise para yaratan ve kredi imkânlarını genişleten varlığa dayalı sistemi savunur. Borcun yayılması istikrasızlığa neden olmakta ve spekülasyonlara fırsat yaratmaktadır.

KAYNAKLAR

Al-Ghunm bil Ghurm. (2020). 11 Mayıs 2021 tarihinde https://www.investment-and-finance.net/islamic-finance/a/al-ghunm-bil-ghurm.html adresinden erişildi.

Altan, M. (2010). Faizsiz Bankacılığın Temelleri. İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, (16), 125-140.

Altun, F. (2019). İslami Finans İçin Bir Gelişim Alanı Olarak Sürdürülebilirlik.

Bayındır, S. (2015). Fıkhi ve İktisadi Açıdan İslami Finans. İstanbul: Süleymaniye Vakfı Yayınları.

Çetin, D. T. (2020). İslami Finansın Temel İlkesi Faiz Yasağı: Faizin Tarihçesi ve İlahi Dinlerde Faiz, 115-142.

Eken, M. H. ve Öztürk, N. (2018). Finans Teorisi Kapsamında Katılım Bankacılığı ve Yeniden Yapılanma Önerisi.

Greuning, H. van ve Iqbal, Z. (2008). Risk Analysis for Islamic Banks. J.KAU Islamic Econ., 22(1), 197-204.

Karahan, H. ve Ersoy, H. (2016). Faizsiz Finansın Temel Prensipleri ile Türkiye’de Reel Kesimde Kullanılması. Maliye Finans Yazıları, 0(105), 93-114. doi:10.33203/mfy.312137

Khamlichi, A. el. (2012). Éthique et Performance : Le Cas des İndices Boursiers et des Fonds d’İnvestissement en Finance İslamique. Université d‘Auvergne.

Koçak, E. (2018). İslami̇ Fi̇nans ve Ekonomi̇k Büyüme: Türki̇ye Üzeri̇ne Ekonometri̇k Bi̇r Uygulama. Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (51), 67-91.

Ouendi, L. (2015). La Finance İslamique Face Aux Défis de la Globalisation Financière. Yüksek Lisans Tezi, Université Mouloud Mammeri de Tizi-Ouzou.

Saygın, E. (2019). İktisadi Düşüncede Faiz – Antik Yunan’dan Monetarizme. Journal of Humanity and Society (İnsan & Toplum Dergisi) içinde (C. 9, ss. 151-156). doi:10.12658/d0203

Soage, A. B. (2020). An overview of Islamic finance: History, İnstruments, Prospects. Ediciones Universidad de Valladolid, 9, 60-81. doi:https://doi.org/10.24197/jstr.0.2020.60-81 Abstract:

Trenovski, B., Merdzan, G. ve Kozheski, K. (2019). Gelecekteki Krizleri Engellemek İçin İslami Finans Araçlarının Alternatif Olarak Kullanılmaları. ICOMEP’19-Spring içinde .

Uddin, A. (2015). Principles of Islamic Finance: Prohibition of Riba, Gharar and Maysir. Munich Personal RePEc Archive, (67711), 1-8. doi:10.13140/RG.2.2.36029.20969

Ulusoy, R. ve Altun, İ. (2017). Fai̇zsi̇z Fi̇nans Si̇stemi̇ne Teori̇k Yaklaşım. Akademik Bakış Dergisi, (63), 135-150.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir