OĞUZLAR VE TÜRKMENLER
Oğuzlar
Oğuz adı, tarih boyunca farklı şekillerde yorumlanmışsa da, genellikle John Nemeth tarafından öne sürülen ve “boylar” anlamına geldiği kabul edilen fikir, en yaygın olarak benimsenmiştir. Oğuzlar, Göktürk Devleti’nin muhalifleri olarak bilinir ve bu dönemde Oğuz boyları, Türklüğün yayılmasında ve güçlenmesinde kilit bir rol oynamıştır. Türk adının dünya çapında yayılmasında Oğuzların oynadığı bu önemli rol, onların tarihteki yerini daha da belirgin kılmaktadır.
Aşiret, yarı göçebe hayatı yaşayan, boy’un altında, cemaatin üstünde bir topluluk, akrabalık ilişkilerine dayanan, ortak çıkar ve yarar sağlamak için bir araya gelen insanların oluşturduğu birlikteliktir.
Oğuz boylarının şematik olarak listesini veren en önemli müellifler Kaşgarlı Mahmut ve Reşidüddin’dir. Kaşgarlı Mahmut Oğuzların 24 boydan geldiğini belirtir. Reşidüddin’in Oğuzname’sine göre Oğuzlar, Oğuz Kağan zamanında Bozok ve Üçok şeklinde iki gruba ayrılmışlardır.
Kayıtlardan Anadolu’nun en büyük Türkmen boylarından Dulkadiroğulları beyliğinin Bozok’lardan Ramazanoğulları beyliğinin ise Üçok’lardan meydana geldiği anlaşılmaktadır.
Oğuzların İslamiyet’e geçiş döneminde Türkmen olarak adlandırılmaları, Türk adı ile olan ilişkilerini daha da pekiştirmiştir. Osmanlı kroniklerinde, Osmanlı Devleti Türk Devleti olarak anılırken, konargöçer Türkmenlerin yerleşik hayata geçişi “Türkmenlikten çıkma” olarak nitelendirilmiştir. Bu, Türkmen adıyla ifade edilen konargöçer yaşam tarzının, yerleşik hayata geçiş süreciyle nasıl bir evrim geçirdiğini göstermektedir.
Türkmenler
Türkmenler hakkında haberler veren kaynaklara nazaran Türkmen adının ilk olarak hangi anlama geldiği hususu pek açık olmamakla birlikte zaman içinde konar göçerlikle eş anlamlı olarak kullanıldığı görülmektedir.
Türkmen adının yükselişi, Oğuzların İslamiyet’e girmeleriyle bağlantılı bir gelişme olarak görülmektedir. Türkmenler, Anadolu’yu baştan başa doldurduktan sonra zamanla yerleşik hayata geçmeye başlamışlardır. Konar-göçer yaşam tarzını terk edip köyler kurarak ve şehirlere yerleşerek ziraat, ticaret gibi yerleşik unsurların mesleklerini icra edenler “Türk” olarak adlandırılmıştır. Buna karşılık, konar-göçer gelenekleri sürdürenler ise “Yörük” veya “Türkmen” adıyla anılmıştır.
Türkmen adının Orta Doğu ve Ön Asya kaynaklarını meşgul etmeye ve bölge tarihini doğrudan etkilemeye başlaması Selçuklu ailesinin Türkmenleri etrafında toplamaya başlaması ile ilgilidir. Başka bir ifadeyle Türkmen adının yükselişi, büyük Selçuklu devletinin kurulmasının bir neticesi olarak değerlendirilebilir.
Osmanlılar da başlangıçta konar-göçer Türkmenlerdir. Osmanlılar, Oğuzların Kayı boyuna mensupturlar ve hanedanlarının soyu Oğuz Kağan’a dayanır. Moğol istilası sırasında Anadolu’ya gelmişler ve uç bölgelerde yerleşerek beyliklerini kurmuşlardır. Osmanlı Beyliği, aşiret aristokrasisi temeline dayanmaktadır. Osmanlı Devleti’nde konar-göçerler, bulundukları coğrafyalara göre “Yörük” veya “Türkmen” diye isimlendirilmiştir. “Yörük” adı, Anadolu’da oluşmuş bir terimdir. Kızılırmak’ın doğusunda kalan konar-göçerler bazen “Yörük”, bazen de “Yörük Türkmenleri” olarak adlandırılmıştır. Osmanlı resmî belgelerinde, Dulkadirli Türkmenleri için “Yörükan-ı Maraş”, Halep Türkmenleri için “Yörükan-ı Halep”, Bozok bölgesindeki Türkmenler için ise “Yörükan-ı Bozok” gibi ifadeler sıklıkla görülmektedir. Kızılırmak’ın batısında kalan Ege, Marmara ve Rumeli bölgelerinde yaşayan aşiretlere ise Yörük denildiği ileri sürülse de halen Çanakkale ve yöresinde özellikle alevi köyleri için Türkmen köyleri tabiri kullanılmaktadır.
Bu isimlendirmeler, genel itibariyle, etnik bir ayrımı değil, yaşam tarzını, yani konar-göçerliği ifade etmektedir. “Türk” adı ise yerleşik hayatı temsil eden bir unvan durumundadır.
Anadolu’nun Türkleşmesindeki en önemli iki unsurun birincisi Oğuz boylarının batıya doğru konar göçer yurtluk edinmeleri, ikincisi ise Moğol istilaları sonucu batıya göç eden Türkmen boylarının Anadolu içlerine kaçışlarıdır.
Bu göç hareketleri esnasında özellikle Arapların Türk boylarına çeşitli isimlendirmeler ile Müslüman Türklere Türkmen diye hitap etmeleri, bu konar göçerlere Türkmen denilmesinde alışılagelmiş bir isimlendirme olmuştur.
Moğol istilasının etkisini göstermesiyle birlikte Azerbaycan ve Horasan bölgelerinden Anadolu’ya büyük bir ikinci göç dalgası başlamıştır. Moğolların bölgeye gelişiyle, geniş çayırlık alanları ve verimli toprakları bırakan Türkmenler Anadolu’ya yönelmişlerdir. Eleşkirt civarında bulunan 60.000 hanelik bir grup, güneydeki Ahlat’a doğru çekilirken, aynı büyüklükte bir başka Türkmen topluluğu da eski yurtları olan İspir, Bayburt ve Pasinler’i terk ederek Erzincan, Sinop ve çevresine yayılmışlardır. Karıncalar ve çekirgeler gibi kalabalık kitleler oluşturan bu Türkmenler, Selçuklu Sultanı tarafından sınır bölgelerine yerleştirilmiştir. Batı Karadeniz’e gönderilen Çepniler, doğuya doğru ilerleyerek Karadeniz kıyılarının Türkleşmesine katkı sağlamışlardır. Çukurova’daki Ermeni Krallığı’nın sınırlarına yerleştirilen Türkmenler ise bu devletin bütünüyle küçülmesine yol açmışlardır.
İkinci göç dalgasıyla Anadolu’ya gelen Türkmenlerden bir kısmı Memluk devletinin topraklarına girmişlerdir. Memluk sultanı da bunlara Gazze’den Diyarbekir’e ve Antakya’ya kadar olan sahada yurt vermiştir. Bu Türkmenler, Memluk devletinin askeri gücüne önemli katkılar ve destekler sağlamışlardır.
Tahrir kayıtlarında Yörükan-ı Maraş ya da Türkman-ı Dulkadiriyye adıyla anılan Türkmen aşiretleri, Dulkadirbeyliği’nin bakiyeleri olup, Anadolu’nun en kalabalık Türkmen teşekkülü idi. Bunlar Anamuslu Karacalu, Dokuz, Ağcakoyunlu, Kızıllu, Küreciyan, Eymür, Döngelelü, Gurbetan, Avşar, Çimelü, Alçı/Elci, Cağırganlu, Gündeşli, Tecerlü, Küşne taifeleri adı altında 800 fazla cemaat halinde konar göçerlik etmekteydiler.
Anadolu göç eden onlarca Türk boyu uzun yıllar konar göçer olarak hayatlarını sürdürmüşlerdir. İlerleyen yıllarda Osmanlı Devleti bu konar göçer boyları yerleşik hayata geçirmek için oldukça uğraşmıştır. Yerleşik hayata geçen boylar bulundukları yerlere de isimlerini vermişlerdir. Bazen bu isimlerin farklı yörelerde karşımıza çıkmaları bu Türk boylarının birbirleri içine karışmalarındandır.
KAYNAK: Bozkırın Efendileri, Tufan Gündüz, Yeditepe Yayınları, 2017