insan modeli

İSLÂM EKONOMİSİNDE İNSAN MODELİ: HOMO ECONOMİCUS’TAN HOMO ISLAMİCUS’A BİR BAKIŞ

Giriş

Ekonomi bilimi, insan davranışlarını ve kaynakların tahsisini inceleyen temel bir disiplindir. Ancak ekonominin değerlerden bağımsız olup olmadığı sorusu, Antik Yunan felsefesinden günümüze kadar uzanan uzun soluklu bir tartışma konusudur. Antik Yunan‘da ahlâk ilminin üç temel alt başlığından biri ekonomiydi. Klasik Batı ekonomi literatürünün önemli bir varsayımı olan Homo Economicus kavramı, iktisadi yaşamda rasyonel davranan, kendi çıkarını maksimize etmeyi hedefleyen bir insan modelini tanımlar. Bu modelin temelinde bireysel fayda fonksiyonu ve faydacılık (utilitarizm) yatar; bireylerin tercihleri ve kararları fayda-maliyet analizi üzerine kuruludur ve sürekli mutluluk dürtüsüyle hareket eden, duygulardan arınmış bir varlık tasvir edilir. Homo Economicus, çoğunlukla kapitalist ekonomik düzenin dayanak noktası olarak görülür.

Ancak, insan doğasının sadece açgözlü bir yaratık, duyumlar yumağı veya fayda hesaplayıcısı olarak basitçe tanımlanamayacağına dair artan bir farkındalık bulunmaktadır. Bu farkındalık, neoklasik ekonominin Homo Economicus modelinin insan doğasının karmaşıklığını tam olarak kapsayamayacağına işaret etmektedir. İslâm ekonomisi, bu noktada farklı bir perspektif sunar. Ahlâk ve din eksenli düşünülmesi gereken İslâm iktisadı, belirli normatif ve felsefi değerler üzerine inşa edilmiştir. Bu değerler, ekonomik bilginin kurgusuna dahil edilen belirli bir dünya görüşünden veya ontolojik perspektiften ileri gelir. İslâm iktisatçıları ve araştırmacıları, Homo Economicus’un karşısına Homo Islamicus’u koyarak, insanın kendine özgü özellikleriyle iktisadi hayattaki davranış kalıplarını ve olması gereken farklılıklarını ortaya koyarlar. Homo Islamicus, İslâm ahlâk ekonomisinin etik kodları üzerine kurulmuş insan tipini temsil eder.

Bu çalışma, öncelikle klasik Batı ekonomi literatürünün kavramsallaştırdığı Homo Economicus ile İslâm ekonomisinin önerdiği Homo Islamicus modellerini karşılaştıracaktır. Ardından, İslâm ekonomisinin temel prensiplerini ve bu prensiplerin Homo Islamicus kavramıyla ilişkisini inceleyecektir. Son olarak, Homo Islamicus’un gerçek İslâm iktisadi hayatında, özellikle son elli yılda hızla büyüyen İslâmi bankacılık ve finans endüstrisindeki yansımalarını ve karşılaşılan paradoksları değerlendirecektir.

Homo Economicus: Rasyonel, Çıkar Odaklı Birey

Klasik ve neoklasik ekonominin temel taşı olan Homo Economicus, iktisadi kararlarında daima rasyonel olan, kendi bireysel faydasını maksimize etmeyi amaçlayan bir varlık olarak tasvir edilir. Bu model, genellikle “homo faber” (üreten insan) yerine “homo oeconomicus” (iktisadi insan) terimiyle ifade edilir ve bireyin sadece kendi çıkarlarını gözettiği varsayılır. Homo Economicus’un davranışları, fayda fonksiyonları ve faydacılık ilkeleriyle açıklanır. Jeremy Bentham gibi filozoflar, faydayı en çok mutluluk veren veya çok sayıda insana mutluluk sağlayan şey olarak tanımlamış, haz ve acıyı maddi nesneler gibi ele alarak ölçülebilirlik atfetmişlerdir. Faydacılıkta doğru davranış, faydayı maksimize etmeyi hedefler ve ahlâk, yarar sağlayan eylemlere bağlanır. Bu modelde birey, duygulardan arınmış bir şekilde, fayda-maliyet analizi yaparak kararlar alır ve bencillik temel dürtüsüdür.

Ancak Homo Economicus modelinin sınırlılıkları olduğu kabul edilmektedir. İnsan davranışını tam olarak açıklamadığı, “sınırlı rasyonel davranış” modellerinin geliştirilmesine yol açmıştır. İnsan doğasının karmaşıklığı ve çeşitliliğinin, bu basit model tarafından tam olarak kapsanamadığına dair geniş bir farkındalık mevcuttur. Ayrıca, Homo Economicus kavramının bireysel tercihlerinde tarihi, kültürel, dini ve toplumsal olguları hiç dikkate almadığı eleştirisi yapılır. Kapitalist sistemin bir uzantısı olarak görülen bu model, insanı değerlerden yoksun bir varlık olarak tanımlar ve sadece maddi kazançlara odaklanarak çevresel sorunlara yol açabilir.

Homo Islamicus: Ahlâki ve Toplumsal Sorumluluk Sahibi Birey

İslâm ekonomisi, insanın ekonomik faaliyetlerini sadece maddi çıkarlara yönlendiren bir sistem değildir. Aksine, adalet, sosyal denge, dayanışma ve insanların Allah’ın emirlerine uygun yaşamalarını sağlamayı amaçlar. Bu bağlamda, İslâm ekonomisinin temel insan modeli Homo Islamicus’tur. Homo Islamicus, İslâm’ın toplumsal ve dini normları tarafından şekillenen, ahlâki değerlere öncelik veren, toplum çıkarını bireysel çıkarlarının üzerinde gören bir bireydir. İslâm ahlâk ekonomisinin etik kodları üzerine kurulmuş bu insan tipi, ekonomik faaliyetleri sadece maddi kazanç için değil, aynı zamanda Allah’a ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getirme aracı olarak görür.

Homo Islamicus, tüketimde materyal ve manevi dengeyi önemser, israfı önler ve ihtiyaçlara yönelik tasarruflu tüketimi teşvik eder. Üretimde sosyal adaleti ve çevreyi gözetir, helal (İslâm’a uygun) faaliyetleri teşvik eder, haram (yasak) faaliyetlerden kaçınır. Kaynakların verimli ve adil kullanımı İslâm ekonomisinde esastır. Homo Islamicus için rasyonellik, sadece maddi çıkarları hesaplamak değil, aynı zamanda Allah’ın rızasına uygun kararlar almayı da içerir. İslâm ekonomisi ile klasik ekonomi arasındaki başlıca farklar, bencillik anlayışı, ihtiyaçların karşılanması ve helal-haram ayrımında yatar.

Homo Islamicus modeli, bireyin bencil olmayan, diğerkam (altruist) bir tutum benimsemesini içerir. Diğerkâmlık, bireyin herhangi bir çıkar gözetmeden, başkalarının iyiliği uğruna fedakârlıkta bulunmasını ifade eder. İslâm’ın iyiyi emredip kötüyü yasaklaması ilkesinden hareketle, Homo Islamicus hem kendi hem de toplumun faydasını gözetir ve bunun manevi hazzını içselleştirir. İslâmi anlayışta insanın nihai amacı maddi zenginlik değil kurtuluştur; bu kavram ruhsal, kültürel, siyasal, sosyal ve ekonomik boyutları içerir. Birey kazanç sağlamada özgürdür, ancak bu hakkını İslâm’ın ahlâki ilkelerine uygun kullanmalıdır. İslâm ekonomisi rekabetten ziyade, kaynakların düzenli kullanımını ve insan ihtiyaçlarının yeterli karşılanmasını esas alır. İnançlı bireyler, iktisadi kararlarını helal yolları tercih ederek almalı, haramdan uzak durmalıdır.

İslâm Ekonomisinin Temel Prensipleri

İslâm ekonomisi veya İslâmî ekonomi sistemi, İslâm dininin öğretileriyle uyumlu bir ekonomik düzeni teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Bu sistemin ana prensipleri arasında şunlar yer alır:

  • Bireysel Teşebbüs: Her birey mülk edinme, işletme kurma ve ticari faaliyette bulunmada özgürdür.
  • Faizsiz Finans: Faiz (riba) yasaktır, zira ekonomik eşitsizlikleri artırabileceği ve yoksullara zarar verebileceği düşünülür. Katılım bankaları ve İslâmi finans araçları bu prensip doğrultusunda önemli rol oynar.
  • Adil Dağılım: Gelirin adil ve dengeli dağılımı teşvik edilir. Zenginlerin fakirlere yardım etmesi ve dezavantajlı kesimleri desteklemesi önemsenir.
  • Haram ve Helal Kavramları: Ekonomik faaliyetlerde İslâm ahlâkına ve hukukuna uygunluk esastır. Helal olanlar teşvik edilir, haram olanlardan kaçınılır.
  • Risk Paylaşımı: Risklerin adil paylaşımı teşvik edilir. Kâr paylaşımı (Mudâraba) ve kâr-zarar ortaklığı (Muşâraka) gibi yöntemler işbirliğini ve riskin dağılımını sağlar. İslâm iktisadı ve finansı sermayenin emeğe üstün olmamasını, riskin paylaşılmasını, kaynakların etkin tahsisini ve sosyal ve ekonomik kalkınmayı amaçlar.
  • Sosyal Adalet: Yoksul ve dezavantajlı kesimleri korumak ve desteklemek önceliklidir. Zekât ve sadaka gibi mekanizmalar sosyal adalete hizmet eder.

İslâm ekonomisi, insanların ekonomik faaliyetlerde de Allah’ın koyduğu sınırlara uyması gerektiğini öğretir. Bu, hem dünya hem de ahiret refahına katkı sağlayacak bir düzen oluşturmayı hedefler. Sistemik sağlamlığına rağmen, kabul edilen değerler, normlar ve güdüleri sistematize eden kurumları ve çalışma kurallarını detaylandırmanın gerçek zorluk olduğu belirtilir. Özellikle, Homo Islamicus davranışına ilişkin varsayımların geçerliliği, İslâmi ekonomi sistemini diğerlerinden farklı kılan mekanizmalara güvenilirlik kazandırır.

Gerçek İslâm Ekonomik Hayatında Homo Islamicus’un Yansımaları ve Paradokslar

İslâm iktisatçıları, müreffeh bir İslâm toplumu için gerekli insan profilini Homo Islamicus olarak çizmişlerdir. Ancak burada akla gelen temel soru, Müslüman toplumların gerçekte bu profile ne kadar uygun bir görüntü çizdiğidir. Son elli yılda hızla büyüyen İslâmi bankacılık ve finans endüstrisi, teoride İslâm ekonomisinin prensiplerini yansıtmayı amaçlasa da, bazı eleştiriler ve paradokslarla karşı karşıyadır.

Birincisi, İslâmi bankacılık ve finansın, ortaya çıkışının hemen akabinde İslâmi ekonomik değer sisteminden ‘kapitalist’ bir yönde uzaklaştığı gözlemlenmiştir. Finansallaşma eğiliminin, İslâmi bankacılık ve finans endüstrisini de etkilediği ve kısa vadeli kârlara odaklanma riskini taşıdığı belirtilir. İslâm ahlâk iktisadı, sermaye birikiminin ticaret üzerinden yapılmasını esas alır ve ahlâkilik sadece faizin yasaklanmasıyla sınırlı değildir; finans ekosisteminin İslâm’ın ahlâki değerleriyle şekillenmesi gerektiğini vurgular.

İkincisi ve belki de en önemlisi, İslâm ekonomisi ve finansının risk paylaşımına, emek-sermaye ortaklığına ve kâr-zarar ortaklığına özel önem vermesine rağmen, pratikte uygulanan İslâmi fonların ağırlığını murâbaha (aktif finansmanı) yönteminin oluşturduğu görülmektedir. Mudâraba ve Muşâraka gibi iş ortaklığı temelli finansman düzeyinin oldukça cılız olduğu vurgulanır. Türk katılım bankalarının toplam kredileri içindeki kâr-zarar ortaklığı (Mudâraba) finansman tutarlarının oranının yıllar içinde çok düşük seviyelerde seyrettiği tablo 1’de gösterilmektedir. Bu durumun temel nedeni olarak sermayedarın en kısa ve en garanti yoldan kâr elde etme isteği gösterilir. Bu tercih, İslâmi bankaların hissedarlarına daha kısa sürede daha yüksek temettü sunma pragmatizmiyle açıklanır ve özellikle tarım, imalat gibi reel sektörlere yönelik uzun vadeli kalkınma finansmanı yerine kısa vadeli, borca dayalı işlemlere yönelindiği eleştirisi yapılır.

Bu durum, teoride diğerkamlığı ve risk paylaşımını esas alan Homo Islamicus profilinin, pratikte kâr maksimizasyonunu önceliklendiren Homo Economicus temayülleriyle karşılaştığını düşündürmektedir. Omar Farooq (2011), İslâm bankacılığı ürünlerinde paranın zaman değeri kavramının yaygın uygulanmasını ve kurumların risk paylaşımı yerine risk transferine yönelik tercihlerini (özellikle murâbaha takıntısını) Homo Islamicus’un bu ekosistemde tam olarak yer almadığının argümanları olarak sunar. Ona göre bu, İslâm ahlâkının modern iş ortamına tam yansımadığının zımni bir itirafıdır ve söylem ile gerçeklik arasında önemli bir uçurum yaratır.

İslâmi bankaların sosyal adalet, dengeli ekonomik kalkınma ve adil gelir dağılımı gibi temel amaçlarına yönelik bariz ilgisizliği eleştirisi de mevcuttur. Kârz-ı Hasen (hayırsever kredi) gibi sosyal kredi boyutlarının ihmal edilebilir düzeyde kaldığı belirtilir. İslâm ekonomisinin hedefi, bireysel fayda maksimizasyonunu değil, toplumsal fayda maksimizasyonunu hedefleyen, sosyal adalet dinamiğini sağlayan, insanı temel alan ve parasal olmayan menfaatlere öncelik veren bir ortam yaratmaktır. Ancak mevcut pratikler, bu hedefin tam olarak gerçekleşmediğini göstermektedir.

İslâmi sermaye piyasalarında da benzer paradokslar yaşanmaktadır. İslâmi hisse senedi endekslerine dahil edilecek firmaların belirlenmesindeki Şer’i tarama kriterleri konusunda İslâmi kurullar ve alimler arasında görüş birliği bulunmamakta ve bu kriterlerin belirlenmesinde genellikle sektöre sermaye çekme amacıyla “yumuşatıcı” çabaların etkili olduğu görülmektedir. Bu esnemeler, tevhidi paradigmadan sapma olarak eleştirilebilmektedir. Uluslararası geçerliliği olan denetleyici bir kurumun olmaması ve farklı endeks sağlayıcılarının kendi kriterlerini kullanması, tutarlılık sorunları yaratmaktadır.

Mohd Mahyudi (2015), İslâm ekonomisinin savunucularının ideal bir sosyo-ekonomik düzen sunduğunu ileri sürmesine rağmen, eleştirmenlerin dile getirdiği gerçek faaliyetlerle teorik yapı arasındaki büyük boşluğun, uygulanabilirliğini sorgulattığını belirtir. Mevcut ekonomik düzende Homo Economicus’un hala baskın olduğunu ifade ederek, Şeriata dayalı değer aşılama politikalarının (Value Inculcation Policy- VIP) Homo Islamicus’un daha baskın hale gelmesini teşvik edebileceğini savunur.

Sonuç

Homo Economicus, klasik ve neoklasik iktisadın bireysel çıkarı ve rasyonel fayda maksimizasyonunu merkeze alan insan modelidir. İslâm ekonomisi ise, insan doğasına daha kapsamlı bir bakış açısı getirerek, ahlâki değerleri, toplumsal sorumlulukları, diğerkamlığı ve nihai kurtuluş amacını önceliklendiren Homo Islamicus modelini önerir. Homo Islamicus, ahlâkın rehberliğinde, Tevhid, denge, adalet gibi ilkeleri gözeterek rasyonel kararlar alan ahlâki bir varlıktır.

İslâm ekonomisi, faizsiz finans, risk paylaşımı, adil dağılım ve sosyal adalet gibi prensiplerle alternatif bir ekonomik düzen sunmayı hedefler. Özellikle son elli yılda önemli büyüme kaydeden İslâmi bankacılık ve finans endüstrisi, teoride bu prensiplere dayanmaktadır. Ancak, bu büyümenin eşlik ettiği bazı pratik uygulamalar, Homo Islamicus idealinden uzaklaştığı ve Homo Economicus’a özgü kâr maksimizasyonu, risk transferi tercihi (murâbaha ağırlığı) gibi eğilimler gösterdiği yönünde eleştirilere yol açmaktadır. Risk paylaşımına dayalı yöntemlerin (Mudâraba, Muşâraka) payının düşüklüğü ve sosyal hedeflere yönelik ilginin sınırlılığı, teorik yapı ile gerçek faaliyetler arasındaki uçurumu gözler önüne sermektedir.

İslâm ahlâk ekonomisinde, ekonomik-etik bağlantıyı kurması varsayılan Homo Islamicus’un varlığı kritiktir. İyi işleyen bir İslâm ekonomisi ancak bu bağlantı sağlandığında elde edilebilir. İslâmi bankacılık ve finans endüstrisinin, sadece finansal verimlilik değil, aynı zamanda sosyo-ekonomik kalkınma ve sosyal adalet hedeflerini birbiriyle tamamlayıcı ilişkiler içinde birleştirmesi gerekmektedir. Bu, risk paylaşımı yöntemlerine daha fazla ağırlık vermek, bankacılık dışı sosyal finans kurumlarını (zekât fonları, vakıflar vb.) geliştirmek ve kararlarında toplumsal etkiyi daha fazla gözetmekle mümkün olabilir.

Özetle, Homo Islamicus, İslâm ekonomisinin arzu edilen teorik insan modelidir ve ahlâki değerlerin ekonomik davranışlara yön vermesini savunur. Ancak mevcut İslâmi finans uygulamalarında gözlemlenen bazı pratikler, bu idealin tam olarak gerçekleşmediğini ve yer yer Homo Economicus eğilimlerinin baskın çıktığını göstermektedir. İslâm ekonomisinin potansiyelini tam olarak ortaya koyabilmesi ve adaletli, müreffeh bir toplum hedefine ulaşabilmesi için, teorik prensiplerin ve Homo Islamicus idealinin gerçek hayatta daha güçlü bir şekilde yansıtılması temel bir zorluk ve aynı zamanda öncelik olmaya devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir