HANS VON AİBERG

HANS VON AİBERG EFSANESİ: SAHTEKÂRLIK, İDDİALAR VE TOPLUMSAL ETKİLERİ ÜZERİNE BİR BAKIŞ

Giriş

Modern toplumlar, bilginin hızla yayıldığı ve farklı söylemlerin kesiştiği karmaşık alanlardır. Bu bağlamda, bilimsel ve dini terminolojileri harmanlayarak kendine takipçi kitlesi oluşturan ve gerçek kimliği ile sunduğu profil arasında ciddi tutarsızlıklar bulunan figürlerin ortaya çıkışı dikkat çekicidir. Bu figürlerden biri olan “Prof. Dr. Hans Muhammed Von Aiberg” vakası, kimlik inşası, medya manipülasyonu, dini ve bilimsel bilginin istismarı ile eleştirel düşünce eksikliğinin toplumsal sonuçları açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir. Bu çalışma, Hans von Aiberg olarak tanınan şahsın gerçek kimliğini, öne sürdüğü iddiaları, etkileme yöntemlerini, bu iddialara yönelik soruşturma ve eleştirileri incelemeyi amaçlamaktadır. Bülent Ayberk olarak bilinen bu şahsın hikayesi, popüler inanç sistemlerinin, sözde bilimin ve medyanın kesişim kümesinde yaşanan trajikomik olaylar silsilesi olarak değerlendirilebilir.

Kimlik ve Biyografi İnşası

Prof. Dr. Hans Muhammed Von Aiberg” takma adını kullanan kişinin gerçek adının Bülent Ayberk olduğu, gazeteci Ali Murat Güven tarafından 1990’ların başlarında ortaya çıkarılmış ve resmi nüfus kayıtlarıyla belgelenmiştir. Bülent Ayberk, 29 Nisan 1947 Elazığ doğumlu, anne adı Müfide, baba adı Mehmet Rifat olan öz be öz Türk bir vatandaştır.

Ancak Bülent Ayberk, kamuoyuna kendini tamamen farklı bir kimlikle tanıtmıştır. İddialarına göre, 14 Şubat 1945’te Greenwich meridyeni üzerinden geçen Far Øer (Faroe Adaları) başkenti Torshavn’da doğmuş Danimarkalı bir şahsiyettir. Yıllarca Hıristiyan olarak yaşamış, sonradan Türkiye’ye gelip Müslüman ve “Türk” olmaya karar vermiştir. Kendi kurguladığı biyografide, uzun süre NASA’da astrofizikçi olarak görev yaptığı, iki önemli Avrupa üniversitesinden mezun olduğu (Kopenhag Üniversitesi’nde astrofizik doçenti ve Freiburg Üniversitesi Transpsikoloji Kürsüsü’nde öğretim görevlisi olduğu iddia edilmiştir), vaktiyle bir sürü ödüle aday gösterildiği, bioritm ve teoloji uzmanı olduğu belirtilmektedir.

Ayrıca, uydu roket, astrofizik, nükleer fizik dallarında ödül aldığını, matematikte Nobel Ödülü’ne aday gösterildiğini ve “yaşayan altı kara delik ve iki ak delik uzmanı” olduğunu da iddia etmiştir. Kendisiyle yapılan bir sohbette “Ben Dünya’da hiçbir yerde doğmadım. Gökten indim” dediği de aktarılmıştır.

Bu görkemli biyografinin aksine, yapılan araştırmalar farklı bir tablo ortaya koymuştur. Nokta dergisinin 1980’lerde yaptığı bir araştırma, Ayberk’in kariyerine 1980’lerin başlarında popüler bir magazin gazetesinde “yıldız falcısı” olarak başladığını belirlemiştir. 1970’lerde ise Yeşilköy Havalimanı’ndaki bir mühendislik bürosunda ozalit çekimi yapan bir ofisboy olduğu ortaya çıkmıştır. Güven’in araştırmaları, Ayberk’in Kopenhag Üniversitesi’nde fizik okuduğunu iddia ettiği yıllarda Sivas Temeltepe Kışlası’nda er olarak askerlik hizmetini ifa ettiğini göstermiştir. Güven’in temas kurduğu Avrupa üniversiteleri ve NASA, Ayberk’in iddia ettiği gibi buralarda ne okuduğunu ne de görev yaptığını teyit etmemiştir.

Ayberk’in çok iyi yabancı dil bildiği (İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Arapça, Rusça, Farsça, biraz da Hintçe bildiğini iddia etmiş ve farklı dillerden tercümeler yapmıştır) bilgisi, onu tanıyanlar tarafından da doğrulanmıştır. Hatta, bir bilim dergisindeki kimya formüllerini düzelttiği ve bir KBB profesörünün kendi alanında ondan yeni şeyler öğrendiğini söylediği gibi anekdotlar mevcuttur, ancak Ayberk’in yedi kitabında tıpla veya astrolojiyle ilgili konulara değinilmediği de belirtilmiştir. Tevfik Yener, Ayberk’in bu tür bilgiye “cinlerle haberleşerek” sahip olduğunu öne sürmüştür.

İddiaları ve Etkileme Yöntemleri

Bülent Ayberk, “Arz’dan Arş’a Sonsuzluk Kulesi” adını taşıyan ve sonradan seriye dönüşen kitaplarıyla tanınmıştır. Bu kitaplarda “atom ve tanecik fiziği, karadelikler, ışınlanan insanlar, kafdağı cinleri, kuantum fiziği, hızır tezkireleri” gibi konuları ele alarak, kendince yeni bir din ve bilim kavrayışı oluşturmaya çalışmıştır. Temel amacı, İslâm ile pozitif bilimleri yakınlaştırma iddiasıdır. Ancak kaynaklar, Ayberk’in yazılarının bilimsel ciddiyetten yoksun olduğunu, bir konuyu bırakıp eleştirmenlere laf yetiştirdiğini, sonra konuya döndüğünde farklı şeyler anlattığını ve Türkçe dilinin sorunlu olduğunu belirtmektedir. Kitaplar, kuantum fiziğinden destek alan, zamanda yolculuk iddialarında bulunan ve bunları Kur’an ayetleriyle açıklamaya çalışan bir içerik sunmuştur.

Ayberk, kitaplarının yanı sıra gazetelerdeki yazıları (özellikle fal ve astroloji), televizyon programları ve internet siteleri aracılığıyla on binlerce insana ulaşmıştır. Gazetelerdeki astroloji köşesi büyük ilgi görmüş, mektuplar çuvallarla gelmiş, Ayberk’in köşesi iki tam sayfaya kadar genişlemiştir. Bu durum, Ayberk’in popülerliğini büyük ölçüde artırmıştır. Ayberk, bu “kehanet uzmanı” ve “gizemci” kimliğinin “Kur’an kaynaklı” bir bilim olduğunu iddia etmiş, ancak bunun “fal” ile karıştırılmasından üzüntü duyarak bu mesleği bıraktığını belirtmiştir.

Etkileme yöntemlerinin başında, kendi uydurduğu görkemli biyografi gelmektedir. Bu biyografi, onun bilimsel ve dini konulardaki iddialarına bir otorite zemini sağlamıştır. Ayrıca, kitaplarındaki “bilimsel mucizeler” ve dini yorumlar, özellikle İslami camiada “örselenmiş Müslüman gururu”nu okşayan unsurlar içermiştir. Ayberk, taraftarlarını daha ileri iddialara da inandırmıştır. Örneğin, Allah’ın bir “şura” (jüri) kurulmasını emrettiğini söyleyerek dört kişilik bir jüri oluşturmuş, kendisinin Hızır ile görüştüğünü ve 2300’lü yıllardan geldiğini iddia ettiği “J” adlı hayali bir yaratığın kendisine iyiliklerinde yardım ettiğini, kötülüklerden koruduğunu iddia ederek takipçilerini buna inandırmıştır.

Kaynaklar, Ayberk’in “iflah olmaz bir üçkağıtçı” olduğunu, etkileyici konuşmalarına aldanan kişilerin kendisine borç para verdiğini ancak geri alamadıklarını aktarmaktadır. Ayrıca, dini iddialarına rağmen gündelik hayatında namazla niyazla ilişkisi bulunmadığı ve fırsat buldukça alkol aldığı belirtilmiştir. İddianamede, Ayberk’in yarı felçli olduğu ve tedavi için yeni ilaçlara ihtiyacı olduğunu söyleyerek müritlerinden para topladığı da yer almıştır. İnternet üzerinden yürüttüğü faaliyetlerde “Hanif dini” adında yeni bir din inşasına giriştiği ve bu dinin mensuplarından “zaman gezgini Jana”nın maaşı ile Ayberk’in okuttuğu altı öğrencinin bursları için 10 yıl boyunca para topladığı öne sürülmüştür. Bu yeni din kurgusunun, Hristiyanlıktaki kurtarıcı mesih inancına benzer bir Mehdi beklentisi üzerine kurulu olduğu ve bunun İslami tavır olmadığı yorumu yapılmıştır.

Soruşturmalar, Eleştiriler ve Hukuki Süreç

Ayberk’in gerçek kimliği ve iddiaları, başta gazeteci Ali Murat Güven olmak üzere çeşitli kişi ve kurumlar tarafından soruşturulmuş ve eleştirilmiştir. Güven, Ayberk’i “şarlatan” olarak tanımlamış ve onunla mücadelesini, dindar kitlelerin eleştirel bakış açısından uzak, kolay inanmaya müsait kişilik yapılarına bir ayna tutması açısından önemli bulmuştur. Güven, Ayberk’in bilimsel kaynaklarda adının geçmemesi, kitaplarındaki saçmalıklar, bilimsel yazım yeteneği eksikliği ve Türkçe sorunları gibi hususlara dikkat çekmiştir.

En çarpıcı ifşaatlardan biri, 1996 yılında bir Dinî Yayınlar Fuarı’nda yaşanmıştır. Ayberk, kitaplarını bastığı yayınevinin standında müritleriyle sohbet ederken, aynı fuarda bulunan Nobel ödüllü fizikçi Prof. Dr. Abdus Salam (Abdüssamed) ile eski dost olduklarını ve NASA’da birlikte karadelikler üzerine çalıştıklarını iddia etmiştir. Güven ve arkadaşları durumu Abdus Salam’a aktarmış, kitaplardaki iddiaları göstermişlerdir. Abdus Salam şaşkınlıkla böyle bir kişiyi tanımadığını belirtmiş ve Ayberk’i kendi standına davet etmiştir. Davet üzerine Ayberk’in çılgına döndüğü, provokasyon iddia ederek derhal standdan ayrılıp kalabalığa karışarak ortamdan sıvıştığı aktarılmıştır. Bu olay, Ayberk’in iddialarının ne kadar pervasızca olduğunun somut bir göstergesi olmuştur.

Akademik çevrelerden de Ayberk’in bilim ve din yorumlarına yönelik eleştiriler gelmiştir. Kur’an’ı bilimsel verilerle yorumlamaya çalışanların donanımına yönelik eleştirilerde, Hans von Aiberg (müstear adıyla) Halûk Nurbakı ve Ahmet Hulusi ile birlikte “azim hatalar” yapan “müfessirler(!)”e örnek gösterilmiştir. Bu kişiler, bilimsel yorumlarla işari/batini yorumları karıştırdıkları ve teori, model, senaryo gibi kavramları karıştırarak spekülasyonları “sübut etmiş bilimsel gerçekler” gibi sundukları için eleştirilmişlerdir.

Yaşar Nuri Öztürk ve Edip Yüksel’in katıldığı bir televizyon programında da Ayberk’in iddiaları tartışılmıştır. Edip Yüksel, Ayberk’in astroloji tahminlerinin bilimsellikten uzak, genel ve yanlışlanamaz olduğunu belirtmiştir. Kitaplarındaki bilimsel ve dini hatalara (örneğin “urucun” kelimesinin kökeni) işaret etmiş, bilimsel iddianın yanlışlanabilir olması gerektiğini vurgulayarak Ayberk’in iddialarının bu kriteri sağlamadığını söylemiştir. Ayberk’in özellikle 19 sayısı üzerine kurulu numeroloji teorisini eleştirmiş, sunduğu örneklerin zayıf ve seçici olduğunu belirtmiştir. Yüksel, Ayberk’in bilimsel iddialarını bağımsız laboratuvar sonuçları veya ampirik kanıtlarla destekleyemediğini, sadece “böyledir” şeklinde iddialar ortaya attığını dile getirmiştir. Ayrıca, Ayberk’in Tevbe Suresi’nin son iki ayetini Kur’an’dan çıkararak 19 sistemine uydurma çabası da eleştirilmiştir.

Ayberk ve çevresi, kendilerini eleştirenleri internet üzerinden ağır hakaretlere ve suçlamalara maruz bırakmıştır. Ali Murat Güven’e yönelik “Amerikan casusu”, “Necip Hablemitoğlu’nun katili”, “Fethullah Gülen’in baş tetikçisi”, “Azeri Yahudisi”, “gizli kâfir”, “Danıştay saldırısının baş mimarı”, “Gavur Ali Murat Güven” gibi düzinelerce suçlama ve hakarette bulunulmuştur. Bu hakaretlerin cezai karşılıkları olduğu ve Güven’in bu yazıları mahkemeye sunacağı belirtilmiştir.

Ayberk’e karşı “nitelikli dolandırıcılık” suçlamasıyla yasal süreç başlatılmıştır. 8 Haziran 2006’da Balıkesir’de eşi Mesude ve dört kişiyle birlikte gözaltına alınmıştır. İddianamede, kendisini sahte kimlikle tanıtarak ve dini inançları istismar ederek dolandırıcılık yaptığı, para topladığı iddiaları yer almıştır. Yerel mahkemenin verdiği para cezası kararı, Yargıtay 15. Ceza Dairesi tarafından bozulmuştur. Yargıtay kararında, hilenin nitelikli bir yalan olduğu, dolandırıcılığın dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle işlendiği ve bunun ağır ceza mahkemesinde yargılanmayı gerektirdiği vurgulanmıştır. Ali Murat Güven de bu davaya şikayetçi sıfatıyla müdahil olmayı düşünmüştür.

“Ali Mert- Turuz” kaynağında ise Hans von Aiberg ismi, komplo teorileri bağlamında anılmış, “Hans von Aiberg’in projeyi deşifre etmesi üzerine Kürtler ve Siyonistler birbirine girmiş” gibi bir cümle, komplo teorilerindeki akıl yürütmelerin mükemmel bir örneği olarak sunulmuştur. Bu kullanım, Ayberk figürünün sadece bir sahtekârlık vakası olmanın ötesinde, toplumsal söylemde absürt ancak yaygın komplo anlatılarının bir sembolü haline geldiğini göstermektedir.

Sonuç

Hans von Aiberg takma adını kullanan Bülent Ayberk vakası, sahte bir kimlik inşası, bilimsel ve dini kavramların popüler medya ve yayınlar aracılığıyla istismarı ve bu istismarın yol açtığı bireysel ve toplumsal zararlar açısından dikkat çekici bir olgu sunmaktadır. Edip Yüksel’in de belirttiği gibi, Ayberk’in kitaplarının 1,5 milyona yakın satışı, bu tür figürlerin toplumsal tabanda nasıl yankı bulabildiğini ve eleştirel düşünme becerilerinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

Sağlanan kaynaklar, Ayberk’in iddia ettiği profesörlük, NASA görevi, ödüller ve üniversite eğitiminin tamamen kurgu olduğunu net bir şekilde göstermektedir. Gerçek biyografisi, magazinel astrolojiden ve ofisboyluktan sahte profesörlüğe uzanan bir dönüşümü içermektedir. Bilimsel ve dini iddiaları, uzmanlarca ciddi hatalar ve tutarsızlıklar barındırmaktadır. Takipçilerinden para toplaması ve “Hanif dini” gibi yeni bir dini yapı kurma çabası, vakayı basit bir sahtekârlığın ötesine taşıyan, dini duyguları istismar eden nitelikli dolandırıcılık boyutunu ortaya çıkarmıştır.

Bu vaka, medyanın (gazeteler, televizyon, internet) bilgi yayma gücünün yanı sıra, eleştirel süzgeçten geçirilmediğinde yanlış bilgi ve istismara zemin hazırlayabileceğini göstermektedir. Dini ve bilimsel konulardaki popüler ilgi, doğruluk kontrolü yapılmayan iddiaların kolayca kabul görmesine yol açabilmektedir. Ayberk’in hukuki olarak “nitelikli dolandırıcılık”tan yargılanması, fiillerinin toplumsal etkilerinin cezai karşılığı olduğunu ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak, Hans von Aiberg/Bülent Ayberk vakası, kimlik, bilgi, medya ve inanç dinamiklerinin karmaşık etkileşimini sergileyen bir saha çalışması niteliğindedir. Bu tür vakaların anlaşılması, toplumsal bilginin nasıl inşa edildiği, yayıldığı ve eleştirel okuryazarlığın önemi üzerine düşünmek için önemli bir fırsat sunmaktadır. Akademik düzeyde, popüler kültür, medya çalışmaları, din sosyolojisi ve bilim iletişimi alanları için incelenmeye değer bir örnek olmaya devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir