BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ’NDE FEDERALİZM: TEORİ, UYGULAMA VE EMİRLİKLER ARASI GÜÇ DENGESİ
1. Giriş
Federalizm, siyaset biliminde uzun bir geçmişe sahip, karmaşık ve çok katmanlı bir yönetim biçimidir. Egemenlik ve yetkinin merkez ile birimler arasında paylaşıldığı bu devlet düzeni, özellikle çok etnikli, çok uluslu veya bölgesel farklılıkları belirgin olan toplumlarda çatışma yönetimi ve farklı kimliklerin korunması açısından önemli bir araç olarak değerlendirilir. Modern federalizmin düşünsel temellerinin Johannes Althusius’un “consociato” veya “association” kavramına kadar uzandığı kabul edilse de federal sistemler üzerine yoğun entelektüel tartışma 18. yüzyılın sonlarında Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) konfederasyondan federasyona geçiş deneyimiyle derinleşmiştir. Ancak federalizmin tarihi, eski İsrail kabileleri veya Antik Yunan şehir devletlerinin ittifakları gibi çok daha eskiye, M.Ö. 5. yüzyıla kadar gitmektedir. Bu tarihsel evrim süreci, günümüzdeki federal uygulamaların çeşitliliğini anlamak için bir zemin sunar.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), federalizmin pratik uygulamaları açısından Ortadoğu’da dikkate değer bir model sunmaktadır. 1971 yılında kurulan BAE, yedi emirliğin bir araya gelmesiyle oluşan bir federasyondur. Bu çalışma, BAE’nin federal yapısını hem teorik temelleri hem de pratik uygulamaları açısından incelemeyi amaçlamaktadır. Özellikle, emirlikler arasındaki **güç dengesi**, ekonomik kaynakların dağılımı ve siyasi otorite kullanımı gibi unsurların federal sistem üzerindeki etkilerine odaklanılacaktır. BAE modelinin, geleneksel monarşik yönetim biçimleri ile modern federal yapıları bir arada barındırması, onu siyasi yapı ve pratik yönetim açısından benzersiz kılmaktadır. Bu blog yazısı, BAE’nin **iç dengeleri** ve **emirlikler arası çatışma alanları** üzerinden federal sistemin dinamiklerini analiz ederek, bu çok katmanlı yönetim sisteminin temel yapı taşlarını detaylandıracaktır.
2. Federalizmin Tarihsel ve Teorik Temelleri
Federalizm, kökeni Latince “foedus” (ilişki veya antlaşma) kelimesine dayanan bir kavramdır. Siyaset bilimi, yönetimlerin ortaya çıkışının üç ana yolunu tanımlar: fetih, organik gelişme ve antlaşma. Federalizmin temel bir özelliği, kamusal sorumlulukların sistemdeki tüm hükümetler tarafından sözleşmeye dayalı olarak paylaşılmasıdır. Bu paylaşım, politika oluşturma, bütçe yönetimi ve hükümet faaliyetlerinin idaresinde ortak katılımı içerir ve hem resmi düzenlemelere hem de gayri resmi anlaşmalara dayanabilir. Ronald Watts, federalizmi, farklı kimliklerin korunmasını ve çeşitliliği birliğe dönüştürmeyi amaçlayan bir uzlaşı politikası olarak tanımlar “.
Antik dönemde, eski İsrail kabileleri arasında belgelenen ilk federal sistem ve M.Ö. 5. yüzyıla uzanan Antik Yunan şehir devletlerinin ligleri (Symmachia ve Sympoliteia) federalizmin erken örnekleridir. Özellikle Sympoliteia, ortak bir siyasi varlık oluştururken yerel yönetimlerin kimliklerini korumayı amaçlamasıyla modern federasyon kavramına yakındır. Modern federalizm üzerine yoğun tartışmalar 18. yüzyılın sonlarında, ABD’nin 1781-1789 arasındaki konfederasyondan federasyona geçiş deneyimiyle başlamıştır. ABD, 1787 yılında federal bir anayasayı kabul eden ilk modern federasyon olarak kabul edilir. Montesquieu gibi düşünürler, “federatif cumhuriyetler” kavramını daha çok bir savunma planı olarak ele almışlardır.
Federal sistemler, Daniel Elazar’ın dokuz ana kategori altında sınıflandırdığı gibi, farklı biçimlerde uygulanmıştır. Bu kategoriler arasında Birlik (Union), Anayasal Olarak Âdem-i Merkezi Birlik (Constitutional Confederation), Federasyon (Federation), Konfederasyon (Confederation), Federacy, Ortak Devlet (Composite State), Lig (League), Ortaklıkçılık (Commonwealth) ve Kondominyum (Condominium) yer alır. Bu çeşitlilik, federasyonu oluşturan birimlerin sayısı, büyüklüğü, kaynakları, anayasal statüleri, yetki tahsisi, vergilendirme, kurumların yapısı ve çatışma çözüm mekanizmaları gibi faktörlere dayanır. Federalizm, demokratik veya demokratik olmayan yapılarda uygulanabilir, ancak sürdürülebilirliği genellikle demokratik yapı, azınlık haklarının anayasal güvencesi ve çoğulcu yaklaşımların benimsenmesi gibi faktörlere bağlıdır.
3. Birleşik Arap Emirlikleri’nde Federal Yapının Dinamikleri
BAE, 1971 yılında İngiltere’nin Basra Körfezi’nden çekilmesinin ardından yedi yarı özerk emirliğin birleşmesiyle federal bir devlet olarak ortaya çıkmıştır. Ülkenin yapısı, **Abu Dabi’nin liderliğinde** kurulan bir federasyona dayanmaktadır. Başlangıçta altı emirlik birleşmiş, Resü’l-Hayme ise Şubat 1972’de katılmıştır. BAE’yi oluşturan yedi emirlik: Abu Dabi, Dubai, Acman, Resü’l-Hayme, Şarika, Ummül-Kayveyn ve Füceyre’dir.
Emirlikler arasında büyüklük, nüfus ve zenginlik açısından önemli farklar bulunmaktadır. **Abu Dabi**, en zengin ve en büyük petrol rezervlerine sahiptir. Dubai ve Şarika, zenginlik açısından onu takip ederken, Resü’l-Hayme ve Füceyre gibi emirlikler Abu Dabi’den gelen mali yardımlara daha bağımlıdır. Füceyre, genellikle emirliklerin en yoksulu olarak tanımlanır “.
BAE’nin federal-emirlik ilişkileri üç evrede gelişmiştir:
- Federasyonun Yaratılması (1971-1979): Federal kurumların inşa edildiği ve sorunların çözüldüğü aşama “.
- Federasyonu Kabullenme (1980-1986): Emirliklerin ulusal çıkarlar için eski yetkilerinden kısmen vazgeçtiği evre “.
- Federasyonun Olgunlaşması (1987-Günümüz): Zorlukların çoğunun aşıldığı ve çözülemeyenlerin kontrol altına alındığı aşama “.
Son yıllarda federal kurumlar güçlenmiş, sınır anlaşmazlıkları çözülmüş, merkez bankası kurulmuş ve diğer emirliklerin federal bütçeye katkıları artarak daha uyumlu bir federasyon yapısı oluşmuştur. Dış ilişkilerin birleşik yönetimi, ekonomik entegrasyon, ticari düzenlemelerin standardizasyonu ve yargı sisteminin birleştirilmesi, BAE’nin federal meşruiyetini artırmıştır.
Ancak, BAE’nin federal yapısını oluşturmaya ve sürdürmeye yardımcı olan bazı özel faktörler bulunmaktadır:
- Toplumun Homojenliği: Yerli nüfus büyük ölçüde Arap, Sünni Müslüman ve kabile kökenlidir. Ortak dini, sosyal ve ekonomik hedeflere sahip olma eğilimi ve yönetici ailelere destek, mevcut politik yapıyı güçlendirir.
- Dış Tehdit: Federasyona geçiş, dış tehditlerin etkili olduğu bir dönemde gerçekleşmiştir. Emirliklerin tekil olarak güvenliği sağlama yeteneklerinin sınırlı olduğunu fark etmeleri, birleşik bir savunma stratejisini kolaylaştırmıştır. 1979 İran Devrimi ve İran-Irak Savaşı gibi olaylar, kolektif güvenliğin önemini pekiştirmiştir “.
- Finansal Gereklilik: Emirlikler ekonomik olarak farklılık gösterir. Daha zayıf emirlikler federal finansmana bağımlı hale gelmiştir. Zengin emirlikler için bile, tek başına hareket etmenin maliyetleri, federal yapı içinde kalmanın avantajlarından daha ağır basmaktadır “.
BAE, diğer federal devletler gibi iki seviyeli bir yönetim sistemine sahiptir: birlik hükümeti ve yerel emirlik yönetimleri. Emirliklerde yönetim, **monarşik bir model** üzerine kuruludur ve iktidar miras yoluyla aile içinde aktarılır. Her emirlik, kendi geleneksel yönetimi, toprakları ve halkıyla siyasi bir birim olarak varlığını sürdürür. Bu yapı, emirliklerin yerel yetkilerini korurken, birleşik federal hükümete bazı yetkilerin devredilmesiyle bir denge sağlar.
4. BAE Federal Sisteminin Kurumsal Yapısı
BAE’nin federal hükümet biçimi ve emirlik liderlerinin geleneksel rolü, ülkeyi benzersiz kılmaktadır. Ülkenin siyasi sisteminin dikkat çekici yanı, geleneksel ve modern hükümet modellerinin bir arada bulunmasıdır.
- Federal Yüksek Konsey: Seçimle gelmeyen yedi emirlik yöneticisinden oluşur ve en yüksek federal otoritedir. Hem yasama hem de yürütme yetkisine sahiptir. Konseyin yapısı, yöneticilerin emirliklerindeki konumlarından statü almaları nedeniyle konfederal bir karaktere sahiptir. Başkan ve Başbakan Konsey tarafından seçilse de pratikte bu görevleri sırasıyla Abu Dabi ve Dubai yöneticileri üstlenir. Abu Dabi ve Dubai, federal nüfusun büyük bir kısmını oluşturdukları için Konsey’de veto hakkına sahiptirler; önemli kararlar için yedi yöneticiden beşinin onayı gerekir ve bu çoğunluğa Abu Dabi ve Dubai dahil olmalıdır “.
- Federal Ulusal Konsey (FUK): Yasama yetkisini temsil eder ancak esasen danışma yetkisine sahiptir. 40 üyeden oluşur ve üyeler emirliklere sabit bir düzene göre dağıtılır. Üyelerin yarısı seçim kurulu tarafından seçilir, diğer yarısı ise emirlik yöneticileri tarafından atanır. FUK üyeleri, kendi emirliklerini değil, **federasyon halkını bir bütün olarak temsil eder**. FUK seçimleri 2006’da başlamıştır. Seçim süreci sınırlıdır: vatandaşlar adayların sadece yarısını seçerken, diğer yarısı yönetici aile tarafından atanır. Seçmen sayısı da BAE vatandaşlarının sadece üçte birinden biraz fazlasını kapsar. Hükümet, FUK üyelerinin %50’sinin kadın olmasını zorunlu kılarak cinsiyet eşitliğini teşvik etmiştir. FUK, yasaları gözden geçirir, değişiklik önerir, bakanları çağırır ve sorgular, ancak önerilen yasaları reddetme veya yeni yasa önerme yetkisi yoktur. En önemli görevlerinden biri yıllık bütçeyi tartışmaktır.
- Yargı Sistemi: BAE’de İslam hukuku temel yasal kaynaktır. Sivil davalar federal yargı sistemine göre ele alınır, ancak Dubai ve Rasu’l-Hayme bu yapının dışındadır. Federal yargı sisteminin en üst mahkemesi Abu Dabi’deki Federal Yargıtay Mahkemesi’dir. Yargıçlar devlet başkanı tarafından atanır ve Federal Yargıtay yargıçlarının ataması FUK onayını gerektirir. Yargıtay mahkemesi, anayasa ile ilgili kararları belirleme, federal ve yerel yasaları inceleme yetkisine sahiptir. Hükümet yetkilileri tarafından işlenen ihlalleri soruşturma ve yargılama yetkisi de bulunur.
BAE yöneticilerinin karar alma yetkileri ve kısıtlama olmaksızın yönetme kabiliyetleri bağımsızlıktan bu yana sabit kalmıştır. Yönetim düzenlemeleri kalıtsaldır ve seçilmiş bir hükümet biçiminin getirileceğine dair bir işaret yoktur. Küçük ulusal nüfus, önemli mali kaynaklar ve modernizasyon programı, yönetici ailelere yüksek derecede meşruiyet kazandırmıştır. Karar alma mekanizması merkezileşmiş olsa da yönetici aileler genel toplumsal mülahazaları dikkate alarak konsensüs temelinde faaliyet göstermeye devam eder.
5. Diğer Federal Sistemlerle Karşılaştırma
BAE’nin federal yapısı, diğer örneklerle karşılaştırıldığında kendine has özellikler gösterir “:
- Yönetim Yapısı: BAE’de federal hükümet dış politika, savunma, ekonomi gibi alanlarda yetkilidir, ancak emirlikler iç işlerinde geniş yetkilere sahiptir. ABD veya Almanya gibi federasyonlarda eyaletlerin kendi yasama, yargı ve yürütme organları bulunur ve yetki paylaşımı anayasal olarak daha katıdır.
- Siyasi Katılım: BAE’de FUK danışma işlevi görür ve siyasi partiler bulunmaz; katılım hükümdarların inisiyatifindedir. İsviçre’de kantonal sistem ve doğrudan demokrasi daha etkin vatandaş katılımına olanak tanırken, Hindistan’da çok partili sistem canlı bir politik katılım sağlar.
- Ekonomik Entegrasyon ve Çeşitlilik: BAE’de emirlikler arasında büyük ekonomik gelişmişlik farkları vardır (Abu Dabi ve Dubai’nin daha gelişmiş olması gibi). Brezilya veya Rusya gibi federasyonlarda federal hükümetler bölgesel dengesizlikleri azaltma politikaları geliştirirken, BAE’de bu tür bir entegrasyon daha az belirgindir “.
- Kültürel ve Dil Çeşitliliği: BAE kültürel olarak daha homojendir, resmi dili Arapça ve nüfusun çoğunluğu Müslüman’dır. Kanada veya Belçika gibi federasyonlar ise çok dilli ve çok kültürlü yapılara sahiptir ve bu çeşitlilik federal yapılarını şekillendirir.
- Hükümetin Şeffaflığı ve Hesap Verebilirliği: BAE’de yönetimde şeffaflık ve hesap verebilirlik kısıtlıdır; düzenli seçimlerle hükümet değişikliği mümkün değildir. İsveç veya Avustralya gibi demokratik ülkelerde bu daha yüksektir.
Ortadoğu özelinde Irak ve BAE, farklı federal yapılar geliştirmiştir. Irak’ta bölgeler (özellikle Kürt Bölgesi) yüksek düzeyde özerkliğe sahipken, BAE’de emirliklerin yetkileri daha sınırlıdır. Irak’ın federal yapısı etnik ve mezhepsel çeşitliliği yönetmek için tasarlanmışken, BAE nispeten daha homojen bir yapıya sahiptir. Her iki sistem de yönetim ve entegrasyon konusunda zorluklarla karşılaşmaktadır.
6. Emirlikler Arası Çatışma Alanları
BAE’nin federal yapısı içinde emirlikler arasında, özellikle Abu Dabi’nin artan merkeziyetçi eğilimleri ve diğer emirliklerin özerklik talepleri arasında süregelen bir gerilim bulunmaktadır “.
- Erken Dönem Çatışmalar: 1970’lerin ortalarında federal politika yapımında ayrılıklar gözlemlenmiştir. Emirlikler, mevcut yetkilerinden feragat etmek istememişlerdir. Özellikle petrol politikaları konusunda Dubai ve Şarika gibi emirlikler tam özerkliklerini sürdürmek istemiş, bu durum geçici anayasanın emirliklere hidrokarbon endüstrilerini bağımsız yönetme hakkı tanıyan 23. maddesiyle de desteklenmiştir. Göç politikalarının standardizasyonu gibi konularda da bazı yerel yönetimler kaçınmıştır. 1976’daki kalıcı anayasa taslağı üzerindeki tartışmalarda, petrol gelirlerinin dağılımı (23. maddenin kaldırılması ve %25’in emirlikte kalması önerisi) anlaşmazlığa yol açmış, Dubai ve diğer emirlikler anayasayı imzalamayı reddetmiştir. Bu durum, Şeyh Zayed’in istifa tehdidine kadar varmıştır. Birlik Savunma Gücü’nün başkomutanlığına Şeyh Sultan Al-Nahyan’ın atanması (Abu Dabi) da Dubai ve Kuzey Emirlikleri tarafından Abu Dabi’nin daha fazla kontrol sağlama çabası olarak algılanmıştır. Bu olay, Dubai’nin BAE’den ayrılma tehdidinde bulunmasına neden olmuştur.
- Abu Dabi ve Dubai Anlaşmazlığı: Bu iki emirlik arasındaki çatışmalar, BAE’nin bağımsızlığından beri var olmuştur. Abu Dabi (petrol zengini) ve Dubai (ticaret ve turizm merkezi) farklı kimliklere ve önceliklere sahiptir. Dubai, bağımsızlığını koruma konusunda ısrarcı olmuş, kendi polis gücüne sahip olmuş (sonra terk etmiştir) ve Abu Dabi’nin merkeziyetçi eğilimini dengelemeye çalışmıştır. En önemli anlaşmazlık konularından biri İran ile olan ilişkidir. Dubai, İran ile yoğun ticaret yapan ana liman olarak görülürken, Abu Dabi daha çok Suudi Arabistan’a yakın İran karşıtı bir tutum sergilemiştir. Dubai liderleri ticari ilişkileri siyasi ilişkilere tercih etmiştir. Ayrıca, Abu Dabi’nin 2011 sonrası agresif dış politikası ve Libya, Yemen gibi bölgelere müdahaleleri, özellikle 2017-2021 Katar ablukası, Dubai’de gerginliğe neden olmuştur. Yemen Savaşı’nın maliyeti ve Husi füze saldırıları riski, Dubai’nin küresel imajını ve ekonomisini (turizm, ticaret, gayrimenkul) tehdit etmiştir. Dubai’nin yabancı yatırıma ve turizme bağımlılığı, onu Husi saldırılarına karşı daha hassas hale getirmiştir. Bu hassasiyetin, BAE’nin Yemen’deki operasyonlarından çekilme kararında etkili olduğu öne sürülmüştür. Şeyh Muhammed bin Raşid Al Maktum’un (Dubai Emiri) diyalog ve istikrarı tercih etme eğilimleri pekişmiştir.
- Abu Dabi ve Füceyre Anlaşmazlığı: Füceyre Emirliği, ekonomik olarak diğer emirliklere göre daha zayıf ve Abu Dabi’den mali yardımlara bağımlıdır. Füceyre Emiri Hamed bin Muhammed eş-Şarki’nin oğlu Raşid bin Hamed eş-Şarki’nin 2018’de yaptığı açıklamalar, Yemen Savaşı sebebiyle emirlikler arasında yaşanan ihtilafları gündeme getirmiştir. Raşid bin Hamed, Abu Dabi yönetiminin diğer emirlikler danışmadan kararlar aldığını ve bu kararların Füceyre’ye bağlı askerlerin Yemen’deki ölümlerine yol açtığını iddia etmiştir. Füceyre, BAE’nin petrol ihracatının yaklaşık %70’inin yapıldığı önemli bir limana sahiptir. Yemen’deki çatışmalar nedeniyle petrol taşıyıcı gemilere saldırılar, Füceyre Limanı’ndan petrol ihracat talebini azaltmış, bu durum Abu Dabi’nin Yemen savaşına müdahalesine yönelik eleştirileri artırmıştır. Füceyre, binlerce askerin Yemen’e gönderilmesi ve önemli kayıplar verilmesi nedeniyle Abu Dabi’yi asker kayıplarını gizlemekle de suçlamıştır.
- Abu Dabi ve Rasu’l-Hayme Anlaşmazlığı: Rasu’l-Hayme, başlangıçta 1971’de merkezileşmeye direnmiş, ancak 1972’de petrol kaynaklarının sınırlı olduğu ortaya çıkınca ve adaları İran tarafından işgal edilince federasyona katılmıştır. Rasu’l-Hayme, Abu Dabi’nin merkezileşmesine karşı uzun süre birincil müttefiki olan Dubai’nin 1997’de askeri güçlerini federal yapıya entegre etmesiyle bu desteği kaybetmiştir. Abu Dabi ile Rasu’l-Hayme arasındaki anlaşmazlıkların temelinde **Islah Hareketi** yer alır. Islah, Rasu’l-Hayme ve Füceyre’de güçlü bir merkeze sahip olmuştur. Bu gruplar, hanedanlardan destek alarak siyasi pozisyonlara yükselmişlerdir. Ancak 1990’lardan itibaren federal hükümetin şüphesini çekmiş, özellikle 2001 ve 2011 sonrası baskı kampanyaları başlatılmıştır. Abu Dabi, Islah’ı ve İhvan Hareketini “İran’dan daha az tehlikeli olmayan” ciddi bir tehdit olarak tanımlamış ve bu gruplara yönelik baskıyı artırmıştır. Başlangıçta bazı emirlik hanedanları Islah’ı desteklese de bu koruma sürdürülememiştir “.
- İsrail ile Normalleşme Anlaşması: 2020’de BAE’nin İsrail ile normalleşme anlaşması, ülke içinde tartışmalara yol açmıştır. Anlaşmanın diğer emirliklere sorulmadan yapıldığı iddiaları, emirlik hanedanlarının sosyal medya üzerinden Abu Dabi yönetimine mesajlar göndermesine neden olmuştur. Şarika ve Ummü-l Kayveyn emirliklerinden bazı üyelerin normalleşmeyi reddeden veya eleştiren paylaşımlar yaptığı görülmüştür. Acman Emirliğinde bile bu konuda farklı görüşler ortaya çıkmıştır.
Bu anlaşmazlıklar, emirliklerin kendine özgü siyasi, kültürel ve ekonomik çıkarlarının birbiriyle ve merkezi hükümetle olan ilişkilerinde ne derece belirleyici olduğunu göstermektedir “.
7. Sonuç
Birleşik Arap Emirlikleri’nin federal yapısı, teorik temelleri ve pratik uygulamaları arasındaki karmaşık etkileşimi ortaya koymaktadır. Bu yapı, geleneksel monarşik yönetim biçimleri ile modern federalizmi sentezleyerek **benzersiz bir siyasi sistem** oluşturmuştur. Çalışmamız, BAE’nin karşı karşıya kaldığı en önemli iç politika zorluklarından birinin, emirlikler arasındaki güç mücadelesi ve çatışma alanları olduğunu göstermiştir “.
Ekonomik kaynaklardaki eşitsizlikler, yönetimsel yetkilerin paylaşımı ve siyasi özerklik talepleri, federal hükümetin merkeziyetçi politikaları ile bölgesel idarelerin otonomi arayışları arasında sürtüşme noktaları yaratmaktadır. Özellikle **Abu Dabi’nin ekonomik ve politik baskınlığı** ile Dubai’nin bağımsız bir ekonomik varlık olarak özerklik arayışı, federasyon içinde sürekli bir çekişmeye yol açmaktadır. Petrol gelirlerinin dağılımı, bu ilişkilerde önemli bir gerilim kaynağıdır ve daha az kaynağa sahip emirlikler merkezi hükümetten daha fazla destek talep etmektedir “.
Federal hükümetin dış politika kararları da emirlikler arası çatışmaları derinleştiren bir faktör olarak öne çıkmaktadır. BAE’nin 2011 sonrası bölgesel müdahaleleri, özellikle Yemen’deki askeri varlığı ve diğer emirliklerden asker talebi hem bölgesel güvenlik politikalarında hem de ulusal birliğin korunmasında içsel çelişkiler yaratmıştır. Bu müdahalelere karşı çıkan veya etkilerinden olumsuz etkilenen emirlikler, dış politika kararlarında daha fazla söz sahibi olmayı talep ederek, federal yapının merkeziyetçilik ve özerklik arasındaki çekişmesini belirginleştirmişlerdir. İsrail ile normalleşme süreci gibi kritik dış politika meselelerindeki **açık anlaşmazlıklar**, emirliklerin bireysel çıkarlarının federasyon içindeki rolünü vurgulamıştır.
Sonuç olarak, BAE modeli, federalizmin sadece bir siyasi organizasyon şekli olmadığını, aynı zamanda bir güç ve kaynak paylaşım mekanizması ve kompleks iç politika dengelerinin yönetilmesi aracı olduğunu göstermektedir. Federalizmin BAE’deki geleceği, emirliklerin birliği ile kendi özerkliklerini koruma arasında kurabildiği **hassas dengeye** bağlıdır. Bu vaka çalışması, federalizmin pratikte nasıl işleyebileceğini ve bölgesel çatışmaların yönetimiyle nasıl iç içe geçebileceğini anlamak için zengin bir örnek sunmaktadır.