DONALD TRUMP’IN KORUMACI EKONOMİ POLİTİKALARI: ABD VE KÜRESEL TİCARETİN YENİ DÖNEMİ
Donald Trump, hem daha önceki başkanlığı döneminde hem de tekrar kazandığı son seçimlerde sürekli korumacı ekonomi politikalarından söz etmekte, ABD ekonomisinde ve küresel ticarette ABD lehine korumacı tedbirler alınması gerektiğini belirtmektedir. Trump’ın küreselleşme ve serbest ticarete karşı bir politikası olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Son dönemde, dünya kamuoyunun dikkatini çeken açıklamalarını daha da artırmıştır. Kanada ve Grönland’ı ilhak etmenin yanında Panama Kanalı ve Meksika Körfezi için de planlarını deklare etmiştir. Bunlara ilaveten Ukrayna savaşını da bitireceğini belirtmektedir.
Donald Trump ve Korumacılık
Donald Trump başkanlık görevini devraldığında Kanada’dan gelen tüm ürünlere yüzde 25 gümrük vergisi uygulayacağını duyurmuştur. Trump, yeri geldiğinde ittifak yaptığı partnerleri için bile bu tür tarifeler uygulayabileceğini sürekli ifade etmektedir.
Trump ilk başkanlık döneminde özellikle çelik ve alüminyum için gümrük vergisi uygulayacağına dair karar imzalamıştır. Bu iki metal ağır sanayinin baz malzemesidir. Otomotivden, inşaata, beyaz eşyaya, makine imalatına kadar her şeyin malzemesidir. Dünyada şu anda sanayisi güçlü ülkelere baktığımızda bu ülkelerin çelik üretiminde de öncü ülkeler olduğu görülmektedir. Halihazırda Çin, ABD’nin bir yılda ürettiği çeliği sadece bir ayda üretebilmektedir. Trump ise, ülkesinde yıllar içinde kapatılan ve atıl duruma düşen çelik fabrikalarının bir an önce tekrar açılacağının sözünü vermiştir.
8 Nisan 2016 tarihli bir haberde ise Cumhuriyetçi aday Trump çok fazla masrafı olduğu için ABD’nin NATO üyeliğini tekrar gözden geçirmesi gerektiğini ifade etmiştir. NATO ülkelerinin gayri safi yurtiçi hasılalarının en az yüzde 2’sini savunmaya harcamalarını daha ciddiye almaları için kampanya yürüten ve kendileri bütçelerinin 3,61’ini verirken, Almanya’nın sadece %1,19 ayırdığını ve bunun adil olmadığını belirten Trump, ABD’den “istifade eden” devletlere karşı önlemler alınacağının işaretini daha önce vermiştir.
08.03.2018 günü Beyaz Saray’da düzenlenen basın toplantısında çelik ve alüminyuma yönelik tarifelerle ilgili karar açıklanmış, bu karara göre Kanada ve Meksika dışındaki ülkelere yüzde 25 çeliğe, yüzde 10 alüminyuma olmak üzere gümrük vergisi uygulaması yapılacağı açıklanmıştır.
Ülkesinin ithal ettiği çelik ve alüminyum ürünlerine milli güvenlik gerekçesiyle ek gümrük vergisi getirme planlarını devreye almak isterken müttefik ülkelere uygulanan tarifelerde farklı bir yaklaşım sergileyebileceğini belirtip sonrasında Avrupa Birliği’nin en büyük ekonomisi Almanya’yı hedef almıştır. Trump’ın Almanya ile ilişkilerinde gergin bir tutum sergilediği gözlemlenmiştir. Almanya ziyaretinde Merkel’in elini sıkmaktan özellikle kaçınması kameralara yansımış, neredeyse yüz yüze gelmemek için özel çaba sarfetmiştir.
2006 yılında NATO ülkeleri gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) milli savunmaya harcanacak yüzdesi olarak %2’lik bir kural üzerinde anlaşmışlardır. ABD’yi bir kenara bırakırsak, 27 NATO üyesi ülkenin toplam savunma bütçeleri Washington’un yarısını bulmamaktadır. Bir yandan ABD, 11 Eylül sonrası savunma bütçelerini sürekli artırırken, diğer yandan Avrupa’da süregelen ekonomik kriz savunma bütçelerini aşağıya çekmektedir. 2014’te yapılan NATO Zirvesi’nde üye ülkelerin 2024’e kadar savunma harcamalarını milli gelirlerinin en az yüzde 2’sine çıkartılması kabul edilmiştir.
2024’e gelindiğinde Trump söylemlerinin dinamiklerini şöylece sıralamak mümkündür:
Sanayileşmiş Bölgelerdeki ABD Ticaret Politikaları
ABD’nin sanayileşmiş bölgelerinde, özellikle Orta Batı eyaletlerinde, imalat sektöründeki iş kayıpları ve ekonomik durgunluk, Trump’ın korumacı politikalarının temel motivasyonlarından biridir. Bu bölgelerdeki seçmenler, işlerini ucuz ithalat ve üretimin denizaşırı ülkelere kaydırılması nedeniyle kaybettiklerine inanmışlardır. Trump, bu seçmen tabanının desteğini kazanmak için ithalat tarifeleri ve ticaret anlaşmalarının yeniden müzakere edilmesi gibi korumacı önlemleri savunmuştur. Bu söylemler karşılık bulmuş ve 2024 ABD başkanlık seçimlerinde, Orta Batı eyaletleri olarak bilinen bölgede Illinois ve Minnesota’da Demokrat Parti adayı Kamala Harris; Ohio, Iowa, Missouri, Wisconsin, Michigan, Indiana, North Dakota, South Dakota, Nebraska, Kansas eyaletlerinde Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump kazanmıştır. Özellikle sanayileşmiş eyaletlerdeki bu sonuçlar, seçmenlerin ekonomik politikalar ve iş güvencesi konusundaki endişelerinin etkili olduğunu düşündürmektedir.
Trump’ın korumacı politikaları, iç siyasi dinamikler ve popülist söylemlerle ilişkilidir. Küreselleşmenin olumsuz etkilerini hisseden işçi sınıfı ve mavi yakalı çalışanlar, Trump’ın korumacı söylemlerine destek vermiştir. Bu politikalar, Trump’ın seçmen tabanını konsolide etme ve siyasi desteğini artırma stratejisinin bir parçası olarak görülebilir.
ABD-Çin Ticaret Açığı
Trump yönetimi, ABD’nin özellikle Çin ile olan ticaret açığını azaltmayı hedeflemektedir. Aslında bütün söylemlerinin altında Çin’in yattığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu amaçla, Çin’e karşı yüksek tarifeler uygulayarak Amerikan üreticilerini korumayı ve yerli üretimi teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Bu politikalar, ekonomik milliyetçilik ve “Önce Amerika” sloganı etrafında şekillenmektedir. Dolayısıyla, Çin gibi yükselen ekonomilerin küresel ticaretteki artan payı ve Çin ile olan ticaret açığına karşı bir “Ekonomik Milliyetçilik” tepkisi altta yatan bir dinamik olarak değerlendirilebilir. Çin’in 2024 yılında yaklaşık 1 trilyon dolarlık ticaret fazlası vermesi ve küresel üretimdeki payının %27’ye yükselmesi, ABD’nin ekonomik ve stratejik çıkarları açısından bir tehdit olarak algılanmaktadır.
Aşağıda, ABD’nin Çin ile olan ticaret açığını yıllara göre sınıflandıran bir tablo bulunmaktadır.
Yıl | Ticaret Açığı (Milyar Dolar) | Açıklama |
---|---|---|
2017 | 375,5 | Ticaret açığı yüksek seviyelerde, Trump’ın korumacı politikalarının başlangıcı. |
2018 | 382 | Tarifelere rağmen ticaret açığı artmaya devam etti. |
2019 | ~345 | Ticaret savaşı ve tarifelerin etkisiyle düşüş görüldü. |
2020 | ~310 | Pandemi etkisiyle ticaret hacminde daralma yaşandı. |
2021 | ~355 | Pandemi sonrası toparlanma ve ithalatın hızlanmasıyla ticaret açığı yeniden arttı. |
2022 | ~382 | Yüksek enerji fiyatları ve ithalat artışı ticaret açığını yeniden genişletti. |
2023 | 400+ | Rekor seviyelere yaklaşan ticaret açığı; Çin’in küresel üretimde %27 paya ulaşması. |
2024 | ~400-420 | Çin’in toplam ticaret fazlasının 1 trilyon dolara ulaşması ve ABD’nin dengesizlik endişelerinin artışı. |
Bu tehditler, ekonomik, jeopolitik ve sistemik düzeylerde analiz edilebilir:
Ekonomik Tehditler
Ticaret Dengesizliklerinin Derinleşmesi
Çin’in ticaret fazlasının büyümesi, ABD’nin ticaret açığını daha da genişletmektedir. ABD, özellikle Çin’den gelen düşük maliyetli ürünlere bağımlıdır ve bu durum, ABD’nin yerel üretim kapasitesini baskı altına almaktadır. Bu dengesizlik, ABD’nin ithalatını artırırken ihracatını sınırlı tutmasına neden olarak ekonomik büyüme üzerinde baskı oluşturmaktadır.
Küresel Tedarik Zincirlerinde Çin’in Dominasyonu
Çin’in küresel üretimdeki %27’lik payı, kritik tedarik zincirlerinde Çin’e bağımlılığı artırmaktadır. Bu, ABD’nin teknoloji, ilaç ve enerji sektörleri gibi stratejik sektörlerde rekabet gücünü azaltmaktadır. Tedarik zincirindeki bu bağımlılık, ABD’nin ekonomik güvenliğini tehdit etmekte, yarı iletkenler veya nadir toprak metalleri gibi kilit kaynaklar üzerindeki Çin kontrolü, ABD’nin teknoloji geliştirme kapasitesini sınırlamaktadır. ABD, tedarik zincirlerini Çin’den uzaklaştırarak üretimi kendi sınırlarına veya müttefik ülkelere taşıma niyetindedir. “Arkadaş-shoring” gibi politikalar, bu stratejinin bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Doların Küresel Rezerv Para Statüsüne Meydan Okuma
Çin, ticaret fazlasını Yuanı uluslararasılaştırmak ve rezerv para statüsü için kullanmak istemektedir. Bu, doların küresel finansal sistemdeki baskın rolüne meydan okumaktadır. ABD’nin dış borçlanma maliyetlerini artıracak bu durum, uzun vadede ABD’nin finansal üstünlüğünü zayıflatacaktır.
Jeopolitik Tehditler
Çin’in Artan Ekonomik Gücünün Stratejik Kullanımı
Ticaret fazlası, Çin’e daha fazla ekonomik kaynak sağlayarak “Kuşak ve Yol Girişimi” gibi projelerin finansmanını artırabilir. Bu, Çin’in etki alanını genişletmesine ve ABD’nin Asya-Pasifik’teki stratejik çıkarlarını tehdit etmesine yol açabilir. Altyapı projeleri ve kalkınma yardımları yoluyla gelişmekte olan ülkelerdeki nüfuzunu artırarak, bu ülkeleri ABD yerine Çin’le iş birliğine yönlendirebilir.
Teknoloji ve Askeri Rekabette Avantaj
Çin, ticaret fazlasını ileri teknoloji araştırmalarına ve askeri harcamalara yönlendirerek ABD ile olan teknolojik rekabeti hızlandıracaktır. Örneğin, yapay zeka, kuantum teknolojisi ve hipersonik silahlar gibi alanlarda Çin’in liderliği, ABD’nin stratejik üstünlüğüne meydan okuyacak, artan ekonomik gücü ile Çin, daha geniş bir askeri bütçe sağlayacak ve Güney Çin Denizi gibi bölgelerde daha agresif bir duruş sergileyebilecektir.
Sistemik Tehditler
Küresel Ekonomik Sistemde Denge Değişimi
Çin’in artan ticaret fazlası ve üretim kapasitesi, küresel ekonomik sistemdeki ABD merkezli dengenin değişmesine neden olabilir. Çin, uluslararası ticaret kurallarını ve kurumlarını kendi lehine yeniden şekillendirme gücüne sahip olabilir. Örneğin, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi platformlarda Çin’in artan etkisi, ABD’nin küresel ticaret politikalarını kontrol etme kapasitesini sınırlandırabilir.
Yeni Bloklaşma Dinamikleri
Çin, BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) gibi oluşumlar aracılığıyla gelişmekte olan ülkelerle alternatif bir ekonomik blok oluşturmaktadır. Bu blok, ABD’nin Batı merkezli kurumlarını (IMF, Dünya Bankası gibi) ileri zamanlarda zayıflatabilme potansiyeli taşımaktadır. Buna karşın ABD, Japonya, Güney Kore ve Avrupa Birliği ile stratejik ortaklıkları derinleştirerek Çin’in artan ekonomik gücüne karşı bir denge oluşturabilmeyi gözetmektedir.
Daha önce Küresel Çip Pazarı üzerine yazdığımız yazılarımızda belirttiğimiz üzere ABD, küresel çip pazarında öncü firmalardan Tayvan’lı Taiwan Semiconductor Manufacturing Company Limited (TSMC) gibi Intel Corporation, Samsung Electronics Co., NVIDIA Corporation, Qualcomm Incorporated, Advanced Micro Devices, Inc. (AMD), Broadcom, Micron Technology gibi firmalara ülkelerinde üretim yapmaları için muazzam teşvikler vermektedir. ABD, yapay zeka, yeşil enerji ve yarı iletkenler gibi stratejik sektörlerde yatırımları artırarak Çin’e bağımlılığı azaltmak ve rekabet gücünü sürdürebilmek istemektedir.
Sonuç
Donald Trump’ın korumacı ekonomi politikaları, sanayileşmiş bölgelerdeki istihdam kaybı, ticaret açıkları, küresel ekonomik dengesizlikler ve iç siyasi dinamikler gibi çeşitli faktörlerin bir araya gelmesiyle şekillenmiştir. Bu politikaların kısa vadede bazı ekonomik avantajlar sağladığı, ancak orta ve uzun vadede küresel ekonomide dengesizliklere ve belirsizliklere yol açabileceği yönünde değerlendirmeler bulunmaktadır. Bu politikalar, kısa vadede ABD’nin yerli üretimini artırma ve ticaret açığını azaltma potansiyeli taşırken, uzun vadede küresel ekonomik dengesizlikleri derinleştirme riskini beraberinde getirmektedir.
Trump’ın bu stratejileri, hem ulusal hem de küresel düzeyde önemli tartışmalara yol açmaktadır. Korumacı politikaların ekonomik büyüme ve enflasyon üzerindeki etkileri de dikkate değerdir. Örneğin, 2024 yılında enflasyon %2,9’a yükselmiş, ancak çekirdek enflasyon %0,2 ile sınırlı kalmıştır. Bu durum, Trump’ın tarifeler ve göçmenlik kısıtlamaları gibi politikalarının enflasyonist baskılar yaratabileceğine dair endişelere yol açmıştır. Bütün medyatik çıkışlarının arkasındaki asıl temel dinamik kendisine sürekli sufle edilen Çin ile olan stratejik rekabettir.