batı sahra sorunu

POLİSARİO CEPHESİ VE BATI SAHRA SORUNU: KUZEY AFRİKA’NIN ÇÖZÜMSÜZ JEOPOLİTİK DİLEMMASI

Giriş

Batı Sahra, Afrika kıtasının son sömürge coğrafyası olarak bilinmekle birlikte, statüsü belirsizliğini koruyan ve uluslararası ilişkilerde önemli bir yer tutan karmaşık bir jeopolitik sorundur. Onlarca yıldır devam eden bu çatışmanın merkezinde, bölgenin bağımsızlığını savunan ayrılıkçı bir örgüt olan Polisario Cephesi (İspanyolca: Frente Popular de Liberación de Saguía el Hamra y Río de Oro) yer almaktadır. Batı Sahra’nın İspanyol sömürgeciliğinden kurtulmasının ardından, Fas’ın bölge üzerinde tam egemenlik iddia etmesiyle başlayan gerginlik, Polisario Cephesi’nin kendi kaderini tayin hakkı talebiyle silahlı bir mücadeleye dönüşmüştür.

Bu makale, Polisario Cephesi’nin tarihi gelişimini, ideolojik temellerini, uluslararası ilişkilerini ve Batı Sahra sorununa ilişkin son dönemdeki çatışmaları ve insani boyutları ele almayı amaçlamaktadır. Bu uzun süreli anlaşmazlığın tarihsel, siyasal, yapısal ve hukuksal boyutları incelenerek, bölgenin uluslararası alandaki mevcut durumu ve çözüm arayışları değerlendirilecektir.

Polisario Cephesi’nin Doğuşu ve Tarihsel Arka Plan

Polisario Cephesi’nin temelleri, Batı Sahra’nın yerli göçebe halklarından Sahravilerden oluşan güçlerin, komşu Moritanya’da üslenerek Batı Sahra’daki İspanyol denetimine karşı verdikleri mücadeleye dayanmaktadır. El Veli Mustafa Seyyit ve İbrahim Ghali’nin önderliğindeki topluluklar, bölgenin İspanyol Sahrası olarak bilinen koloni düzeninden kurtulmasını hedeflemiştir. Bu mücadele başlangıçta Fas topraklarında destek bulamayınca, Moritanya’da gizli toplantılar düzenlenmiş ve 10 Mayıs 1973 tarihinde Polisario Cephesi’nin kuruluşu ilan edilmiştir.

Batı Sahra, 1975 yılına kadar İspanyol sömürgesiydi. İspanya’nın 1976’da bölgeden çekilmesini öngören Madrid Anlaşmaları ile Fas ve Moritanya bölgeyi kendi aralarında paylaşmıştır. Ancak Uluslararası Adalet Divanı (UAD), 1975’te Fas veya Moritanya’nın Batı Sahra üzerinde bölgesel egemenliğe sahip olmadığına karar vermiştir. Birleşmiş Milletler (BM) de Madrid Anlaşmalarını tanımamış ve 2002 yılında BM Hukuk İşleri Ofisi, sömürgeci güçlerin bir ülkenin anahtarlarını diğerine basitçe devredemeyeceğini açıkça belirtmiştir. Bu süreçte Polisario Cephesi, BM tarafından Sahravi halkının tek meşru temsilcisi olarak tanınmış ve 1976 yılında Cezayir’den sürgünde Sahra Arap Demokratik Cumhuriyeti (SADC) adında bağımsız bir devletin kurulduğunu ilan etmiştir.

1979 yılında Moritanya, Polisario Cephesi ile barış anlaşması imzalayarak işgal ettiği Batı Sahra topraklarından çekilmiş ve SADC’yi tanımıştır. Bunun üzerine Fas, Moritanya’nın bıraktığı bu bölüme tek taraflı olarak el koymuştur. Fas, gelecekteki saldırıları önlemek amacıyla 1980 ile 1987 yılları arasında yaklaşık 2.700-kilometre uzunluğunda, yoğun mayınlı ve devriye gezen bir kum duvarı (Berm) inşa etmiştir. 1991’deki ateşkes anlaşmasına gelindiğinde, Fas Atlantik Okyanusu boyunca uzanan Batı Sahra’nın üçte ikisinden fazlasının kontrolünü ele geçirmişti.

İdeoloji ve Uluslararası İlişkiler

Polisario Cephesi’nin ideolojisi, kuruluşunda benimsediği Sahra milliyetçiliği temelinde Batı Sahra’nın bağımsızlığını sağlamayı hedeflemiştir. Bu bağlamda, o dönemde dünya üzerinde güçlü bir etkisi olan Marksizm’in kendi kaderini tayin hakkı ve ulusal kurtuluş gibi kavramlarına odaklanmışlardır. Ancak 1970’lerden itibaren, özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, Polisario Cephesi Marksizm’e atıfta bulunan maddeleri anayasasından çıkarmış ve serbest piyasayı destekleyerek sosyal demokrasi ve demokratik sosyalizmi benimsemeye yönelmiştir. Cephe, Sahra halkı içerisindeki tüm ideolojik eğilimleri bünyesinde toplamayı amaçladığını ilan etmiş ve Pan-Afrikanizm ile Arap milliyetçiliği gibi ideolojiler de etkili hale gelmiştir.

Batı Sahra sorununa yönelik iki temel vizyon bulunmaktadır. Rabat yönetimi, Batı Sahra’da Fas egemenliği altında genişletilmiş bir özerklik teklif ederken, Polisario Cephesi ise bölgenin kaderini belirlemek için bir referandum çağrısında bulunmaktadır. Fas, bölgenin tarihi bağlar nedeniyle kendi toprak bütünlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğunu savunsa da Uluslararası Adalet Divanı bu bağların toprak üzerinde mülkiyet hakkı doğurmadığına hükmetmiştir.

Uluslararası alanda SADC, 43 ülke tarafından tanınmakta ve Afrika Birliği’nin (AU) tam üyesidir. Fas, SADC’yi AU üyesi olarak tanıdığı gerekçesiyle 1984 yılında Afrika Birliği Örgütü’nden çekilmiş, ancak 2017’de yeniden birliğe dahil olmuştur. Fas’ın bu geri dönüşü, Afrika kıtasındaki izolasyonunun Batı Sahra üzerindeki iddialarını meşrulaştırmada yardımcı olmadığını fark etmesiyle gerçekleşmiş ve Fas, kıtadaki siyasi ve ekonomik ayak izini genişleterek daha fazla destek sağlamayı hedeflemiştir.

Polisario’nun ana destekçisi ve sarsılmaz müttefiki olan Cezayir, Fas’ın Batı Sahra‘yı tamamen kendi egemenliğine alma çabasını baltalamıştır. Cezayir, 1973’te Polisario’ya İspanyol sömürge yönetimine karşı bağımsızlık mücadelesinde sınırlı destek vermiş, ancak Fas’ın 1975’teki Batı Sahra’yı ilhak etmesiyle Polisario’nun tam desteğini arkasına almıştır. Cezayir, Batı Sahra’ya verdiği desteği tüm haklı davalara destek verme politikasına bağlamakta ve bu durumun Afrika Birliği’nin de desteklediği sömürgecilikten miras kalan sınırların ihlal edilmemesi ilkesiyle uyumlu olduğunu belirtmektedir. Polisario Cephesi’ne yoğun askeri ve ekonomik destek sağlamakta, Tinduf’taki mülteci kampları SADC tarafından yönetilmekte ve Cezayir tarafından korunmaktadır.

ABD’nin pozisyonu karmaşıktır. Başkan Donald Trump, Aralık 2020’de Fas’ın İsrail ile normalleşmesi karşılığında, uluslararası hukuka aykırı şekilde Fas’ın Batı Sahra üzerindeki egemenlik iddiasını tek taraflı olarak tanımıştır. Bu kararın ağırlığı ve önemi, imzalayan ülkenin bir süper güç ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) daimî üyesi olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu tanıma, BM, Avrupa Birliği (AB) ve Afrika Birliği (AU) tarafından derhal reddedilmiş, Batı Sahra’nın kendi kaderini tayin hakkını ve tüm BM kararlarını ihlal ettiği vurgulanmıştır. Önceki ABD yönetimleri (Bill Clinton, George Bush, Barack Obama) ise bölgede özerk yönetim inisiyatifini desteklemişlerdir. Joe Biden yönetimi bu tanımayı henüz geri çekmemiştir. Fas’ın güney illerine yönelik bir finansman hattıyla ABD, 2015 yılından bu yana Mali Harcama Yasası çerçevesinde Fas’ı desteklemektedir.

Uluslararası toplumun büyük çoğunluğu ABD’nin kararını memnuniyetle karşılarken, bazıları endişe duymuştur. Türkiye, Batı Sahra konusunda siyasi çözümü desteklediğini beyan etmiştir. Birçok ülke (Azerbaycan, Bahreyn, Orta Afrika Cumhuriyeti, Komorlar, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Çad, Cibuti, Ekvator Ginesi, Gabon, Gambiya, Haiti, Ürdün, Kuveyt, Liberya, Umman, Katar, São Tomé ve Príncipe, Suudi Arabistan, Senegal, Sierra Leone, Yemen (Hadi Hükümeti) ve BAE) Fas’a desteklerini iletmiştir. Buna karşılık, Mısır, Moritanya, Rusya ve İspanya ise her iki tarafa da ateşkes çağrısı yapmıştır.

Çatışmaların Seyri ve İnsan Hakları Boyutu

1991 yılında BM aracılığıyla imzalanan ateşkes anlaşması, siyasi ve diplomatik çözümlerin kapısını açmış olsa da Polisario Cephesi, ABD’nin kararını açıklamasını beklemeden bu anlaşmayı defalarca ihlal ettiğini deklare edip taciz ve provokasyonlarda bulunmuştur. 2020 yılının ortalarında, Sahra’lı barışçıl protestocuların Fas işgali altındaki Batı Sahra’yı Sahra altı Afrika’ya bağlayan tartışmalı bir yolu kapatmasıyla Fas ile Sahra Cumhuriyeti arasındaki gerilim derinleşmiştir. 13 Kasım 2020’de Fas, Guerguerat yakınlarındaki protestocuları temizlemek ve malların ve insanların serbest dolaşımını yeniden sağlamak için askerden arındırılmış tampon şeridine askeri bir operasyon başlatmıştır. Polisario Cephesi ise Fas askeri operasyonunun 1990’ların ateşkes anlaşmalarını ihlal ettiğini belirterek BM’yi müdahaleye çağırmış ve aynı gün Fas’a savaş ilan etmiştir. Bu, 1991’den bu yana bölgedeki ilk büyük çatışma olmuştur.

Polisario Cephesi, on yıllardır süren siyasi çıkmazdan duyduğu hayal kırıklığı nedeniyle 2020’deki Guerguerat olayının ardından aktif direnişe geri dönme kararı almıştır. Bu silahlı tırmanış, askeri güç dengesizliğinin farkında olan Polisario için bir işgali sona erdirmekten ziyade, unutulmuş davaya yeniden uluslararası ilgi çekmek ve halkın hayal kırıklığını gidermek için taktiksel bir hamle olarak değerlendirilmektedir. Sahraviler, kendi kaderini tayin arayışındaki ilerleme eksikliği ve Fas’ın referandumu engellemesi ile bölgenin doğal kaynaklarını (fosfat, balıkçılık, petrol ve gaz) sömürmesinden derin hayal kırıklığı duymaktadırlar. Doğal kaynakların sistematik sömürüsü, Sahraviler tarafından Fas işgalinin temel nedeni olarak görülmektedir.

Batı Sahra meselesi, aynı zamanda ciddi insan hakları endişelerini de barındırmaktadır. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), Sahravi insan hakları ve bağımsızlık yanlısı aktivist Sultana Khaya’nın evinin Kasım 2020’den bu yana Fas güvenlik güçleri tarafından ağır polis gözetimi altında tutulduğunu ve ailesiyle birlikte ev hapsinde tutulduğunu ortaya koymuştur. Bu örgütler, videolarla belgelenen cinsel saldırı ve ev baskınları gibi ihlallere dikkat çekmiştir.

Uluslararası Af Örgütü, Faslı güvenlik güçlerinin bazı durumlarda insan hakları savunucularını tutukladığını ve kötü muameleye maruz bıraktığını belirtmektedir. Ancak, Polisario komutası altındaki SADC güçleri de aktivistleri ve eleştirmenleri “ihanet”le suçlayarak tutuklamıştır. Fas makamları, bağımsız insan hakları gruplarına bölgeye erişimi engellemektedir. Uluslararası Af Örgütü, BM Güvenlik Konseyi’ni, BM barış gücü misyonu MINURSO’yu insan hakları bileşeniyle güçlendirmeye ve Tinduf’taki mülteci kamplarında da insan hakları izlemesi yapmaya çağırmaktadır.

BM, Fas ile Polisario Cephesi arasındaki Batı Sahra sorununu 30 yıldır atadığı 8 diplomatla çözememiştir. Yeni BM Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, 6 Ekim 2021’de göreve atanmış, ancak önceki temsilcilerin çabaları sonuçsuz kalmıştır. Bu durum, uzun süreli bir siyasi durgunluğa yol açmış ve bölgedeki siyasi çözüm arayışlarını çıkmaza sokmuştur.

Sonuç

Batı Sahra sorunu, İspanyol sömürge yönetiminin sona ermesinden bu yana devam eden, derin tarihi kökleri olan ve uluslararası toplumun çözmekte zorlandığı karmaşık bir anlaşmazlıktır. Fas’ın bölge üzerindeki egemenlik iddiaları ile Polisario Cephesi’nin kendi kaderini tayin hakkı ve tam bağımsızlık talebi arasındaki uçurum, çatışmanın devam etmesindeki temel dinamiktir. ABD’nin Fas’ın egemenliğini tanıması gibi tek taraflı adımlar, uluslararası hukuku ve BM kararlarını ihlal etmekle kalmayıp, bölgedeki gerilimi daha da artırma potansiyeli taşımaktadır.

Bu çatışmanın çözümü, yalnızca bölgesel istikrar için değil, aynı zamanda uluslararası hukukun üstünlüğü ve insan haklarının korunması açısından da kritik öneme sahiptir. BM’nin siyasi çözüm çabaları ve özellikle kendi kaderini tayin referandumu üzerindeki taahhütleri hala devam etse de bu süreç otuz yıldır bir ilerleme kaydedememiştir. Göz ardı edilen insan hakları ihlalleri, aktivistlere yönelik baskılar ve doğal kaynakların sömürülmesi gibi sorunlar, uluslararası toplumun daha aktif ve şeffaf bir rol üstlenmesini gerektirmektedir.

Batı Sahra, Afrika’nın son sömürgesi olarak kalmaya devam ederken, bu meselenin uluslararası hukuk çerçevesinde, adil ve kalıcı bir siyasi çözüme kavuşturulması, tüm bölgenin gelecekteki istikrarı ve güvenliği için hayati önem taşımaktadır. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler’in daha etkin bir ara buluculuk mekanizması oluşturması ve insan hakları izlemesini güçlendirmesi, sorunun barışçıl yollarla çözülmesine önemli katkılar sağlayacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir