Wall Street’i İşgal Et Hareketi ve Etik Finans: Küresel Ekonomide Adalet Arayışı

WALL STREET İŞGAL ET HAREKETİ VE ETİK FİNANS: FİNANS DÜNYASININ VİCDAN MUHASEBESİ

Giriş: Wall Street’in Kalbinde Başlayan Direniş

2011 yılının Eylül ayında, New York’un finans merkezi Wall Street’in kalbinde başlayan Occupy Wall Street (Wall Street’i İşgal Et) hareketi, kısa sürede tüm dünyada yankı buldu. “Biz %99’uz” sloganıyla yola çıkan aktivistler, gelir adaletsizliği, kurumsal açgözlülük, etik dışı finans uygulamaları ve ekonomik eşitsizliğe dikkat çekerek tarihe geçti. Bu blog yazısında, Wall Street İşgal Et hareketinin çıkış nedenlerinden, hareketin finans sektöründeki etik tartışmalara nasıl zemin hazırladığına kadar kapsamlı bir bakış sunacağız. Ayrıca etik finans kavramını, neden önemli olduğunu ve sürdürülebilir bir ekonomi için hangi adımların atılması gerektiğini de ele alacağız.

21. yüzyılın başladığı günler, kapitalist sistemin serpilip büyüdüğü topraklarda “adalet ve eşitlik” isteyen yığınlar tarafından protesto edilip, yeni bir toplum düzeninin talep edildiği günler olarak not edilmiştir. Her toplumsal ve sosyal olay gibi bu hareketin altında yatan dinamikler de dünden bugüne oluşmuş değildir.

Toplumsal dinamikler bireylerin birbirleri ile finansal ilişkilerinde ahlâki olması için baskı yapmıştır. Bu dinamikler içinde dinin rolü büyüktür. 20. yüzyılda daha çetrefil hale gelen finans enstrümanları etik finansman kavramının daha çok gündeme gelmesine sebep olmuştur.

2008 Mortgage krizi ile bankacılık ve finansal krizlerin nüksetmesi, geleneksel finans ve bankacılık sisteminin karmaşıklığını ve kırılganlığını ortaya çıkarmıştır. Nitekim, kısmen etik ve ahlâki sorunların yanı sıra ekonomik birimlerin finansman sistemiyle bağlantılı eksiklikleri de gözlemlenmiştir.  Bilgide belirli bir şeffaflığa dayanan geleneksel sistem, kredi sistemi ve menkul kıymetleştirme yoluyla borçlanmayı teşvik etmektedir.  Bu sistemde, kaldıraçlı ticaret, açığa satış ve spekülasyon yoluyla kârın maksimize edilmesi, finans ve bankacılık faaliyetlerinde etik bir bozulmaya yol açmıştır ve açmaya devam etmektedir.

Açgözlülük, yolsuzluk ve bilgi asimetrisi gibi etik olmayan uygulamalar, finansal kurumların ve piyasa katılımcılarının davranışlarını karakterize etmektedir. İlaveten reel yatırım operasyonlarına karşı spekülatif hareketler artmıştır. Sermaye piyasasında gözlemlenen başarısızlıklar ve çarpıklıklar, disiplinsizlik, şeffaflık ve finansal aracılık rolünde etik eksiklik ve bir bilgi asimetrisi sorunu ortaya koymaktadır.

Hareketin Doğuşu

1999’un Kasım ayında binlerce gösterici tarafından Seattle’da gerçekleştirilen ve DTÖ toplantısını engelleyerek sembolik ama önemli bir başarı kazanan küresel kapitalizm karşıtı hareket, küreselleşme karşıtı protestoların ve hareketin öncüsü olmuştur.

2000’li yılların başında Washington, Prag, Cenova ve Quebec gibi şehirlerde Seattle protestosuna benzer toplumsal hareketler IMF, Dünya Bankası, G8 gibi uluslararası kuruluşlara yönelik olarak gerçekleştirilmeye devam etmiş ve bu eylemlerin çıkış noktasını Küresel Adalet Hareketi (KAH) oluşturmuştur.

11 Eylül’den sonra Küresel Adalet Hareketi eylemcileri yeni bir evreye geçmiş, başarıya ulaşmak için sadece protesto değil, çözüm de ortaya koyma gereğinden hareketle dünyanın çeşitli bölgelerinde bölgesel, ulusal ve yerel forumlar düzenlemişlerdir. Wall Street İşgali (WSİ), farklı bir hareket olarak ortaya çıksa da KAH’ın forum odaklı ikinci evresini sonlandırarak üçüncü evreye işaret etmiştir.

Wall Street’i İşgal Et” hareketi, 17 Eylül 2011’de Amerikan borsasının kalbinin attığı Wall Street’te, Kanadalı aktivist grup Adbusters tarafından başlatılan zengin ve yoksulların gelir dağılımındaki adaletsizliği, sosyal eşitsizliği, işsizlik ve kapitalist ekonomik politikaları ve şirketlerin ABD yönetimi üzerindeki nüfuzunu protesto etmek amacıyla başlatılmış bir harekettir.

En zengin yüzde 1’lik kesimin ülke gelirinin yüzde 35’ine sahip olduğuna dikkati çeken ve kendilerini geriye kalan ”yüzde 99” olarak niteleyen protestocuların hedefi finans sektörü, büyük Amerikan şirketleri ve lobilerdir. Hedef finans sektörü olunca, protestocular da finansın kalbi Wall Street’i kendisine mekân olarak seçmiştir. Protestolar Aşağı Manhattan’dan çıkıp, ülke çapındaki kentlere ve kasabalara yayıldıkça, şirketlerin açgözlülüğüne ve ekonomik eşitsizliğe karşı öfkenin gerçekliği ve derinliği ortaya çıkmıştır.

Mısır ve Tunus’taki halk ayaklanmalarından ilham alan “Wall Street’i İşgal Et” hareketi, en zengin %1’in küresel ekonominin kurallarını nasıl yazdığını ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. Sokak eylemleriyle ABD’nin pek çok yerine yayıldıktan sonra, sosyal paylaşım siteleri üzerinden dünyanın çeşitli yerlerinde de örgütlenen ve geçen 15 Ekim’i küresel protesto günü ilan eden hareket, Arap Bahar’ından da etkilenmiştir.

Resmi olarak 17 Eylül 2011’de başlayan işgal hareketi, son 40 yılda Amerika Birleşik Devletleri’nde aşırı protesto taktiklerini kullanan en önemli sosyal hareket ve kolluk kuvvetlerine önemli bir meydan okuma oluşturmuştur. 9 Ekim 2011 itibarıyla 82 ülkeden 95 şehirde “İşgal Et” eylemleri düzenlenmiş, Ekim 2012’de ise Antarktika dışında işgal eylemi düzenlenmeyen kıta kalmamıştır.

Eylemler barışçıl olmuş ve eylemcilerin çoğunluğunu eğitimli gençler oluşturmuştur. Protestocuların sloganlarından bazıları “Biz %99’uz”, “% 99’a yardım ve milyonerlere vergi”, “Bankalar kurtarıldı, biz satıldık” şeklindedir. Eylemler tüm ABD’ye yayılmıştır.

Eylemin büyüklüğüne rağmen büyük medya kuruluşlarında fazla yer almamış ve zaman zaman bu kuruluşlar tarafından kötü gösterilmek için eylemcilere Nazi, Komünist, seks bağımlısı gibi sözler sarf edilmiştir.

Hareket, bir finansal, ekonomik kriz değil, aynı zamanda sosyal bir kriz, iklim krizi, enerji krizi gibi çok geniş bir alanı kapsayan bir kriz, başka bir değişle bir uygarlık krizi olarak değerlendirilse de aslında küresel finans ahlaksızlığına ve terörüne yöneliktir. Artık insanlık kapitalizmden çıkmanın araç ve yöntemlerini, adalet ve eşitliği istemektedir.

2008 küresel ekonomik krizi, dünya genelinde milyonlarca insanın işsiz kalmasına, evlerini kaybetmesine ve borç batağına saplanmasına neden olmuştur. Ancak krizin faturası sokaktaki insanlara çıkarken, krize neden olan bankalar ve büyük finans kuruluşları devlet destekleriyle kurtarılmıştır. Bu durum, sosyal adaletsizlik tartışmalarını tetiklemiştir.

Wall Street İşgali hareketini, 1968’den bu yana ABD’de yaşanan en önemli siyasî olay olarak tanımlayan ve bu hareketin 1968 hareketi gibi ileride örnek alınacak bir model yaratmayı başardığını ifade eden Wallerstein’a göre, sadece sefalet içinde olanların değil, yoksul ücretli kesime yüklenen ekonomik zorlukların giderek büyümesi ve ABD nüfusunun %1’inin (veya Wall Street) açgözlülüğünün ve diğer kesimlere uyguladığı sömürünün artması ve dünyada yaşanan diğer emsal hareketler (Arap Baharı, İspanya’daki hareketler, Şilili öğrenciler, Wisconsin’deki sendikalar) isyan ateşini yakmıştır. Wallerstein, hareketin ilk aşamasında medyanın protestocuları görmezden geldiğini, hareket yayılmaya başlayınca da meseleyi tepeden bakan bir üslupla yorumladığını, hareketin meşruiyet kazanmasıyla birlikte merkez medyanın yayın organları olan New York Times ve Financial Times gazetelerinin hareketi ciddiye alan ifadeler kullandığını belirtmiştir.

Talepler Neydi?

Wall Street İşgal Et hareketinin net bir lideri ya da merkezi bir manifestosu yoktur. Ancak ortak talepler şunlardır:

  • Gelir dağılımında adalet sağlanması
  • Büyük finans kuruluşlarının etik ilkelere uygun hareket etmesi
  • Finansal düzenlemelerin artırılması
  • Siyasi karar mekanizmalarının sermaye tarafından kontrol edilmemesi
  • Halkın çıkarlarının öncelikli olması

Bu talepler, bir noktada etik finans kavramının yeniden gündeme gelmesini sağlamıştır.

Etik Finansın Tanımı

Etik finans, finansal faaliyetlerin sadece kâr odaklı değil; toplumsal fayda, çevresel sürdürülebilirlik ve sosyal adalet gibi değerler gözetilerek yürütülmesidir. Etik finansın temel ilkeleri arasında şeffaflık, adil risk paylaşımı, uzun vadeli yatırım anlayışı ve insan onuruna saygı bulunur.

Etik Finansın Temel Unsurları

  1. Şeffaflık: Finansal kuruluşların müşterilerini bilgilendirme yükümlülüğü.
  2. Sürdürülebilir Yatırımlar: Çevre dostu ve toplumsal fayda sağlayan projelere öncelik verilmesi.
  3. Toplum Yararına Hizmet: Finansal sistemin sadece %1’lik kesimi değil, toplumun tamamı için çalışması.
  4. Adil Borçlandırma: Kredi ve borç politikalarının tüketicileri sömürmeye yönelik olmaması.

Wall Street İşgal Et Hareketinin Finans Dünyasında Yarattığı Etki

  • Küresel Finans Sistemine Eleştiriler

Occupy Wall Street hareketi, sadece Amerika’da değil, dünya genelinde benzer protestoların fitilini ateşlemiştir. Bu hareket sayesinde, finansal sistemin etik dışı yönleri daha geniş kitleler tarafından tartışılmaya başlandı. Ana akım medya, ilk etapta hareketi küçümsemiş olsa da gelir eşitsizliği, finansal şeffaflık ve etik yatırım gibi konular gündemden düşmedi.

  • Sektörel Değişim ve Etik Finans Uygulamaları

Hareketten sonra birçok finans kuruluşu, kamuoyunun baskısıyla sürdürülebilirlik raporları yayınlamaya, çevre dostu fonlar oluşturmaya ve etik yatırım stratejileri benimsemeye başlamıştır. Ayrıca Sosyal Sorumluluk Endeksleri (örneğin, Dow Jones Sustainability Index) yatırımcılar için önemli bir referans haline gelmiştir.

Bugün Etik Finans: Gelecek İçin Bir Umut Mu?

  • Yatırımcı Davranışlarının Değişimi

Bugün artık bireysel yatırımcılar, sadece kâr maksimizasyonunu değil; yatırımlarının topluma, çevreye ve çalışan haklarına olan etkilerini de sorgulamaktadır. Sürdürülebilir yatırım fonları, etik banka uygulamaları ve kripto paraların demokratik finans ideali bu dönüşümün bir parçasıdır.

  • Finansal Teknolojiler (FinTech) ve Etik Finans

FinTech sektöründeki girişimler, düşük maliyetli, şeffaf ve adil finansal hizmetler sunarak etik finans anlayışını desteklemektedir. Mikro kredi uygulamaları, blockchain tabanlı şeffaf işlemler ve dijital banka hizmetleri etik finansın yeni yüzü olarak öne çıkmaktadır.

Sonuç: Finans Dünyasında Etik Dönüşüm Mümkün mü?

Wall Street İşgal Et hareketi, kısa vadede politik bir zafer elde edememiş olsa da finansal sistemin sorgulanmasına öncülük etmiştir. Bu hareket sayesinde etik finans kavramı global düzeyde tartışılır hale gelmiştir. Gelir eşitsizliğinin arttığı, çevre krizlerinin kapıda olduğu bir dönemde finans sektörünün etik değerler etrafında yeniden şekillenmesi kaçınılmaz görünmektedir.

Etik finansta adaletin sağlanmasının açlığın, yoksulluğun, işsizliğin ve hatta hastalıkların ortadan kaldırılması yönünde ağırlığı olduğu gibi finansal kaynakların kullanımında da anlamlı bir katkısı vardır. Her ne kadar bu amaç hep var olageldiyse de özellikle 17 Eylül 2011’de New York’daki ‘Wall Street İşgal Hareketiyle’ görünür hale gelen toplumsal direnişten sonra kritik önem kazanmıştır. Bu olay, dünyada barışın ve sosyal ahengin sağlanmasında adaletin ne kadar zorunlu olduğu gerçeğini daha da açıkça göstermiştir. Bu nedenle, adaletin gerçekleştirilmesi bütün kurumların olduğu kadar finansal sistemin de en önemli meselesidir.

Kaynakça

Gillham, P. F., Edwards, B., Noakes, J. A. 2013. “Strategic incapacitation and the policing of Occupy Wall Street protests in New York City, 2011”. Policing and Society, 23(1), 81–102.

Güler, M. A. 2015. “Kriz ve Yeni̇ Toplumsal Hareketler: “İşgal Et” Örneği̇“. Dergipark.Org.Tr. Tarihinde adresinden erişildi https://dergipark.org.tr/download/article-file/287161

Hardt, M., Negri, A. 2011. “The Fight for “Real Democracy” at the Heart of Occupy Wall Street The Encampment in Lower Manhattan Speaks to a Failure of Representation“. Tarihinde adresinden erişildi http://www.foreignaffairs.com

Şen, F. 2013. “Wall Street İşgali’nin Medyada Temsili”.

Uncu, B. A. 2011. “Seattle’dan Wall Street’e”. Tarihinde 03 Ekim 2020, adresinden erişildi http://www.radikal.com.tr/radikal2/seattledan-wall-streete-1067345/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir