İMAM GAZALİ’NİN İKTİSAT FELSEFESİ: ADALET, ÖLÇÜLÜLÜK VE SOSYAL ADALET ANLAYIŞI
Giriş
İslam düşünce tarihinin anahtar şahsiyetlerinden biri olan Ebu Hamid Muhammed el-Gazali (1055-1111), yaşadığı yüzyıldan itibaren özellikle İslam bilgi felsefesi ve din sosyolojisinde, Anadolu başta olmak üzere pek çok bölgede en büyük kaynak olmuştur. Ansiklopedik nitelikteki çok yönlü düşünür tipinin en başarılı örnekleri arasında yer alan Gazali, birincil olarak bir iktisat bilgini olmamasına rağmen, eserlerinde İslam iktisat felsefesinin temel kaidelerini ortaya koymuştur. Günümüzde yaşayan İslam anlayışının onun öğretileri olduğunu savunan pek çok kişi bulunmaktadır.
Bu blog yazısında, Gazali’nin temel öğretilerini esas alarak onun iktisadi konulara bakış açısını, özellikle iktisadi hayatla dini ve ahlaki hayat arasındaki derin ilişkiyi, insan psikolojisindeki iç çatışmaların ekonomik faaliyetlere yansımalarını, servet, tüketim ve israf konusundaki ilkelerini ve kamu maliyesi hakkındaki düşüncelerini inceleyeceğiz. Gazali’nin adalet, itidal (ölçülülük/orta yol) ve infak gibi temel İslami prensiplere dayanan iktisat anlayışı, modern ekonominin aksine, insanın maddi ve manevi refahını bir bütün olarak ele almaktadır.
1. Gazali’nin İktisat Felsefesinin Temel Dinamikleri: İnsan, Ahlak ve Din
Gazali’nin iktisat felsefesinin merkezinde insan bulunmaktadır. O, dini yaşantıyı ahlaki yaşantıyla bir bütün olarak görmeye çalışır. Gazali’ye göre, dini-ahlaki hayatla iktisadi hayatın karşılıklı ele alınmasında anahtar rolü insan teşkil eder, çünkü her iki hayatın da süjesi insandır. O, iktisadi hayatı dini hayat açısından ele almış ve değerlendirmiştir. İnsanların dünyadaki hayatlarını bir amaç uğruna harcamaları gerektiğini, bu amacın Allah’a ulaşmak olduğunu vurgular. Cennet nimetlerine kavuşmak veya cehennem azabından kurtulmak gibi ulvi amaçlar makbul olsa da Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanmaktan daha kıymetli değildir.
İktisadi hayatın sürdürülebilmesi için insanların ekonomik faaliyetlerde bulunması zorunludur. Ancak bu zorunluluk dini ve ahlaki problemlere yol açabilir. Gazali, insan ruhundaki eğilimleri “heva saiki” (arzu ve istekler) ve “din saiki” (dini dürtü) olarak adlandırır. Din saiki insanı hayvandan ayırırken, heva saiki onu hayvanlara yaklaştırır. Bu iki saik sürekli çatışma halindedir ve iktisadi faaliyetler, heva saikini güçlendirerek dini saiki zayıflatabilir.
Bu iç çatışmayı yönetmek için “riyazet” adı verilen ahlaki terbiye önemlidir. Riyazet, insani saikleri terbiye etmeyi, hayvani saikleri ise aşırılık ve eksikliklerden arındırarak “itidal” (orta yol) durumuna getirmeyi amaçlar. Gazali’ye göre iktisat ahlakının temeli, insan psikolojisinin üç temel gücü olan şehvet (arzu), gazap (öfke) ve ilim (bilgi) üzerinde şekillenir. Bu güçlerin yanı sıra adalet, güzel ahlakın dördüncü temel unsurudur. Tam bir güzel ahlaktan bahsedebilmek için bu dört unsurun uyumlu olması ve aşırılık veya eksiklik olmaması gerekir. İlim gücünün güzelliği doğru ile yalanı, hak ile batılı, güzelle çirkini ayırabilen bir terbiye ile; gazap ve şehvet güçlerinin güzellikleri ise ilim ve aklın gerektirdiğine göre işlemeleriyle mümkündür.
Bunlara sırasıyla “hikmet” (ilim), “şecaat” (gazap) ve “iffet” (şehvet) denir. Adalet ise şehvet ve gazabın din ve aklın işaretleri doğrultusunda disiplin altında tutulmasıdır. Tüm bu iyi faziletler bu dört temel unsurdan türemekte, kötü ahlak ise bu unsurların itidal dışı olmasından kaynaklanmaktadır. Özellikle zenginliğe, mala ve mevkiye şiddetli rağbet, kıskançlık ve rekabete yol açarak riya (ikiyüzlülük), böbürlenme ve büyüklenme gibi ahlaki problemlere neden olabilir.
2. Ticaret, Servet ve Tüketim Anlayışı
Gazali, ekonomik hayatın temelini iş bölümü ve iş birliğine dayandırır. Şehirlerin ve devletin, insanların ihtiyaçlarını tek başına giderememesi sonucu bir araya gelme ve yardımlaşma zorunluluğundan ortaya çıktığını ifade eder. Örneğin, marangoz, fırıncı, sanatçı gibi farklı uzmanlık alanlarının toplumun ihtiyaç duyduğu ürünleri üretmesiyle ticaret gelişir. Kentlerin oluşumunda ticari hayatın yanı sıra güvenliğin sağlanması ve sosyal birlikteliğin de altını çizer.
Ticaret, kâr amacı güden mal ve hizmet alım-satım işlemleridir ve Gazali’ye göre yasal ve dini açıdan meşru sınırlar içinde bireysel emek ve ticaretten kazanç elde etmekte bir sorun yoktur. Ancak ticari ilişkilerde “ihsan” (güzellik, mükemmellik) ve “adalet” temel prensiplerdir. Çift taraflı koruma ilkesi (alıcı ve satıcının, borçlu ve alacaklının mağdur edilmemesi) ve fakirlerin korunması önemlidir. Az karla bereketli kazanç (sürümden kazanma) teşvik edilirken, vurgunculuk ve karaborsacılık yasaklanmıştır. Gazali, bazı meslekleri (örn. erkekler için altın-ipek işleme, çalgı yapımı, pislikle iç içe olanlar) uygun görmezken, rençberlik, dokumacılık, inşaatçılık gibi temel ihtiyaçları karşılayan meslekleri zorunlu ve yardımcı meslekler olarak değerlendirir. Tacirlerin çarşıda yeterli kazancı elde ettikten sonra zamanlarını ahiret kazancına ayırmalarını tavsiye eder ve şüpheli mallardan uzak durulması gerektiğini vurgular.
Gazali, serveti kişinin itibarını ayakta tutan, beden ve ruh sağlığını koruyan bir unsur olarak görür. Para (dinar ve dirhem) ise mübadeleyi kolaylaştıran, değerin ölçüsü olan bir araçtır; kendisi esasında hiçbir faydası olmayan “taştan ibaret” olsa da insanlar için vazgeçilmezdir. Mal ve servete aşırı düşkünlük kıskançlık, rekabet, riya ve böbürlenmeye yol açabilir.
Tüketim konusunda Gazali, insanları meşgul eden şeyleri “fuzuli” (gereksiz) ve “mühim” (önemli) olarak ikiye ayırır. Mühim olanlar, yiyecek, giyecek, mesken, zaruri ev eşyası, eş ve makam/itibar gibi zorunlu ihtiyaçlardır. Bu ihtiyaçların asgari, orta ve azami olmak üzere üç seviyesi olduğunu belirler. Örneğin, bir senelik ihtiyacından fazla yiyecek biriktiren kişi zühd (aşırı dünyadan el çekme) dışına çıkar; zühdün derecesi asgariye yaklaştıkça yükselir. Bu bakış açısı, İslam iktisadının ölçülü ve dengeli tüketimi savunur.
İslam iktisadı, ihtiyaçları zaruriyat (temel ihtiyaçlar), haciyyat (kolaylaştırıcı ihtiyaçlar) ve tahsiniyyat (güzelleştirici/tamamlayıcı ihtiyaçlar) olarak sınıflandırır. Zaruriyat, dinin, nefsin, aklın, neslin ve malın korunması gibi vazgeçilmezlerdir. Haciyyat, zorlukları ortadan kaldıran ve kolaylık sağlayan (örn. barınma, binek, kira) ihtiyaçlardır. Tahsiniyyat ise insanın iyi ve güzellikleri elde etmesini sağlayan, kapasitelerini geliştiren (örn. kültürel yetenekler) şeylerdir. İslam, israfı (aşırıya kaçma, savurganlık, gereksiz tüketim) yasaklar ve her türlü kaynak kullanımında itidal (ölçülülük) prensibini esas alır. Aşırı tüketim, kaynak israfına, çevre kirliliğine, gelir adaletsizliğine ve ahlaki değerlerin yozlaşmasına neden olmaktadır. Modern kapitalist tüketim kültürü, reklamlar, kredi imkanları ve gösteriş eğilimleriyle insanları yapay ihtiyaçlara yöneltmekte ve sınırsız tüketime bağımlı hale getirmektedir. İslam iktisadı ise kanaatkarlığı, şükrü ve kaynakların verimli kullanımını teşvik eder.
3. Gazali’nin Kamu Maliyesi ve Sosyal Adalet Anlayışı
Gazali’ye göre devlet, toplumsal yaşamın zorunlu bir sonucudur. İnsanların kendi başlarına yapamadığı birçok işi yerine getirmek, anlaşmazlıkları çözmek ve dezavantajlı kesimleri korumak için devlet gereklidir. Devlet adamları, kendilerini halkın yerine koyarak sorunları analiz etmeli, halktan kopuk olmayan bir siyasi anlayış benimsemelidir. Gazali, yöneticilerin toplumun muhtaç kesimlerinin ihtiyaçlarını gidermesini Allah’ın rızasını kazanma yolunda bir sermaye olarak görür ve bunun nafile ibadetten daha üstün olduğunu vurgular.
Kamu gelirleri konusunda Gazali, vergilerin (örneğin öşür ve haraç) halkın gücüne göre toplanması ve ölçülü sarf edilmesi gerektiğini belirtir. Vergiler, helal kaynaklardan toplanmalı ve kamu yararı gözetilerek gerekli yerlere harcanmalıdır. Vergi artışının temelde emirin adaletiyle mümkün olduğunu, zulmün ise üretimi düşürerek vergi tabanını daraltacağını ifade eder. Gazali’nin görüşlerinde, fakirleri koruyan ve zenginlerden daha fazla katkı bekleyen, günümüzdeki artan oranlı vergilere benzerlikler bulunur, ancak Gazali’de ahlaki boyut daha belirgindir.
Zekât ve sadaka, Gazali’nin düşüncesinde sosyal adaletin ve fakirlerin ihtiyaçlarının karşılanmasında önemli bir rol oynar. Zekâtın, zengin ve yoksul kesimler arasında köprü vazifesi kurduğunu ve toplumsal huzurun sağlanmasında önemli bir araç olduğunu belirtir. Zekâtla birlikte İslam, sınırsız tasarruf anlayışını engellemeyi ve sermayenin toplum içinde dolaşımını artırmayı hedefler.
Gazali, kamu harcamalarında israftan (savurganlık) kesinlikle kaçınılması gerektiğini vurgular. İsrafın hizmetlerin aksamasına ve adaletsizliklere yol açacağını, hatta hükümdarın otoritesini zedeleyip tahtından düşmesine sebep olabileceğini belirtir. Devletin malını şahsi işlerde kullanmaktan kaçınmayı, adil hükümdarın ahlaki bir görevi olarak görür. Ayrıca devlet memurları arasında adaletin gözetilmesi, maaşlarda ve görevlerde eşitliğin sağlanması gerektiğini, aksi takdirde devlet işlerinin aksayacağını ifade eder.
Kamu yatırımlarının finansmanı konusunda da Gazali’nin önemli tespitleri vardır. Günümüzde yaygın bir kamu geliri olan devlet borçlanması, onun döneminde olağan görülmese de devlet gelirleriyle ödeme imkânı varsa borçlanmanın yapılabileceğini düşünmüştür, çünkü devlet yönetiminde güven ve adalet önemlidir. Kamu yatırımlarının verimli alanlarda kullanılması hem ekonomik büyümeyi teşvik eder hem de vergi tabanını artırarak kamu gelirlerine katkı sağlar. Ancak kamu yatırımlarının temel amacı özel sektördeki gibi kar maksimizasyonu değil, toplumun tüm bireylerinin yararıdır. Gazali, yolsuzluğun kamu harcamalarının etkin ve verimli kullanılmasını engellediğini de belirtir.
Sonuç
İmam Gazali’nin iktisat felsefesi, sadece bir ekonomik sistem taslağı olmanın ötesinde, dini, ahlaki ve toplumsal değerlerle iç içe geçmiş kapsamlı bir hayat felsefesi sunmaktadır. O, iktisadi hayatın insan yaşamının bir aracı olduğunu ve nihai amacın Allah’a ulaşmak olduğunu sürekli vurgulamıştır. Bu yaklaşım, modern iktisadın kar maksimizasyonu ve sınırsız tüketim odaklı modelinden farklılaşarak, adalet, ölçülülük (itidal), kanaatkarlık ve sosyal dayanışmayı temel alır.
Gazali’nin israf konusundaki hassasiyeti ve tüketimdeki denge arayışı, günümüzün çevre sorunları, kaynak israfı ve gelir adaletsizlikleri gibi küresel problemlerine ışık tutmaktadır. Onun kamu maliyesi, ticaret ve servet edinimi konularındaki görüşleri, devletin sosyal adaleti sağlama, şeffaflığı gözetme ve kaynakları verimli kullanma yükümlülüğünü açıkça ortaya koymaktadır.
Gazali’nin felsefesi, akıl ile dini birbirinden ayırmaz, aksine birbirini destekleyici unsurlar olarak görür. Bu entegre yaklaşım, onun düşüncelerinin neden çağları aşan bir etkiye sahip olduğunu ve hem doğulu hem de batılı düşünürleri etkilemeye devam ettiğini açıklamaktadır. Günümüz İslam coğrafyasında, Gazali’nin bilim ve ahlak görüşünün temel alınarak modern sosyal realiteye uygun iktisadi fikirlerin geliştirilebileceği düşünülmektedir. “İnsan merkezli” yaklaşımı, Gazali’nin ortaya koyduğu ilkelerin ve düşüncelerin hem sosyal hem de iktisadi hayata yön verecek sağlam bir kapasiteye sahip olmasının en önemli sebeplerinden biridir. Dolayısıyla, Gazali’nin iktisat felsefesi, sadece teorik bir miras değil, aynı zamanda daha adil, sürdürülebilir ve ahlaki bir dünya düzeni kurma arayışında güncel bir rehber niteliği taşımaktadır.