KÜRESEL BORÇ PİYASALARINDA SİSMİK DEĞİŞİMLER: DEMOGRAFİ, KARBONSUZLAŞMA VE DİJİTALLEŞMENİN ETKİLERİ
Giriş: Yeni Bir Krizin Eşiğinde miyiz?
Küresel finansal sistem, Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) son “Küresel Borç Monitörü” raporuyla bir kez daha alarm veriyor. “Küresel Borç Piyasalarında Sismik Değişimler- Demografi, Küreselleşmeden Geri Dönüş, Karbonsuzlaşma ve Dijitalleşme” başlığıyla yayımlanan bu kapsamlı analiz, küresel borcun benzeri görülmemiş seviyelere ulaştığını ve yapısal olarak dönüştüğünü ortaya koymaktadır. Dünya ekonomisi, 2008 finansal krizi, Avro krizi, Kovid-19 salgını ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi bir dizi şokun ardından, çözümün sürekli yeni borçlanmada arandığı bir sarmalın içine girmiş durumdadır. Bu durum, gelişmiş ülkelerde artan kamu borçları, zayıf büyüme ve reformlardaki yavaşlık ile birleşerek yeni bir finansal kriz riskini her zamankinden daha belirgin hale getirmektedir.
IIF raporuna göre, 2025’in ikinci çeyreği itibarıyla küresel borç, yılın ilk yarısında 21 trilyon dolarlık devasa bir artışla 337,7 trilyon dolara ulaşarak rekor kırmıştır. Bu artışın ölçeği, pandemiye yönelik politika tepkilerinin en yoğun olduğu 2020’nin ikinci yarısındaki yükselişle karşılaştırılabilir düzeydedir. Gelişmiş ekonomilerin toplam borcu 228,2 trilyon doları bulurken, gelişmekte olan ülkelerin borcu 109,5 trilyon dolara yükselmiştir. Bu sismik değişimlerin arkasında ise dört temel dinamik yatmaktadır: Demografik dönüşüm, küreselleşmeden geri dönüş (deglobalization), karbonsuzlaşma politikaları ve dijitalleşmenin getirdiği yeni finansal mimari. Bu blog yazısı, IIF raporunun bulgularını ve diğer akademik ve analitik kaynaklardan elde edilen verileri bir araya getirerek, küresel borç piyasalarındaki bu yapısal dönüşümü ve potansiyel riskleri analiz etmeyi amaçlamaktadır.
1. Küresel Borcun Anatomisi: Rakamlar ve Eğilimler
Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF), 1983 yılında önde gelen sanayileşmiş ülkelerin 38 bankası tarafından 1980’lerin başındaki uluslararası borç krizine yanıt olarak kurulmuş, küresel finansal hizmetler endüstrisi için bir ticaret grubudur. Enstitü, güncel raporunda küresel borç seviyelerindeki endişe verici artışa dikkat çekmektedir. 2025’in ikinci çeyreği sonunda 337,7 trilyon dolara ulaşan küresel borç, 2024’ün aynı dönemindeki 313,6 trilyon dolarlık seviyeyi önemli ölçüde aşmıştır. Bu artışın başlıca itici güçleri arasında ABD dolarının zayıflaması ve Avrupa Merkez Bankası (AMB), İngiltere Merkez Bankası (BoE) ve Çin Merkez Bankası (PBoC) gibi büyük merkez bankalarının gevşek para politikaları yer almaktadır.
Borç artışında öne çıkan ülkeler Çin, Fransa, ABD, Almanya, İngiltere ve Japonya olmuştur. Küresel borcun dağılımı incelendiğinde;
- Kamu Borçları: 101,3 trilyon dolar
- Finansal Olmayan Şirket Borçları: 97,4 trilyon dolar
- Finansal Şirket Borçları: 76 trilyon dolar
- Hanehalkı Borçları: 63 trilyon dolar
olarak gerçekleşmiştir. Toplam borcun küresel GSYH’ye oranı %324’ün altına gerilemiş olsa da bu düşüş özel sektör borçlarındaki azalmadan kaynaklanmaktadır. Kamu borcunun GSYH’ye oranı ise %96,6’dan %97,6’ya yükselerek artmaya devam etmiştir. Bu durum, devletlerin mali alanlarının giderek daraldığına işaret etmektedir. Uluslararası Para Fonu (IMF) da benzer bir uyarıda bulunarak, küresel kamu borcunun GSYH’ye oranının bu yıl %95,1’e çıkmasını beklediğini açıklamıştır. IMF’in olumsuz senaryosuna göre bu oran, 2027’ye kadar %117’ye tırmanarak II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en yüksek seviyeye ulaşabilir.
2. Sismik Değişimlerin Kaynağı: Dört Büyük Dönüşüm
IIF raporu, borç artışının sadece niceliksel değil, aynı zamanda niteliksel bir değişim içinde olduğunu vurgulamaktadır. Bu değişimi tetikleyen dört ana unsur bulunmaktadır.
2.1. Demografik Dönüşüm ve Mali Baskılar
Demografik geçiş, yani nüfus yapısındaki ölüm ve doğurganlık oranlarındaki azalma, tüm dünyada 1900’lü yıllardan itibaren başlayan bir süreçtir. Bu dönüşüm, nüfusun yaş yapısını değiştirerek tüketim, tasarruf ve yatırım kalıplarını etkilemekte, bu da ekonomik büyüme üzerinde doğrudan sonuçlar doğurmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki yaşlanan nüfus, sağlık hizmetleri ve emeklilik giderlerinde artışa yol açarak kamu maliyesi üzerinde ciddi bir baskı oluşturmaktadır. Bu mali baskılar, artan faiz giderleri, yükselen savunma harcamaları ve iklim değişikliğinin neden olduğu ekonomik kayıplarla birleştiğinde, borçlanma maliyetlerini uzun vadede yukarı çekmektedir.
2.2. Küreselleşmeden Geri Dönüş (Deglobalization)
Küreselleşmeden geri dönüş, ulus-devletler arasındaki karşılıklı bağımlılığın ve entegrasyonun azaldığı bir süreci ifade eder. 2008 mali krizi, Brexit, ABD-Çin ticaret savaşları ve Kovid-19 pandemisi gibi olaylar, bu eğilimi hızlandırmıştır. Pandemi, küresel tedarik zincirlerindeki kırılganlıkları ortaya çıkarmış ve ülkeleri yerel üretime daha fazla odaklanmaya teşvik etmiştir. Bu süreçte artan korumacılık politikaları ve gümrük vergileri, uluslararası ticareti yavaşlatarak ekonomik büyümeyi olumsuz etkilemekte ve jeopolitik gerilimleri artırmaktadır. Küreselleşmenin azalması, özellikle ihracata dayalı ekonomiler için borç ödeme kapasitesini zayıflatan bir risk faktörü olarak öne çıkmaktadır.
2.3. Karbonsuzlaşma ve Yeşil Dönüşümün Maliyeti
İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında Paris İklim Anlaşması gibi uluslararası taahhütler, ülkeleri karbonsuzlaşma hedeflerine yöneltmektedir. Bu “yeşil dönüşüm”, özellikle enerji, ulaşım, sanayi ve bina sektörlerinde devasa yatırımlar gerektirmektedir. Sabancı Üniversitesi’nin bir raporuna göre, Türkiye’nin “Net Sıfır Senaryosu” kapsamında 2020-2030 dönemi için sadece elektrik üretimi ve depolama kapasitesi için 35 milyar dolarlık ek yatırım gerekmektedir. Ulaşım altyapısının elektrifikasyonu için 12,5 milyar dolar, binaların enerji dönüşümü için ise 99,4 milyar dolar gibi ek maliyetler öngörülmektedir. Bu büyük ölçekli yatırımlar, kamu bütçeleri üzerinde ek bir yük oluşturarak borçlanma ihtiyacını artırmaktadır.
2.4. Dijitalleşme ve Finansal Yenilikler
Dijitalleşme, özellikle blockchain teknolojisi ve dijital varlıkların yükselişiyle finansal sistemi kökten değiştirmektedir. IMF’nin 2025 güncellemesi, blockchain konsensüs mekanizmalarının küresel finansal istikrar için kritik bir rol oynadığını belirtmektedir. Proof of Stake (PoS) gibi daha az enerji tüketen mekanizmalar, sürdürülebilirlik açısından avantajlar sunsa da merkezileşme gibi yeni riskleri de beraberinde getirmektedir. Layer-2 protokolleri gibi yenilikler ölçeklenebilirliği artırırken, denetim mekanizmalarının zayıflamasına neden olabilmektedir. Merkez Bankası Dijital Paraları (CBDC) gibi yeni finansal araçların yaygınlaşması, küresel finansal mimariyi yeniden şekillendirecektir. Bu hızlı teknolojik dönüşüm, düzenleyici otoriteler için yeni zorluklar yaratmakta ve sistemik risklerin yönetimini karmaşıklaştırmaktadır.
3. Krizin Merkez Üsleri: Gelişmiş Ekonomilerdeki Borç Dağları
Gelişmiş ekonomiler, küresel borç stokunun en büyük bölümünü oluşturmakla kalmıyor, aynı zamanda potansiyel bir krizin merkez üsleri olarak da öne çıkıyor. IIF, özellikle Almanya, Fransa ve Japonya gibi ülkelerdeki mali yükler konusunda uyarıda bulunmaktadır.
- ABD: Dünyanın en büyük ekonomisi, 37 trilyon doları aşan borç yüküyle karşı karşıyadır. Yıllık faiz ödemeleri 1 trilyon doları geçerek 850 milyar dolarlık savunma bütçesini geride bırakmıştır. Dünya nüfusunun %5’ini oluşturmasına rağmen yeni oluşan borcun %45’ini tek başına üretmektedir. Harvard Üniversitesi’nden Kenneth Rogoff gibi ekonomistler, ABD’nin önümüzdeki beş yıl içinde bir borç krizi yaşayabileceğini öngörmektedir.
- Fransa: Siyasi istikrarsızlıklar, GSYH’nin %113,9’una ulaşan kamu borcunu ve AB sınırlarının neredeyse iki katı olan bütçe açığını yönetmeyi zorlaştırmaktadır. Ülkenin borcu 3,3 trilyon avroyu aşmıştır ve AB ülkeleri arasında Yunanistan ve İtalya’dan sonra en borçlu üçüncü ülkedir.
- İngiltere: Kamu borcu GSYH’nin neredeyse %100’üne ulaşmış durumdadır. Borcun faiz yükünün kamu harcamalarının %8,3’ünü oluşturması beklenmektedir ki bu rakam eğitim ve savunma bütçelerinden daha yüksektir. Gelişmiş ekonomiler arasında en yüksek borçlanma maliyetlerinden birine sahip olması, piyasalardaki endişeleri artırmaktadır.
- İtalya: Avro Bölgesi’nin en yüksek kamu borcuna sahip ülkelerinden biridir. 3,2 trilyon avroluk borcu, GSYH’nin yaklaşık %140’ına denk gelmektedir. Yavaş ekonomik büyüme ve yüksek emeklilik giderleri, borcun sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir.
- Japonya: Kamu borcunun GSYH’ye oranı %235 ile dünyanın en yüksek seviyelerinden birindedir. Enflasyon ve artan faiz oranları, devasa borç stokunun finansmanını giderek zorlaştırmaktadır.
- Almanya: Gelişmiş ekonomiler arasında en düşük borç/GSYH oranına sahip olmasına rağmen (%62,5), başlattığı 500 milyar avroluk altyapı programı ve artan savunma harcamaları nedeniyle borçlanmasını artırmaktadır.
4. Türkiye’nin Durumu: Küresel Trendden Ayrışma
Küresel borçlanma artarken, Türkiye’nin borç göstergeleri farklı bir seyir izlemiştir. IIF raporuna göre, Türkiye borç seviyelerini düşüren ülkeler arasında yer almaktadır. 2025’in ikinci çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine kıyasla borçların GSYH’ye oranında önemli gerilemeler kaydedilmiştir:
- Hanehalkı Borçları: %10,1’den %9’a geriledi.
- Finansal Olmayan Şirket Borçları: %40,6’dan %34,9’a düştü.
- Finansal Sektör Borçları: %17,7’den %16,6’ya indi.
Bu dönemde kamu borcunun GSYH’ye oranı ise %28’den %28,3’e hafif bir artış göstermiştir. Yılın ilk çeyreğindeki veriler de bu eğilimi desteklemektedir; kamu borçları %31,5’ten %28,2’ye gerilemiştir. Türkiye’nin borç yükünü azaltmadaki bu başarısı, küresel ölçekteki endişe verici tablodan olumlu bir şekilde ayrışmasını sağlamaktadır.
Sonuç: Disiplinli Politikaların ve Küresel İşbirliğinin Önemi
Uluslararası Finans Enstitüsü’nün “Küresel Borç Monitörü” raporu, dünya ekonomisinin kritik bir kavşakta olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Küresel borç stokunun rekor seviyelere ulaşması, tek başına bir rakamdan ibaret olmayıp; demografi, küreselleşmenin yavaşlaması, karbonsuzlaşmanın maliyeti ve dijitalleşmenin getirdiği belirsizlikler gibi köklü yapısal değişimlerin bir sonucudur. Artan popülizm ve sık hükümet değişiklikleri, politika yapıcıların kamu borcunun seyrini düzeltmek için gereken zorlu kararları almasını giderek imkânsız hale getirmektedir. Gelişmiş ekonomilerde mali baskılar artarken, faiz giderleri, sağlık ve savunma harcamaları gibi kalemler bütçeler üzerinde sürdürülemez bir yük oluşturmaktadır.
Bu karmaşık denklemde, finansal istikrarın korunması hem ulusal düzeyde mali disiplini hem de uluslararası ölçekte eşgüdümlü politikaları zorunlu kılmaktadır. IIF’in de uyardığı gibi, yatırımcıların finansal sürdürülebilirliği sorgulanan ülke tahvillerinden kaçınması, bir borç krizini tetikleyebilecek domino etkisi yaratma potansiyeline sahiptir. Özellikle ABD gibi kilit ekonomilerdeki kısa vadeli borçlanma bağımlılığı, merkez bankalarının bağımsızlığını tehdit ederek küresel riskleri artırmaktadır. Türkiye’nin borç/GSYH oranlarını düşürme konusundaki performansı, bu zorlu küresel konjonktürde mali disiplinin önemini bir kez daha göstermektedir. Gelecek dönemde, sürdürülebilir borç yönetimi, yapısal reformların hızlandırılması ve yeni ekonomik gerçeklere uyum sağlayan inovatif çözümlerin geliştirilmesi, küresel ekonominin istikrarı için hayati önem taşıyacaktır. Aksi takdirde, dünya, etkileri 2008 krizini aşabilecek yeni ve daha karmaşık bir finansal türbülansla yüzleşmek zorunda kalabilir.
Kaynakça
• “Batı’da Artan Borçlar Yeni Finansal Kriz Riskini Artırıyor”. (2025, 27 Eylül). Analiz Gazetesi.
• Durgun, A. (2021). “Demografik Dönüşümün Milli Gelir Üzerindeki Etkisi: Panel Veri Analizi”. Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 5(2), 231-243.
• Ersoy, E. (2025, 28 Eylül). “IMF 2025 Güncellemesi: Blockchain Konsensüs Mekanizmaları”. Ninja News.
• “Küresel Borç Piyasalarındaki Sismik Değişimler – Demografi, Küreselleşmenin Sonlandırılması, Karbonsuzlaştırma ve Dijitalleşme”. (2025, 25 Eylül). KOBİ Postası.
• “Küresel Borç Rekor Seviyeye Ulaştı”. (2025, 25 Eylül). Bloomberg HT.
• “Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Yolculuğunda Fayda Maliyet Analizi”. (2022, 9 Aralık). S360 MAG.
• Wikipedia. (t.y.). Deglobalization. Erişim tarihi: 28 Eylül 2025, https://en.wikipedia.org/wiki/Deglobalization