MÜSLÜMAN ZİHNİYETİNİN KAPANMASI: ENTELEKTÜEL İNTİHAR ÜZERİNE ELEŞTİREL BİR ANALİZ
Bu yazımızda Merdan Yanardağ’ın kaleme aldığı “İçtihad Kapısı, İslam Dünyasının Süren Ortaçağı” adlı kitabında yer verdiği ve yüzeysel bir yorumlama ile kendi görüşlerine destek bulduğu Robert R. Reilly’nin kitabını inceledik. Gazali‘yi sıklıkla İslam’da ortaçağın kapılarını açan kişi olarak nitelendiren Yanardağ, kanımızca çok yüzeysel bir değerlendirme yapmaktadır.
Giriş
Robert R. Reilly’nin “The Closing of the Muslim Mind: How Intellectual Suicide Created the Modern Islamist Crisis” (Müslüman Zihniyetinin Kapanması: Entelektüel İntihar Modern İslamcı Krizi Nasıl Yarattı?) adlı eseri, İslam dünyasındaki mevcut sorunları ve modern İslamcı krizi anlamaya yönelik iddialı bir tez sunmaktadır. Kitabın ana argümanı, Müslüman düşüncesinin tarihindeki kritik bir dönüm noktasında aklın devre dışı bırakılmasıyla “entelektüel intihar” yaşandığı ve bunun modern krize yol açtığıdır. Reilly’ye göre, bu entelektüel intihar, özellikle Sünni İslam teolojisinin önde gelen kolu olan Eş’ariliğin yükselişi ve Mutezile düşüncesinin yenilgisi ile yakından ilişkilidir.
Bu blog yazısı, Reilly’nin temel iddialarını ele alacak, kaynaklardaki diğer görüşler ve eleştirilerle birlikte bir analiz sunarak, konuya dair bir anlayış geliştirmeyi hedefleyecektir. Özellikle, Reilly’nin tek nedenli açıklamalarına getirilen eleştiriler, İslam’ın monolitik olmayan yapısı ve sosyo-politik faktörlerin rolü üzerinde durulacaktır.
Robert R. Reilly’nin Merkezi Tezi: “Entelektüel İntihar” ve Akıl-Vahiy Çatışması
Reilly, kitabının ana başlığında “Müslüman Zihniyetinin Kapanması”ndan bahsederek, Müslüman zihninin kapanmasına neden olan bütüncül bir akıl ve felsefe reddini öne sürer. Bu kapanma, bireysel Müslümanların zihinlerinin kapalı olduğu anlamına gelmez, aksine Sünni İslam teolojisinin büyük bir kısmının ve özellikle Orta Doğu ile Güney Asya’daki egemen Eş’ari okulunun zihinsel olarak intihar ettiğini ifade eder. Bu iddia, yirminci yüzyıl Müslüman alimi Fazlur Rahman’ın “felsefeyi kendi kendine ölüme terk eden, entelektüel intihara yol açan bir halk” ifadesiyle de desteklenir.
Kitap, İslam düşünce tarihinde akıl ile vahiy arasındaki gerilimi merkeze alır. Reilly’ye göre, bu gerilimde belirleyici bir dönüşüm, Müslüman dünyasının geleceğini yanlış bir yöne çevirmiştir. Mutezileler, aklın ve rasyonelliğin savucuları olarak tanımlanırken, Eş’arilik ilahi iradenin mutlak üstünlüğünü ve aklın Tanrı’nın vahyini tam olarak kavrayamayacağını savunmuştur. Reilly, dokuzuncu ve onuncu yüzyıllarda zirveye ulaşan Mutezile hareketinin, İslam’ın Yunan düşüncesi ve felsefesi ile olan açıklığının en canlı ifadesi olduğunu belirtir. Ancak on birinci yüzyılda, Eş’arilerin entelektüel zaferiyle Mutezilelerin yenilgiye uğradığı ve bunun “Sünni İslam’ın en derin acılarına” neden olduğu iddia edilir.
Reilly’ye göre, Eş’arilik, aklın bir bilgi kaynağı olduğunu reddederek ve gerçekliğin bilinemez olduğunu savunarak Sünni düşünceyi gerçeklikten koparmıştır. Bu, “entelektüel intihara” ve “deforme olmuş bir teolojiye dayalı işlevsiz bir kültüre” yol açmıştır. Özellikle, Tanrı’nın iradesinin her şeyin birincil nedeni olduğu, doğal yasaların ise Tanrı’nın buyruğu olduğu şeklindeki Eş’ari okasyonalizmi tezi, Reilly’ye göre nedenselliği inkar ederek bilimin ve rasyonel düşüncenin önünü tıkamıştır. Reilly’nin bu tezi, Tanrı’nın aklının kavranamaz olduğunu ve insanın O’nun iradesine boyun eğmesi gerektiğini savunan Eş’ari görüşe dayanır.
Reilly’nin Tezlerine Yönelik Eleştiriler: Aşırı Basitleştirme ve Eurosentrizm
Ancak, Reilly’nin bu tek nedenli açıklaması, birçok akademisyen tarafından ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Kitabın eleştirmenlerinden biri olan Ziad Hafez, Reilly’nin “The Closing of the Muslim Mind” adlı eserini “yeni bir kitap” olmamasına rağmen önemine binaen değerlendirmiş ve kitabın Batı’nın Arap ve Müslüman dünyasını kendi değer sistemi prizmasından görmesi sorununu yansıttığını belirtmiştir. Hafez, bunun bir tür Eurosentrizm ve Batı’nın haksız bir ahlaki ve entelektüel üstünlüğü algısını ima ettiğini savunur.
Eleştiriler, Reilly’nin argümanının aşırı basitleştirilmiş ve hatta yanlış olduğu yönündedir. Herhangi bir gelişmeyi veya olayı İslam’la ilişkilendirme eğilimi eleştirilerek, “sezgisel akıl yürütmenin sağduyu ile mutlaka çatışmadığı” vurgulanır. Özellikle, İslam’ın tek bir monolitik blok olmadığı, Hristiyanlıkta Kilise gibi merkezi bir kurumun bulunmadığı ve inanan ile Tanrı arasında “aracıların” olmadığı belirtilir. “İslam’ın pozisyonu” ile başlayan ifadelerin hatalı ve tehlikeli olduğu iddia edilir, çünkü İslam’ın farklı hukuk ekolleri (Hanefilik, Malikilik, Şafiilik, Caferilik) vardır ve teolojik meselelerden ziyade hukuki yorum farklılıkları bulunur.
Reilly’nin Eş’ariliğin mutlak zaferinin İslam medeniyetinin gerilemesinin ana nedeni olduğu tezi de sorgulanır. Eleştirmenler, böyle tek nedenli açıklamaların toplumların, inanç sistemlerinin ve siyasi, ekonomik, kültürel çevrelerin karmaşıklığını ele almakta yetersiz kaldığını vurgular. Örneğin, Hafez, Eş’ariliğin siyasi iktidara ideolojik bir dayanak sağladığı düşüncesinin, Hanbeliliğin mutlak egemen olduğu toplumlarda geçerli olabileceğini, ancak Arap ve Müslüman toplumlarının büyük çoğunluğunda durumun böyle olmadığını belirtir. Demokrasinin Arap dünyasında kök salmamasının nedenlerinin başka yerlerde, özellikle kira temelli ekonomilerde aranması gerektiği ifade edilir.
İslam Düşüncesinde Aklın Rolü ve Yanlış Anlamalar
Frank Griffel’in incelemesi, Reilly’nin İslam entelektüel tarihinde aklın rolünü kökten yanlış anladığını belirtir. Griffel, Reilly’nin yanılgılarının Batılı İslam araştırmalarının önceki nesillerinden kaynaklandığını öne sürer. Üç temel noktada Reilly’nin analizinin yanlış olduğu iddia edilir:
- Yunan felsefesi on birinci yüzyıldan sonra terk edilmedi veya dışlandı iddiası yanlıştır. Aksine, on dokuzuncu ve yirminci yüzyıl eğitim devrimlerine kadar dini literatür içinde takip edilmeye devam etmiştir.
- Okasyonalizmin pratik etkileri yanlış yorumlanmıştır. Reilly’nin Eş’ari okasyonalizminin nedenselliği inkâr ettiğini ve bunun Sünni İslam’ın gerçeklikten uzaklaşmasına yol açtığını iddia etmesine karşılık, Griffel, ikincil nedensellik teorisinin de birçok Eş’ari takipçisi olduğunu ve okasyonalistlerinin bile pratik olarak nedensel ilişkileri ve doğa bilimlerini reddetmediğini belirtir. Al-Gazzali’nin nedensel açıklamalara yönelik saldırılarının, bağlamından koparıldığı ve felsefi bir tartışmanın parçası olduğu vurgulanır; Gazzali’nin olayların hem yakın hem de uzak nedenleri olduğunu ve bunların incelenmesi gerektiğini öğrettiği hatırlatılır.
- Mu’tezilelerin aşırı idealize edilmesi eleştirilir. Mutezilelerin rasyonalizm şampiyonları olarak idealize edilmesi Batı’da uzun bir geleneğe sahip olsa da, yirminci yüzyılın başlarındaki alimler bile onların insan özgür iradesi ve Tanrı’nın adaletsiz olamayacağı konusundaki ısrarlarının ağır bir ahlaki tutuma yol açtığını anlamışlardır. Eş’ariliğin insan eylemlerinin Tanrı tarafından önceden belirlendiğini öğretmesi, metafizik düzeyde irade özgürlüğünü ortadan kaldırsa da, Griffel, Fahreddin Razi’nin (ö. 1210) Tanrı’nın önceden belirlemesine rağmen insanlara özgür irade izlenimi verdiğini ve onları eylemlerinden tamamen sorumlu tuttuğunu öğrettiğini belirtir.
İslam’ın Tekil Olmayan Yapısı ve Cihatçılığın Yanlış Temsili
Reilly’nin “Müslüman zihniyeti” gibi genellemelerle “oryantalist” ve hatta “ırkçı” bir portre çizdiği iddia edilir. Kitabın, Mutezile kitaplarının yakıldığı veya Mutezilizmin ölümle cezalandırıldığı gibi hatalı bilgiler içerdiği, İslam altındaki entelektüel yaşamın aşırı derecede şiddetli ve baskıcı olduğu izlenimini yarattığı belirtilir.
En önemlisi, Reilly’nin cihatçılığı Eş’arilikle ilişkilendirmesi eleştirilir. Griffel, çoğu cihatçının Eş’ari değil, Eş’ariliği reddeden Selefi olduğunu belirtir. Usame bin Ladin gibi kişilerin entelektüel idealinin Al-Gazzali değil, İbn Teymiyye (ö. 1328) olduğu ve İbn Teymiyye’nin okasyonalizmine ve kaderciliğe karşı çıkarak ahlaki sorumluluğu vurguladığı belirtilir. Hatta cihatçılığın, Eş’ari düşüncesinin herhangi bir unsurundan çok, Mutezile ahlakçılığının bir devamı olduğu dahi iddia edilebilir.
Reilly’nin tezleri, İslam’ın temel teolojik varsayımlarının düzeltilmesi gerektiği yönünde bir Batılı bakış açısını yansıtır. Batı’nın diğer medeniyetlere karşı entelektüel ve ahlaki üstünlüğü ima edilirken, İslam medeniyetinin Batı medeniyetine katkıları göz ardı edilir. Örneğin, Thomas Aquinas’ın “Tanrı’da anlamak, onun varlığından farklı değildir” görüşünün Mutezile doktrinine oldukça benzediği, ancak bunun göz ardı edildiği belirtilir.
Teolojinin Ötesi: Gerilemenin Siyasi ve Sosyo-Ekonomik Nedenleri
Eleştirmenler, Reilly’nin tek nedenli açıklamasının İslam dünyasındaki gerilemenin gerçek nedenlerini göz ardı ettiğini savunur. Gerilemenin kökleri, Eş’arilik veya herhangi bir “entelektüel” ya da “kültürel” nedende değil, başka yerlerde aranmalıdır. İbn Haldun’un medeniyetlerin yükseliş ve çöküş faktörlerini haritaladığı gibi, bu faktörlerin karmaşık ve çok yönlü olduğu vurgulanır.
Modern İslamcı krizin ortaya çıkışında rol oynayan faktörler olarak mevcut siyasi sistemlerle duyulan hayal kırıklığı, yoksulluk, genel zayıflık ve yolsuzluk gibi nedenler öne sürülür. Bu faktörlerin, çaresiz insanları “korkunç seçimlere ve eylemlere” ittiği belirtilir. Siyasi gücün dini nasıl araçsallaştırdığına dikkat çekilir; bu durumun İslam imparatorluğunun altın çağında, Batı Avrupa’da, Amerika’da ve günümüzde de geçerli olduğu ifade edilir. Dolayısıyla, odak noktasının din değil, siyasi gücün kullanımı olması gerektiği savunulur.
Reilly’nin kitabı, bazı eleştirmenler tarafından “savaş edebiyatı” ve “Eş’ari Müslüman teolojisinin Katolik reddi” olarak nitelendirilmiştir. Yazarın kaynak kullanımı (örneğin MEMRI) ve Arapça bilgisi eksikliği konusundaki endişeler dile getirilir, bu da tezinin tarafsızlığı hakkında soru işaretleri yaratır. Kitabın, “bizim düşünce tarzımızın doğru, düşmanımızınki yanlış olduğunu” ifade eden bir propaganda aracı olarak görülebileceği ima edilir.
Sonuç
Robert R. Reilly’nin “The Closing of the Muslim Mind” adlı eseri, Müslüman düşüncesinin gerilemesini ve modern İslamcı krizi açıklamak için Eş’arilik ve Mutezile arasındaki teolojik çatışmayı merkeze alan bir tez sunmaktadır. Reilly, Eş’ariliğin aklı ikinci plana atarak entelektüel intihara yol açtığını ve bu durumun Müslüman dünyasının sorunlarının temelinde yattığını savunur. Ancak, kaynaklardaki incelemeler, bu tek nedenli açıklamanın karmaşık sosyo-politik gerçekleri aşırı derecede basitleştirdiği, İslam’ın monolitik olmayan yapısını göz ardı ettiği ve Batı merkezli bir bakış açısıyla yazıldığı yönünde önemli eleştiriler getirmektedir.
Bu eleştiriler, Yunan felsefesinin İslam düşüncesinde varlığını sürdürdüğünü, okasyonalizmin pratik nedenselliği tamamen ortadan kaldırmadığını ve Cihatçı hareketlerin Eş’arilikten ziyade Selefilikle ilişkilendirilebileceğini vurgulamaktadır. İslam dünyasındaki sorunların kökeninde yatan nedenler olarak siyasi sistemlerin başarısızlığı, yolsuzluk, yoksulluk ve dinin siyasi amaçlar için araçsallaştırılması gibi çok daha geniş kapsamlı faktörler işaret edilmektedir.
Sonuç olarak, İslam dünyasındaki mevcut krizleri ve entelektüel gerilemeyi anlamak, tek bir teolojik okula odaklanan indirgemeci yaklaşımlardan ziyade, tarihsel, kültürel, sosyo-ekonomik ve siyasi etkenlerin karmaşık etkileşimini dikkate alan çok boyutlu bir perspektif gerektirmektedir. Konunun derinliğini ve karmaşıklığını tam olarak kavramak için sunulan eleştirel perspektiflerin ve alternatif açıklamaların dikkate alınması elzemdir.
KİTAP: