BANKALARDA SORUNLU KREDİLER: ETİK VE ŞEFFAFLIK AÇISINDAN BİR BAKIŞ
Bankacılık sektörü, finansal istikrarın temini ve ekonomik büyümenin desteklenmesi gibi hayati görevler üstlenmektedir. Bankaların etkin ve sağlıklı bir şekilde işleyişi, toplumun ekonomik refahı için hayati öneme sahiptir.
Sermaye piyasalarında şeffaflık oldukça önemli bir konudur. Bankacılık sektörü diğer sektörlerden bu yönüyle çok farklı bir sektördür. En basit tanımıyla halkın birikimlerini emanet ettiği ve bu emanetleri işleterek kazanç sağlayan bu kurumlar faaliyetini en şeffaf şekilde yürütmek zorundadırlar. Bu birikimleri kredi olarak plase ederken kredi tahsis süreçlerini en iyi şekilde işleterek bu kredileri halk diliyle “batırmamak” zorundadırlar. Batırılan her kredi heba edilmiş kaynaktır.
Bankalar, aracılık fonksiyonlarının bir gereği olarak, topladıkları kaynakları kredi olarak plase ermektedirler. Plasman, bankaların en çok gelir elde ettiği faaliyetleri olmakla birlikte, bu süreç birçok risk altında gerçekleştirilmektedir. Kredi tahsis sürecinde asimetrik bilginin varlığı, finansal krizler, değerlendirme süreçlerinde zaafiyet, kayırmacılık gibi nedenlerden dolayı zaman zaman kullandırılan kredilerin geri dönüşlerinde sorunlar oluşmaktadır. Sorunlu kredilerin varlığı banka finansal tablo ve oranlarına, sermaye yeterliliğine, aktif kalitesine, likidite oranlarına olumsuz etkisi olması nedeniyle önem verilen bir durumdur. Ancak, tüm gözetim, denetim, izleme faaliyetlerine ve sorunlu kredilerin tasfiyesine yönelik İstanbul Yaklaşımı, Anadolu Yaklaşımı, Varlık Yönetim Şirketleri, bankaların kendi uygulamalarına rağmen sorunlu kredi miktarı yıllar itibariyle artmaktadır.
Yüzdürülen krediler, yapılandırılmış kredilerden, I. sınıfta yer alan ama aslında geri ödeme olanağı sınırlı, firmalarda sermaye haline gelmiş krediler olarak tanımlanabilir. Bu krediler, aslında sorunlu olduğu halde, bankaların zarar yazmamak için çeşitli yöntemlerle canlı kredi gibi gösterdiği kredilerdir. Bu durum, finansal tabloların gerçek durumu yansıtmamasına ve dolayısıyla şeffaflık ilkesinin zedelenmesine neden olur.
Bankalar, bir kredinin beş aşamalı takip sürecinde ilk iki aşama geçilip de üçüncü aşamaya gelindiğinde yani kredi donuk kredi niteliğine bürününce, bu alacağa yüzde 20 oranında karşılık ayırmak zorundadır. Karşılık miktarları dördüncü aşamada yüzde 50 ve beşinci aşamada yüzde 100’e yani alacağın tamamına ulaşır.
Bunlar İçin Ayrılacak Karşılıklara İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğe bu linkten ulaşabilirsiniz.
Uluslararası finansal raporlama standartlarının (IFRS ya da Türkçe TFRS) 9’uncu maddesi 2018 yılbaşından itibaren önemli bir değişikliğe uğramıştır. Yukarıda linkini verdiğimiz kanunun son bölümüne eklenen geçici madde aşağıdaki gibidir;
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bankalar, durumlarını 1/1/2018 tarihine kadar TFRS 9 uncu maddeye uygun hale getirmek zorundadır.
(2) Kurul, bankanın detaylı gerekçelerini içeren başvurusu üzerine yapacağı değerlendirmeye göre banka bazında TFRS 9 uygulamasına geçilmesi konusunda ilave süre tanınmasına karar verebilir.
Yukarıda anılan değişiklik ile bankalar 90 gün ödenmeyen kredileri direkt takibe atmak zorundadırlar. 2006’da yayınlanan ve üzerinde 10’dan fazla değişiklik yapılarak bugüne taşınan ‘Kredilerin Sınıflandırılması ve Ayrılacak Karşılıklara İlişkin Yönetmelik’e göre ödeme süresi 90 günü geçen kredi alacağının banka bilançolarında takipteki kredi olarak gözükmesi şart koşulmaktadır.
Sorunlu Kredilerin Tanımı ve Sınıflandırılması
Bankalar, verdikleri kredileri risk durumlarına göre beş ana grupta sınıflandırmaktadır:
- Standart Nitelikli Krediler (Grup I): Geri ödeme performansı sorunsuz olan ve gelecekte de geri ödeme sorunları beklenmeyen, tamamen tahsil edilebilecek nitelikteki kredilerdir. Borçlusunun kredi değerliliğinde zayıflama tespit edilmemiş ve zafiyet belirtisi bulunmayan krediler bu grupta yer alır.
- Yakın İzlemedeki Krediler (Grup II): Anapara veya faiz ödemelerinde halihazırda herhangi bir sorun bulunmayan ancak borçlunun ödeme gücünde veya nakit akımında olumsuz gelişmeler gözlenmesi ya da bunun gerçekleşeceğinin tahmin edilmesi nedeniyle yakından izlenmesi gereken kredilerdir. Ödemelerinde 30-90 gün gecikme yaşanan veya borçlunun finansal durumunda olumsuzluklar görülen krediler de bu grupta sınıflandırılır. Borçlusunun kredi değerliliği zayıflamamış olmakla birlikte düzensiz ve kontrolü güç bir nakit akım yapısına sahip olması nedeniyle zafiyete uğrama ihtimali yüksek olan krediler de bu gruptadır.
- Tahsil İmkânı Sınırlı Krediler (Grup III): Anaparanın veya faizin veya her ikisinin bankaca tahsilinin vadesinden veya ödenmesi gereken tarihten itibaren doksan günden fazla gecikeceğine kanaat getirilen kredilerdir. Geri ödemesinde ciddi sorunlar olan ve tahsil imkânı sınırlı krediler bu grupta yer alır. Bu krediler, donuk alacak olarak da kabul edilir.
- Tahsili Şüpheli Krediler (Grup IV): Mevcut koşullarda geri ödenmesi veya tasfiyesi muhtemel görünmeyen kredilerdir. Vadesi gelen veya ödenmesi gereken kredi tutarlarının tamamının kredi sözleşmesinde yer alan hususlar çerçevesinde banka tarafından tahsilinin sağlanamayacağı kuvvetle muhtemel olan krediler de bu gruptadır. Borçlusunun kredi değerliliğinin önemli ölçüde zayıfladığı ve zafiyete uğradığı kabul edilen, ancak bazı olumlu beklentiler nedeniyle henüz tam anlamıyla zarar niteliği taşımadığı düşünülen krediler de bu kategoriye girer.
- Zarar Niteliğindeki Krediler (Grup V): Tahsil edilemeyeceği kesinleşmiş ve zarar yazılması gereken kredilerdir. Karşılıklar yönetmeliğinin ilgili maddesi uyarınca bu grupta sınıflandırılan tüm alacaklar donuk alacak olarak kabul edilir.
Türkiye’de Sorunlu Kredilerin Güncel Durumu
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) ve Merkez Bankası verilerine göre, 2024 yılı Eylül ayı itibarıyla, yakın izlemedeki krediler 1 trilyon 197 milyar TL’ye ulaşmıştır. Bu, bir önceki yıla göre %42’lik bir artışa işaret etmektedir. Ayrıca, tahsili gecikmiş alacaklar 250 milyar TL seviyesindedir. Böylece, toplam sorunlu kredi stoku 1 trilyon 447 milyar TL düzeyine ulaşmıştır.
Geçmişte KGF teminatları, bankalar tarafından kullandırım amaçlarının dışında mevcut sorunlu hale gelebilecek kredilerin refinansmanı için genel olarak daha önce verilen ancak geri ödenmediği için aslında takip hesaplarına düşmesi gereken teminatsız, riskli ve aksayan kredilerin yeniden yapılandırılmasında kullandırılmıştır. Bu sayede batığa giden krediler yüzer kredi haline dönüştürülmüştür. Bu dönemde brüt takipteki alacaklar ve yüzdürülen krediler ile bilançodan satış ile çıkarılmış kredilerin etkisini hep beraber hesaplandığı zaman problemli kredi-canlı kredi oranının oranın %10’lara kadar ulaştığı tahmin edilmektedir. Bu rakamların içinde bireysel, perakende, ticari ve kurumsal krediler bulunmaktadır.
Varlık şirketlerine satılarak çıkarılan krediler ise bankaların bazı alacaklarını daha doğrusu sorunlu kredilerini 5411 sayılı Bankacılık Kanunun 143 Maddesine istinaden bu amaçla kurulmuş kurumlara devretmesidir. 2017 yılının ocak ayında çıkan KHK ile de artık kamu bankaları da yasal takibe düşen geri ödenmesinde sıkıntılı olan icraya intikal eden kredi, kredi kartı ve diğer tüm alacaklarını bu firmalara devredebilmektedir. Peki banka neden kendi alacağını başka firmalara devreder? Banka bu sistem sayesinde sorunlu kredi takibi ile uğraşmamakta ve bankaların verdiği kredilerin geri dönüş makası açılmasının banka sicilini olumsuz etkilemesi önlenmektedir. Verilen kredilerin %40’ı takibe / icraya düşen bankayı BDDK incelemeye alacak ve hatta el dahi koyabilecektir.
Örnek vermek gerekirse; banka, 100.000 TL’lik alacağını teminatıyla birlikte varlık yönetim şirketine 25.000 TL’ye satmış olsun. Bu durumda bu 25.000 TL’yi kâr olarak yazmakta ve bu işlemden zararı 75.000 TL’ye düşmüş olmaktadır.
Aşağıda, 2024 yılında varlık yönetim şirketlerine sorunlu alacaklarını satmış ilk üç banka ve tutarları bulunmaktadır.
| Yapı Kredi Bankası | 5.032.911.229,00 |
| Garanti BBVA | 2.582.922.717,00 |
| İş Bankası | 1.765.102.086,00 |
Türkiye’nin cari fazla değil açık veren bir ülke olduğu, bunun bireylere kredi kullanımıyla tüketim olarak yansıdığı genel kabul gören bir konudur. Ancak, yükselen faizler ve oto, konut kredisi kullandırımındaki kısıtlamalar halihazırda tüketicileri ciddi şekilde kredi kartına yöneltmiş durumdadır. Kredi kartlarının payı ilk kez tüm bireysel kredilerin %42’sine ulaşmıştır. Başka bir ifadeyle yaklaşık 2,8 trilyon TL tutarındaki bireysel kredilerin, 1,2 trilyon TL’si kredi kartında ve sadece bir yıl içerisinde neredeyse 3 kat artarak enflasyonun oldukça üzerinde bir artış yaşanmıştır.
Ocak 2025 itibariyle kredi kartlarından kullanılan krediler 2,6 trilyon TL’sıdır. Tüm KOBİ’lerin kullandığı kredilerin 4,3 trilyon TL olduğu gözönüne alındığında rakamın büyüklüğü görülmektedir. Başka bir değişle, tüketimi finanse eden kredi kartları, Türkiye’deki milyonlarca KOBİ’nin yapacağı üretimi finanse etmek için kullandığı kredilerin yüzde 60’ına ulaşmış durumdadır. Takipteki krediler, 2025’in ilk iki ayında yüzde 25 büyümüş olup her hafta 2 milyara yakın artış olduğu görülmektedir.
| Kredi Kartları: Kullanım ve Takipteki Krediler (Milyar TL) | ||||
| Ara.22 | Ara.23 | Ara.24 | Oca.25 | |
| Kullanım (krediler) | 686 | 1.626 | 2.532 | 2.579 |
| Takipteki Krediler | 10,5 | 19,2 | 64,6 | 73,5 |
| Tak. Kred.(%) | 1,5 | 1,2 | 2,6 | 2,8 |
PwC’nin 2024 yılına ait değerlendirmesinde, bireysel kredilerde tahsili gecikmiş alacaklar oranının %1,65’ten %2,08’e yükseldiği, bu artışın ana sebebinin özellikle kredi kartlarındaki artış olduğu (%1,3 -> %2,0) belirtilmektedir. Ayrıca, bu bozulmanın kısa sürede diğer kredi ürünlerine de yansıması beklenmektedir.
Aşağıdaki tablo, çalışmamızda incelenen 2007-2024 dönemi için Türk bankacılık sektöründeki takipteki kredilerin seyrini ve toplam kredilere oranını göstermektedir:
| YIL | TAKİPTEKİ KREDİLER (MİA TL) | TOPLAM KREDİLER % |
| 2007 | 3,52 | |
| 2008 | 3,63 | |
| 2009 | 5,47 | |
| 2010 | 3,73 | |
| 2011 | 2,68 | |
| 2012 | 2,87 | |
| 2013 | 2,71 | |
| 2017 | 64 | 2,96 |
| 2018 | 92 | 3,75 |
| 2019 | 150 | 5,34 |
| 2020 | 152 | 4,08 |
| 2021 | 154 | 3,82 |
| 2022 | 185 | 4,21 |
| 2023 | 210 | 4,50 |
| 2024 | 250 | 5,00 |
Kaynak: BDDK, TBB
Tablodan görüleceği üzere, 2009 yılında yaşanan küresel finansal krizin etkisiyle takipteki kredilerin toplam kredilere oranı önemli ölçüde yükselmiştir. Son yıllarda bu oran 2009 yılı seviyelerine yaklaşmaktadır.
Kredilendirme Süreçlerinde Etik ve Şeffaflık Açısından Eleştiriler
Bankaların kredilendirme süreçlerindeki etik ve şeffaflık, finansal sistemin güvenilirliği ve sürdürülebilirliği için hayati öneme sahiptir. Ancak, uygulamada çeşitli eksiklikler ve etik sorunlar gözlemlenebilmektedir:
- Kredi Tahsisinde Şeffaflık Eksikliği: Bankaların, kredi verirken gerçek riskleri yeterince değerlendirmeden, piyasa rekabeti veya diğer nedenlerle yetersiz analizlerle kredi sağlaması etik bir sorundur. Yetersiz teminatlandırma sonucunda kredilerin geri ödenemez hale gelmesi de bu kapsamda değerlendirilebilir.
- Risklerin Banka Bilançolarında Saklanması: Bankalar, bilanço göstergelerini olumsuz etkilememek amacıyla yüzdürülen kredileri canlı gibi gösterilebilmektedir.
- KGF ve Yeniden Yapılandırmaların Kullanımı: Kredi Garanti Fonu (KGF) kredilerinin, aslında geri ödenemeyecek kredilerin tekrar krediye çevrilmesi amacıyla kullanılması, bankaların risklerini örtülü şekilde devlete aktardığı anlamına gelebilir. Benzer şekilde, sorunlu kredilerin sürekli olarak yeniden yapılandırılması veya ödemelerinin ertelenmesi, kısa vadede rahatlama sağlasa da uzun vadede sorunun çözülmesini geciktirebilir ve bankaların bilanço kalitesini olumsuz etkileyebilir.
- Yetersiz Kredi Değerlendirme Süreci: Kredilerin değerlendirilmesinde kriterlerin yanı sıra, borçlunun gerçek ödeme kapasitesinin doğru bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir. Ancak, bazı durumlarda yetersiz analizler veya aşırı iyimser tahminler nedeniyle geri ödeme riski yüksek krediler verilebilmektedir. Bu durum hem bankalar hem de borçlular açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Sorunlu Kredilerin Etkileri
Sorunlu kredilerin artması, bankaların finansal sağlamlığını ve ekonomik istikrarı tehdit etmekte, bankaların aktif kalitesini doğrudan olumsuz etkilemekte, takip hesaplarına aktarılan kredilerden düzenli faiz geliri elde edememekte ve bu krediler için ayrılan özel karşılıklar faiz dışı giderleri artırarak karlılığı olumsuz etkilemektedir. Öte yandan sorunlu krediler, bankaların risk ağırlıklı varlıklarını artırarak sermaye yeterliliği oranlarını olumsuz etkilemektedir. Güçlü bir özkaynak yapısı, özellikle kriz dönemlerinde önemlidir. Sorunlu krediler, bankaların kaynaklarını bağlayarak yeni kredi verme kapasitelerini sınırlamaktadır. Vade uyumsuzluğu yaşayan bankalar için, tahsilatı geciken veya belirsizleşen krediler likidite riskini artırmaktadır. En nihayetinde ekonomik büyümenin yavaşlamakta, bankaların kredi verme kapasitesinin azalmasıyla ve finansal istikrarsızlık riskinin artmasıyla ekonomik büyüme olumsuz etkilenmektedir.
Sonuç ve Öneriler
Daha şeffaf ve sürdürülebilir bir bankacılık sektörü için aşağıdaki adımlar atılmalıdır:
Bağımsız denetimlerin güçlendirilmesi ve bankaların kredi tahsis süreçlerinin daha sıkı denetlenmesi gerekmektedir.
Risk yönetimi standartları güncellenmeli ve kredilerin doğru sınıflandırılması sağlanmalıdır.
Yüzdürülen kredilere karşı daha katı düzenlemeler getirilerek bankaların kredileri yanlış sınıflandırmasının önüne geçilmelidir.
Bankaların sermaye yeterlilik oranları sıkı bir şekilde takip edilmeli ve sorunlu kredilerin banka bilançolarına etkisi daha detaylı incelenmelidir.
Bankalar, kredi verme süreçlerinde daha titiz risk değerlendirmeleri yapmalı ve borçluların ödeme kapasitelerini gerçekçi bir şekilde analiz etmelidir.
Kredi portföylerinin kalitesi hakkında düzenli ve doğru bilgi paylaşımı, finansal sistemde güvenin tesis edilmesi için kritik öneme sahiptir.
Sonuç olarak, bankalardaki sorunlu krediler meselesi, yalnızca finansal tabloları değil, aynı zamanda etik değerleri ve şeffaflık ilkelerini de yakından ilgilendiren kritik bir konudur. Kredilendirme süreçlerinde etik ilkelerin ve şeffaflığın ön planda tutulması, risk değerlendirmelerinin titizlikle yapılması ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi, bankacılık sisteminde güvenin tesis edilmesi ve finansal istikrarın korunması için hayati öneme sahiptir. Aksi takdirde, sorunlu kredilerdeki artış bankacılık sisteminde ciddi güven kayıplarına yol açabilir ve uzun vadede ekonomik istikrarı tehlikeye atabilir. Bankaların, kredi kullandırım öncesi analiz ve istihbarat süreçlerine daha fazla önem vermesi, sorunlu kredi oluşumunu engellemede kritik bir rol oynayacaktır.

